Bir ülke düşünün 160 km2lik yüzölçümüyle, 35.000 nüfusu ile bizim birçok şehrimizden daha az nüfusa sahip, sınırları 76 km uzunluğunda olan küçücük bir yer. Evet doğru tahmin ettiniz…… Liechtenstein ya da tam adıyla Liechtenstein Prensliği’nden bahsediyoruz. (Lihtenştayn olarak okunuyor)

İsviçre seyahatimiz sırasında haritanın üzerinde gördüğümüz bu küçük ülkeye Liechtenstein’a gitmek istedik. Kiraladığımız araçla gidebileceğimizi öğrenince özelliklerini sürekli duyduğumuz bu ülkeyi görelim dedik.

Liechtenstein Avrupa’da İsviçre ile Avusturya arasında yer alan, havaalanı bile olmayan bir ülke. Ayrıca denize kıyısı olmayan hatta kendisinin ve komşularının denize kıyısı olmayan iki ülkeden biri. (Bu özellikte ki diğer ülke ise Özbekistan). Havaalanı olmadığı için iki şekilde bu ülkeye gelebilirsiniz. Ya İsviçre’de Zürih havaalanına uçup karayolu ile ya da Almanya’nın Friedrichshafen havaalanına ve yine Zürih havaalanına uçup tren ile gelebilirsiniz. Vize yok ama bu ülkeyi ziyaret etmek istiyorsanız İsviçre Büyükelçiliği’nden Schengen vizenizin olması gerekiyor. Yeşil pasaporta vize yok, 90 gün bu ülkede kalabilirsiniz.  

Bir ülkeye giderken ilk yaptığımız işlerden bir tanesi bu ülkede nereleri göreceğiz diye araştırmalar yapmaktır. Bakıyoruz ilk görülen Prens ve ailesinin halen aktif olarak yaşadığı görkemli şato karşımıza çıkıyor. Başkent Vaduz’da şehri gören bir tepede kurulu olan Vaduz şatosu. Hemen oraya gidiyoruz. Kapıda ne koruma var ne bir asker. Biraz şaşırıyoruz.

Bahçeyi resimliyoruz.

Orada karşılaştığımız genç bir hanıma şatoyu gezemez miyiz diye soruyoruz. Hayır diyor. Prensimiz, ailesi, çocukları hepsi burada oturuyor. Prens ailesinin ikametgahı. Onları lütfen rahatsız etmeyin diyor. Bunu söylerken yüzündeki hoşnutluğu görseniz birazcık şaşırırsınız. O kadar sevecen bir şekilde söylüyor ki. Prensin en büyük özelliklerinden birisi halkın arasında dolaşmak imiş. Şato sadece Liechtenstein’ın ulusal bayramı olan 15 Ağustos günü halka açılır ve bu gün prens, tüm ülke halkını saraya davet edermiş. Şatoyu dışarıdan resimliyoruz.

Ülkeye giriş derseniz çok kolay. Ülkeye girerken herhangi bir güvenlik yok. Öyle kimlik, pasaport bakan yok. Arabayı kontrol eden yok. Güvenlikten geçiş yok. Elinizi kolunuz sallaya sallaya giriyorsunuz. Hani biz ülkemizde bir alışveriş merkezine girerken bile kontrolden geçiyoruz ya. Yine şaşırdığımız bir durum. Hatta biz İsviçre’den buraya geldik. Geziyi bitirdik çıktık. Ancak arkadaşlarımıza bir şeyler almayı unutmuşuz. Tekrar girdik dolaştık ve çıktık. Aynı gün bir ülkeye iki kere girdik ve çıktık.

Ülkenin küçük olduğuna bakmayın. Şaşırtıcı özellikleri var. Özellikleri ne derseniz. Dünyanın en küçük Ülkelerinden birisi olan Liechtenstein’da işsizlik yokmuş. Okuma oranı %100 olan ülkede Almanca ana dil ama herkes en az 2-3 dil biliyormuş. Eğitim seviyesi çok yüksek olan ülkede gayri safi milli hasılaya bakıldığında Avrupa’nın en zengin ülkesi, suç oranı hemen hemen yok denecek kadar az olan, güvenlik güçlerinin sadece 50 kişi olduğu bir ülke. Ülkenin ordusu yok. Evlerin ve dükkanların kapısı asla kilitlenmezmiş. Dünyanın en büyük bağırsak üreticisi. Bu kadar her şey de önde ve öncü olan bu ülkenin kadınlara oy verme yetkisini en geç veren ülke olduğunu öğrenmek biraz düşündürüyor insanı. Kış sporları ise en önemli kaynağı. Manzara deseniz zaten harika.

Vaduz merkezde arabayı park ediyoruz ve gezilecek yerler için Turizm Information bürosuna gidiyoruz. Nereleri görelim diye. Bize hemen bir broşür veriyor. Görülecek yerleri işaretliyor. İlk sırada tabi ki Prensin şatosu var.

Gezilecek yerler zaten neredeyse bir cadde üzerinde yer alıyor. Bu cadde yani Altın Yol tek işlek cadde. Hepsi birbirine en fazla beş dakikalık mesafede. Bir de şehri gezebileceğimiz turistik trenden bahsediyor.

Bu arada öğrendiğimiz ilginç bir şey ise. Günlük 70.000 dolarınız var ise (sezona göre fiyatlarda değişkenlik gösterebiliyor) şehri bir günlüğüne kiralayıp geçici sahibi olabiliyor ve şehrin anahtarını sembolik olarak alabiliyormuşsunuz.  Hani derler ya sahibinden kiralık ev. Bu da sahibinden kiralık ülke. Ayrıca eğer isterseniz pasaportlarınıza ülkeye girdiğinize dair mühür bastırabilirsiniz. Bunu Dünya’nın en prestijli mühürü olarak niteliyorlar.

0 kilometre noktası:  Lihtenştayn’s – Yolların ulusal haritalanması için başlangıç ​​noktası

1867’den 1970’e kadar “Ständehaus” un (“Estates Evi”) bulunduğu yer burası. Liechtenstein’ın Parlamentosu için tahsis edilmiş bina. Anayasal öneminden ötürü, Ständehaus, Lihtenştayn’ın ulusal karayolu ağını haritalamak için başlangıç ​​noktası olarak belirlendi.

Neyse gezdiğimiz yerlere dönelim.

Şehri dolaşırken Franz Josef ve eşinin heykeline rastlıyoruz. Hikayeleri ise 46 yıl evli olan çift birlikte ülkeyi yönetirler. Prenses Gina bir konuşmasında şöyle der: “Kocam ve ben bir olduk, herkes artık öteki olmadan olamayacağımıza inanıyor” Sanırım haklı da çıktı. Çünkü
Gina 18 Ekim 1989’da vefat etti. Eşi Franz Josef ise eşinden 26 gün sonra 13 Kasım 1989′ da vefat etti.

Vaduz Katedral:  Parlamento binasına çok yakın görkemli mimarisi ile hemen dikkat çekmekte.

Yolumuz üzerinde Parlamento binası var. Prens çalışmalarını burada sürdürüyor. Yine kapısında ne asker, ne polis ne de herhangi bir güvenlik ya da güvenlik kulübesi var.

Lichtenstein Sanat Müzesi: Dünya’nın her tarafından gelen modern sanat eserleri sergilenmekte. Küp şekilli siyah bina İsviçreli mimar Meinrad Morger, Christian Kerez, Heinrich Degelo tarafından Kasım 2000’de tamamlanmış.

Lichtenstein Ulusal Müzesi. Vaduz’daki başka bir müze. Kapıda hazırlanmış tipik standda resimlerimizi çektirdik.

Burayı gezmekten ziyade hemen yan binada bulunan hazine odasını ziyaret etmek istedik. Ayrı bir bilet alıyorsunuz. Güvenlik kapılardan geçip (Niye şaşırdınız, güvenlik dedim diye mi. Eeee hazine odasına gidiyoruz. O kadarcık ta güvenlik olsun dimi). Kapkaranlık bir odaya giriyorsunuz. Sadece burada yer alan eserler aydınlatılıyor. Tabi hemen resim çekmek istedim. Tam bu tacı çekmiştim ki karanlıkta göremediğim bir görevli geldi. Fotoğraf çekmenin flaşlı ya da flaşsız yasak olduğunu söyledi. Eserleri sesli rehber ya da hemen orada bulacağınız bir kitaptan takip edebiliyorsunuz. Eserlerin hepsi ayrı ayrı numaralanmış. Gerçekten görülmeye değer bir yer. 

Posta Müzesi: Klasik olarak posta pullarının bulunduğu, posta merkezleri ile ilgili bir müze.

Vaduz Citytrain: Sıra bu küçük ülkeyi trenle dolaşmaya geldi. Trene son biniş saatinin 17.00 olduğunu öğreniyoruz. Ama biletlerinizi saat 16.30’a kadar almak zorundasınız. Bilet satış kapanıyor. Biletlerimizi aldık. Görevli kişi biletleri kontrol ettikten sonra hangi dilde anlatım istediğimiz sordu. Herkes en az 2-3 dil bildiği için. Türkçe olmadığı için İngilizce seçeneğini kullandık. Yaklaşık 35 dakika süren yolculukta şehri görüyorsunuz. Çok da fazla görülecek yer yok zaten. Biz trenle değil kara yolu ile zaten gezmiştik. Ama olsun eğlenceli oldu. 

Vanini Cafe: Bir kahve içmek veya yemek  için uğrayabileceğiniz bir yer. Ancak fiyatlar oldukça pahalı. Öğle yemeği seçiminize göre 4-90 İsviçre frangı

Vaduz sokaklarını dolaşırken ilginç heykeller ile karşılaşıyoruz.

Musikschule Triesen yani Müzik okulu. Lihtenştayn Müzik Okulu’nda 2600 öğrenci kayıtlı. Yani nüfusun% 7’si. Bu da ülkenin diğer bir özelliği Liechtenstein Avrupa’da müzik öğrencisi oranının en yüksek olduğu ülke konumunda.

Gutenberg Castle: En son gittiğimiz Balzers Belediyesindeki kale. 1200 yıllarında inşa edilmiş kaleye arabanızı park ettikten sonra biraz yokuş bir yoldan 5 dakika yürüyerek çıkıyorsunuz.

Gutenberg Kalesi Vaduz’dan biraz uzak. Uzak dediğim de arabayla yaklaşık 5 dakikalık mesafede.

Liechtenstein küçük bir ülke ama tam 11 idari bölüme ayrılıyor.

Vaktiniz varsa ülkenin dağlarını da gezebilirsiniz. Ama biz Zürih’e dönüyoruz. Yazımızın başında dediğimiz gibi Avrupa’da ki küçük dev ülkeyi geçmişimizde bırakıyoruz. Gördüğümüz Ülke sayımıza bir tane daha ekliyoruz. İsviçre gezisine devam.