Özbekistan gezimizde Buhara, Hiva derken 280 km yol katedeceğimiz Semerkant’a doğru yola çıktık. Yaklaşık 4.5 saat yolumuz var. Buhara’dan Semerkant’a tur otobüsü ile hareket ediyoruz. Semerkant, Özbekistan’ın 12 ilinden biri ve Zerefşan Nehri vadisinde yer alıyor. Tarih boyunca İpek Yolu’nun önemli merkezlerinden olan Semerkant ekonomisi kağıt üretimi, ipek, yün kumaş ve dokumaları ihracatına dayanıyordu. Günümüzde Özbekistan’ın ikinci büyük şehri olan Semerkant’ın ekonomisi, büyük ölçüde sanayi, eğitim ve turizm üzerine kuruludur. Özbekistan’ın mavi kubbelerle kaplı güzide şehri Semerkant, tarih boyunca İpek Yolu’nun en önemli güzergahlarından olmuş ve kültürlerin kesişim noktası olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor.

Sizler buraya nasıl gelirim derseniz?, bu şehre ülkenin her yerinden gelmek kolay. Eğer otobüs saatlerini uydurabilirseniz Taşkent ana otogarından gelmek kolay. Taşkent’ten hızlı tren ya da normal tren ile gelebilirsiniz. Tren ya da otobüs saatleri de uymazsa paylaşımlı taksiler ile gelmek mümkün. Paylaşımlı araçları Taşkent otogarı önünde bulabilirsiniz. Konaklama yaptığınız yerdeki görevliler de yardımcı oluyor. Sizi otelinizden alacak bir araç ayarlıyorlar. Semerkant’a geldik.

Registan Meydanı
Semerkant’da ilk olarak kentin kalbi, merkezi ve simgesi olarak kabul edilen Registan Meydanı’na geliyoruz. Meydanın adı “kumlu yer” anlamına gelmektedir. Oldukça görkemli görünen meydanda üç medrese yer alıyor. Uluğ Bey Medresesi meydanda yapılan ilk medrese olup yapılış tarihi 1417. Uluğ Bey Medresesi’nin karşısında kapısındaki kaplan figürleri ile ünlü Sher-Dor (Şir Dor) Medresesi (yapım yılı 1636) yer alıyor. Ortadaki medrese ise “altın kaplama” anlamına gelen Tilla Kori (yapım yılı 1660) .

Registan Meydanı, Semerkant halkının toplandığı, ticaretin yapıldığı en önemli meydan özelliğinde. Meydan günümüze gelinceye kadar çok değişik olaylara tanık olmuş. Semerkant 17. yy’da ekonomik kriz yaşamış ve başkent olma unvanını Buhara’ya kaptırmış. Semerkant İpek Yolu üzerinde önemli bir şehir olmasına rağmen kervanlar bu şehre uğramaz olmuş. Halk şehirden göç etmiş. Durum böyle olunca medreseler terk edilmiş, meydanda yabani hayvanların dolaştığı yer olmuş. Terk edilen medreseler hava koşulları, deprem gibi doğal etkilerle de tahrip olmuş. Sovyetler Birliği hükümeti sonraki yıllarda binaların restore ettirmiş. Günümüzde Registan Meydanı hak ettiği ününe kavuşmuş. Artık tüm kutlamalar, konserler ve etkinlikler bu ihtişamlı meydanda yapılmakta. Semerkant’ın tüm ana yolları Registan’a çıkıyor.


Registan Meydanına giriş ücretli. Meydanın ziyaret saatleri Nisan-Ekim 8.00-19.00/Kasım-Mart 9.00-17.00. Registan’a kapanış saatinden 15 dakika önce girerseniz bir saat daha kalmanıza izin veriyorlar. Rehberlerimiz biletlerimizi aldı, ve meydanı gezmeye başladık.
Aslında bu muhteşem meydanın akşamları ışık gösterisini izlemek gerek. Biz maalesef ışık gösterisini izleyemedik. Herhangi bir giriş ücreti ödemeden seyir terasından izleyebilirsiniz. Ancak geleneksel dans ve müzik gösterisini izlemek için gösteri biletlerini Registan’a giriş bileti aldığınız yerden 60.000 UZS karşılığında satın alabilirsiniz.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza (ücretsiz) abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
Uluğ Bey Medresesi Timur İmparatorluğu’nun 4. Sultanı Uluğ Bey tarafından 1417-1420 yılları arasında yaptırılmış olan ilk medresedir. Uluğ Bey Semerkant’a medreseye 70’e yakın ünlü alimi getirtir. Uluğ Bey kendisi de burada ders vermiş. Bu alimler arasında Matematikçi ve Gök bilimci Gıyaseddin Cemşid, Bursa’lı Kadızade Rumi’de var. Medresenin eğitim ağırlığı olan Matematik ve Gökbilim’in yanı sırateoloji, astronomi ve felsefe dersleri de verilirmiş. Ana kapıdaki 10 yıldız motifi gökyüzü ve astronomiyi sembolize ediyor. Ünlü alim ve filozof Nureddin Abdurrahman Cami bu medresede eğitim almıştır. Medresenin alt katı dershane, üst katları yatakhane olarak kullanılmış. Her odada (hücrede) iki öğrenci kalırmış. Medresede 100 den fazla öğrenci ders alırmış. Eğitim parasızmış, öğrenciler sınavla alınırmış.


Uluğ Bey medresesi içerisindeki müzeyi geziyoruz. Müzede 2020 yılında yazılmış 302 sayfalık 60×80 cm ebatlarında Kur’an bulunmaktadır. Uluğ Bey, Ali Kuşçu’nun, Registan Meydanı’nın maketleri, Müderrisler ve öğrencilerinin derslerini anlatan görseller bulunmaktadır.












Sher-Dor (Şir-Dor) Medresesi Astrahan Hanedanı Veziri ve Yalangtuş Bahadır tarafından XVII. asırda tam Uluğ Bey Medresesi’nin karşısında 1619–1636 tarihleri arasında inşa ettirilmiştir. Halk arasında “Aslanlı Medrese” olarak bilinir. Çünkü medresenin giriş kapısının üstünde: “güneş” ve “aslanların ceylan avı” resmedilmiştir. “Güneş” Zerdüştlüğün etkisini göstermektedir. Medresenin 54 hücresi varmış. Medresenin 40 m yüksekliğindeki minaresine çıkabilirsiniz. Biz çıkmadık. Bunun için medreseye geldiğinizde bir görevliye minareye tırmanmak istediğinizi söyleyin. Görevli 80.000 UZS karşılığında merdivenlerin yarısına kadar size eşlik ediyor. Minarenin üst kısmına başınızı uzatabileceğiniz küçük bir platform bulunmaktadır.

Sher-Dor Medresesi’nde İmam Hazreti Muhammed bin Cafer Sadık’ın mezarı bulunmaktadır.


Tilla-Kari Medresesi Uluğ Bey Medresesi’nin yapımından 200 yıl sonra meydana en son yapılan 1647-1659 yılları arasında inşa edilen Tilla Kori Medresesi, “Altın Kaplamalı Medrese” olarak anılmaktadır.

Zengin ve ışıltılı işlemeleri, mavi kubbeli ve altın işlemeli camisi ile dikkat çekmektedir.


Yapıda kabartma süsleme, altın yaprak boyama teknolojileri kullanılmıştır. Bu nedenle yapıya: “altın kaplama” anlamında “Tel Kari” ismi verilmiştir.

Registan’ın ortasındaki medrese 1660’da tamamlanmış. Medresenin 2 katlı ana cephesi, yatakhanelerle çevrili bir avlusu ve avlunun batı kısmında bir mescidi bulunmaktadır.

Caminin bahçesi, Cuma namazı için kullanılmıştır. Mihrap yakınlarındaki Minber: kıbleyi belirtmek üzere Mekke yönündedir.


Registan Meydanında Hoca Muhammad Kotangu‘nun mezarı bulunmaktadır.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza (ücretsiz) abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
Gur-i Amir Türbesi
Gur-i Amir türbesi, Farsçada “Kral Mezarı” anlamına gelir. İçerisinde Moğolların en büyük krallarından biri olan Emir Timur, iki oğlu ve iki torunu (Uluğbey dahil)’un son dinlenme yeri bulunmaktadır.


Timur ya da bizim bildiğimiz şekilde “Timurlenk”, savaşta ayağına aldığı bir ok nedeniyle yaralanmıştır. Batılılar ismine küçümseme anlamında aksak anlamına gelen leng kelimesini ekleyerek Farsça Timur-i leng, demişlerdir ve kendisinin “Timurlenk”, “Topal Timur” ya da “Aksak Timur” olarak anılmasını sağlamışlar. Ancak Özbekistan’da asla Timurlenk demeyin. Özbek halkı onu Timur olarak tanımaktadır.


Bizler Timurlenk’i okulda tarih dersinden Timurlenk ile Yıldırım Beyazıt’ın Ankara’da Çubuk Ovası’nda 1402 yılında Timur ile Osmanlılar arasında yapılan Ankara Savaşından hatırlıyoruz. Timur Ankara Savaşı’nda fillerini bu ovada bulunan büyük ağaçların arasına saklaması ile ün kazanmıştır. Bu savaşta Timur’ un generallerden biri olan İsen Buga savaş fillerinin başındaki kişi imiş. Ankara Savaşı sırasında onun adıyla anılan yere otağı kurulmuştur. Günümüzde tam orada başkentimizin hava limanı var. Esenboğa Hava Limanı adını İsen Buga’dan evrilerek almış.
Timur Şehrisabz’da kendisi için basit bir mezar inşa ettirmiş ve bunu da 1 yıl önce ölen torunu Muhammed Sultan için 1404 yılında yaptırmış. Rivayete göre Timur 1405 kışında Kazakistan’da zatürreden beklenmedik bir anda ölünce Şehrisabz’a dönüş yolları karla kaplanmış ve kendisi buraya defnedilmiş.



Mezarların bulunduğu salona giderken önce Timur’un resmi ve fethettiği toprakların haritasını görüyoruz. Amir Timur’un hakimiyetindeki toprakların ne kadar geniş bir alanı kapsadığı açıkça görülüyor.




Ortada bulunan koyu yeşil yeşim taşından tek bir blok halinde olan mezar Timur’a aittir. Solunda ki sade mermer mezar taşı Uluğ Bey’e sağında ki ise Timur’un manevi danışmanlarından Mir Sais Baraka’ya, önündeki taş Muhammed Sultan’a arkasındaki taşlar ise oğulları Şahruh (Uluğ Bey’in babası) ve Miran Şah’a aittir. Bunların arkasında ise Timur’un hocalarından Şeyh Said Ömer yatmaktadır.




Timur’un mezarında “Burayı kim açarsa, benden daha korkunç bir düşman tarafından yenilecektir” yazan bir yazı bulunmuş. Kral Tutankamun’un Laneti hikayesindeki gibi mezar açıldığında kötü bir koku yayılmış, ışıklar sönmüş, tekrar yanmış, elektrikçi buna bir anlam verememiş. Mezar açıldıktan sadece birkaç gün sonra Hitler Sovyetler Birliği’ne saldırmış. Bu olay birçok insanın lanete inanmasına neden olmuş. Sonunda bu rivayet yani sözde lanet Stalin’e kadar ulaştı. Stalin Timur’un Semerkant’taki mezarına geri götürülmesi için özel bir nakliye uçağı sağlanmasını emretti. Kasım 1942’de Timur, İslami törenlerle yeniden toprağa verildi. Kızıl Ordu Stalingard Muhaberesini kazanarak ilk büyük zaferini yaşadı. Bu olay sözde lanetin kaldırılmasına katkıda bulundu.


Timur’un torunları tarafından inşa edilen bu yapı, mimarlık tarihi açısından önemlidir. Türbe yivli masmavi kubbesi ile ilgi çekicidir. Külliyenin avlusu, köşelerinde dört minare bulunan tek bir süsleme duvarı ile dekore edilmiş. Kubbedeki kabartmalı rozetler, yıldızlı gökyüzünü tasvir eder. Türbenin içi muhteşem görünüyor. İç mekan, pencerelerdeki kafes örgüler, resimlerle kaplı mermer, oymalar ve yarı değerli taşlarla süslenmiştir. İç kubbe, odanın ortasındaki yüksek kafesli pencerelerin etrafında. Mukarnaslar, düşen yıldızlar gibi, pencerenin üzerindeki kemerden sarkıyor



Amir Timur’un türbesinden ayrılarak Bibi Hatun Camisine gidiyoruz. Rehberlerimiz Utku ve Sumeyya ile bir fotoğraf anısı alıyoruz.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza (ücretsiz) abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
Bibi Hatun Cami
Bibi Hatun Cami’nin yapımı Timur’un ömrünün son yıllarında başlamıştı. Hindistan seferinden zaferle dönen Timur 1399-1405 yılları arasında camiyi, Bibi Hanım olarak anılan Moğol kökenli eşi Saray Mülk Hanım için inşa ettirdi. Cami avlusunun dış duvarları, 167 m uzunluğunda ve 109 m genişliğindedir. Camiye kuzeydoğudan geniş taç kapıdan giriyoruz. Bu taç kapıyı Timur fazla dar bulup yıktırmış ve yeniden yaptırmış. Taç kapının yüksekliği 40 m, genişliği 46 m. Taç kapıyı geçip avluya ulaşıyoruz Avlunun karşı tarafında, yaklaşık 40 m yüksekliğinde, kare kaide üzerinde bir kubbe yükselir. Kubbe, caminin en büyük kubbesidir. Alanın dış köşelerindeki dört minare restore edilmiş.

Avlunun ortasında, süslü mermer bloklardan yapılmış taş kaide -büyük Kuran kürsüsü yer almaktadır. Kıble eyvanındaki mermer rahlenin, Hz. Osman’a ait Kuran rahlesi olduğuna; altından geçenin çocuk sahibi olacağına inanılıyor.


Kıble eyvanının kubbe kasnağında “Ebedilik Allah’a Mahsustur” yazılı. Caminin çok hızlı bitirilmesi ve devasa boyutlarda (taban yüzeyi 99 m X 129 m) olması sorun yaratmış. Cami çok kısa bir sürede, hatta henüz tam bitirilmeden bozulmaya başlamış. İlk namazda cemaatin başına taşlar düşmüş. Daha cami açılmadan alçı ve tuğlalar dökülmeye başlamış. Birkaç yıl içinde minarelerden bazıları, ana kubbe ve taç kapının tonozları yıkılmış. Bu durumda cami 1970’lerin sonundan itibaren restore edilmiş.





Şah-ı-Zinde (Dünyanın en zarif nekropolü)
Şah-ı-Zinde bir türbe grubu olup Semerkant’ın en iyi tarihi ve mimari topluluklarındandır. Şah-ı Zinde kompleksinin adı Farsça’da “Yaşayan Padişah“tır. Buraya Dünyanın en zarif nekropolü denmektedir. Aslında bu ifade çok da yanlış sayılmaz hatta doğru bile denebilir. Çünkü burası çoğu 14.yy’a ait 11 türbeden oluşmaktadır. Kompleks 9 yy önce şekillenmeye başlamış ve 11. yy’ın ikinci yarısına kadar nekropolün bulunduğu bu bölge şehrin önemli bir nüfusunun yaşadığı bir alanmış. Ancak 11. yy’ın sonunda, Afrasiab’ın güney eteklerinin bir kısmı terk edilmiş ve burada bir mezarlık ortaya çıkmaya başlamış.
Semerkant’ın en kutsal mekanı kabul edilen Şah-ı Zinde’ye geldiğimizde Uluğ Bey’in yaptırdığı ihtişamlı kapıdan giriyoruz.



Geniş basamaklı merdivenlerden çıkarak mescide ulaşıyoruz.


“Yaşayan Kral’ın Mezarı” anlamına gelen Şah-ı Zinde, Hz. Muhammed’in kuzeni olan ve 7. yy’da Semerkant’a İslam’ı yaymak üzere gelen Kusam ibn Abbas’ın sembolik mezarının etrafındaki odalardan oluşan bir kompleks. Kompleks ile ilgili söylenen birkaç efsane vardır. En yaygın efsanelerden birine göre Hz. Muhammed’in kuzeni olan Kusam ibn Abbas 676 yılında Zerdüşt Soğdiana’yı İslam’a döndürmek için buraya gelir. Ancak namaz kılarken kafirlerin saldırısına uğrayarak başı kesilir. Kendi kopmuş başını ellerinin arasına alarak yeraltı bahçesine götüren karanlık bir kuyuya atlamış ve bu güne kadar yaşamaya devam etmektedir. Diğer bir efsaneye göre ise mihraba Mekke’nin yönünü gösteren niş saklanmıştır. Semerkant halkı her pazar ve perşembe gecesi onu ziyarete gelir, adak adayıp inek, koyun, dirhem ve dinar getirirler; tüm bunlar türbenin yararına kullanılır. Şah-ı Zinde, 14. yy’da Timur ve daha sonra Uluğ Bey’in ailelerini ve sevdiklerini Yaşayan Kral’ın yanına gömmesiyle bugünkü halini almaya başladı.









Yolumuza her iki tarafta zarif türbeler görerek devam ediyoruz.















Şah-ı Zinde’nin göz alıcı türbe caddesinde yürürken zengin çini işçiliğini izliyoruz. Yavaş yavaş Şah-ı Zinde Kompleksinden ayrılıyoruz.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza (ücretsiz) abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
Hazreti Hızır Camii
Hızır Cami bölgenin en eski camisi. Şah-ı Zinde kompleksinin güneyinde, Bibi Hanım Cami’sini, türbesini ve Registan meydanını panoramik gören Eftasiyab tepesinin üzerinde yer alıyor ve Dünya Mirası kapsamında. Bağımsız Özbekistan’ın ilk Cumhurbaşkanı İslam Kerimov bu caminin avlusuna defnedilmiş. Hızır Allah’ın salih kulu, büyük hikmete veya mistik bilgiye sahip bir kimsedir. Hızır ismi Arapça kökenli olup “yeşil (adam)” anlamına gelir. Kendisine Hızır denilmesinin sebebi, bir hadis rivayetinde, onun kuru bir yere oturması ve onun ardından o yerin hemen yeşillenivermesi olarak anlatılır. Hızır; Hıdır veya Kıdır olarak da söylenir. Günlük hayatımızda çok sıkça kullandığımız “Hızır gibi yetiştin” buradan doğmuştur. Hz. Hızır zor anlarında insanların yardımına koşar, başkalarının kılığına bürünebilir, olağanüstü özellikleri olan bir peygamber olarak düşünülür. Ölümsüzlüğe ulaştığı söylenir. Bilgelik ve hikmet sahibidir. İnsanlara yardımcı olan kutlu bir kişidir. Başı sıkışan iyi insanların yardımına koşar. Türk mitolojisinde savaşlarda kurt kılığına girip öndere veya komutana görünür. Yaraları iyileştiren ilaçlar yapar veya içeriklerini tarif eder. Bazen kör olarak tarif edilir ama göze ihtiyacı yoktur, çünkü o kalp gözüyle her şeyi görür. Maalesef tur programında olmadığı için camiyi ancak karşıdan görebildik.

Uluğ Bey Rasathanesi
Semerkant’ta şimdiki durağımız Timur İmparatorluğu’nun 4. sultanı, Emir Timur’un torunu gök bilimci Uluğ Bey tarafından 1428 yılında yaptırılan ve 15. asır mimarisinin ender örnekleri arasında gösterilen Uluğ Bey Rasathanesi. Rasathaneye geldiğimizde geniş merdivenlerden yukarı doğru çıkıyoruz.

Merdivenlerden çıktığımızda rasathaneye girmeden önce Uluğ Bey’in heykeli bizleri karşılıyor. Saygıyla kendisiyle fotoğraf çekinip rasathaneye ilerliyoruz.

Burası İsfahan, Hindistan Delhi ve Jaipur’ daki rasathanelerden yüzyıllar sonra yapılmış. Fakat çok küçük bir kısmı ayakta. Rasathanenin müze kısmında Uluğ Bey’in çalışmaları sergileniyor. Müzede rasathanenin ilk halinin maketini de görmek mümkün.









Rasathane 3 katlı bir gözlemevi olup Ali Kuşçu, Gıyaseddin Cemşid, Kadızade Rumi gibi astronomi bilginleri yetişmiştir.




Uluğ Bey’in müzesinin hemen karşısında rasathane yer almakta.

Burası rasathanesinden geriye kalan 2 m genişliğinde, aşağıya doğru 11 m inen yarım ay şeklinde çukurluk.

Bu sekstantın bugüne kadar tespit edilmiş en büyük sekstant (güneşin ve ayın izlenmesi için yapılan optik bir alet) olduğu biliniyor. Burada nasıl çalışıldığı müzede resmedilmiş.
Uluğ bey dünyanın güneş çevresinde döndüğünü bulduğundan tam 60 yıl sonra Kopernik, 200 yıl sonra ise Galileo bu tespiti yapabilmiş. Astronomik hesaplamaları, binden fazla yıldızın ve bunların gökyüzündeki konumlarının kapsamlı bir kataloğunu yapmış. Batı dünyası yakın tarihe kadar onun ölçümlerini baz almış. Semerkant’ taki bu rasathanesi bırakın o dönemi günümüzde bile şaşkınlık yaratıyor. Uluğ Bey, bir yılın uzunluğunu 365 gün 6 saat 10 dakika 8 saniye olarak belirlemiştir. Modern ölçümlere göre fark 1 dakikadan azdır.


Uluğ Bey rasathanesinin bahçesinde de değişik bilimsel aletler sergilenmekte.


Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza (ücretsiz) abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
İmam Buhari Türbesi
Şehir merkezine yaklaşık 20 km uzaklıkta ki türbenin kubbesi masmavi boya ile kaplanmış ve 62 parçadan oluşmaktadır. Türbenin bulunduğu alan restorasyonda olduğu için inşaat alanı görüntülenmeye açık değil. Yeniden ziyarete açılış tarihi Ekim-2025 olarak planlanıyormuş.

Siyob Çarşısı
Siab Çarşısı olarak da bilinir ve Semerkant’ın en büyük çarşısıdır. Ana giriş, mavi çinilerle kaplı üçlü bir kemere sahiptir. Pazarın alanı 7 hektardan fazladır. Siyob Çarşısı, şehrin en çok ziyaret edilen yerlerinden biridir. Çarşının adı, şehrin tarihi ve coğrafi bölgelerinden biri olan Siyob’dan ve çarşının yakınından geçen Siyob Nehri’nden gelmektedir. Siyobb Çarşısı’nın 1 km güneyinde Registan Meydanı ve Ticaret Kubbesi bulunmaktadır. Çarşının güney ve ana girişinin yakınında Bibi Hanım Cami ve aynı adı taşıyan türbe bulunmaktadır. Şah-ı Zinde Türbesi ve Hazret Hızır Camii, çarşının 500 m doğusunda yer almaktadır.

Amir Temur Heykeli
Amir Temur, Üzbekistan’da ulusal bir kahraman olarak kabul edilir. Amir Temur’un heykelinden daha büyük olan bu oturma alanı etrafta yoğun trafik olduğu için durmadan geçiyoruz. Otobüsten çekebildiğimiz fotoğraftaki Timur heykeli Özbekistan’daki üç Timur heykelinden birisi: Timur’un binicilik heykeli Taşkent’te, ayakta duran heykeli ise Shahrisabz şehrindeymiş.

Semerkant gezimizi tamamladık. Yolumuz Taşkent’e. Taşkent’e tren ile gideceğiz. Semerkent’da panaromik dolaşıp otelimize gidiyoruz.





Semerkant gezimizi tamamladık. Sabah erkenden tren garındayız. Rotamız Taşkent. Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e hızlı trenle gideceğiz.




Rehberlerimiz biletlerimizi alırken biz de tren vaktine kadar istasyonu keşfedelim.






Tren saatimiz geldi. Biletlerimizi aldık ve trene biniyoruz.


Trende bizler 6 kişilik kompartmanda seyahat edeceğiz. Kompartmana yerleştik.


Trende pulman koltuklu vagonlarda seyahat edebilir, yemek vagonunda kısa süreli oturabilir ve bir şeyler atıştırabilirsiniz.




Yolculuğumuz yaklaşık 2 saat sürecek. Taşkent’te görüşmek üzere.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza (ücretsiz) abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.