Afyonkarahisar Kurtuluş Savaşının beşiğinde, tarihimizin yazıldığı illerimizden. Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasında bağımsızlığımızı kazandığımız Kurtuluş Savaşı’nın (İşgalden Kurtuluşa) yeniden şekillendiği tarihin buram buram koktuğu yerdir Afyonkarahisar.

Bizim Afyonkarahisar’a gelme amaçlarımızın başında Ata’mızın bizlere armağan ettiği bu ülkenin bağımsızlığı için Şuhut İlçesi Çakırözü Köyü’nden 1922 Ağustos’unun 25’ini 26’sına bağlayan gece başlattığı bağımsızlık mücadelesinin yürüyüş yolundan giderek Kocatepe’ye çıkmak. Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa başta olmak üzere askerlerimizin gece saatlerinde yaptıkları “Zafer Yolu”’nu takip ederek hiç unutmadığımız o günleri, İstiklal Yolunda yaşananları tekrar anımsayarak bu yolda olmanın onurunu, gururunu ve mutluluğunu yaşamak, yüreğimizde hissetmek.

Ata’mızın 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruzu sevk ve idare ettiği Kocatepe, Afyonkarahisar ile Şuhut İlçesi arasında bulunan 1874m rakımlı Afyon ovasının tamamına hakim bir tepedir. Bu tepeye iki yoldan gidebilirsiniz. Birincisi, Şuhut ilçesinin içerisinde derenin hemen yanında ayrılan ve “Zafer Yolu” olarak adlandırılan yol, ikincisi Afyonkarahisar şehir merkezinde Konya yolu üzerinden ayrılan yol. Her iki yol da Kocatepe’de birleşiyor.

Biz Şuhut İlçesine Zafer Yolu’ndan Kocatepe’ye çıkacağız. Kocatepe’ye gelince diğer yoldan Büyük Kalecik Kasabası’na inip Yüzbaşı Agah Efendi Şehitliği’ne gideceğiz.

Şuhut İlçesi Afyonkarahisar merkezden 29 km uzaklıkta. Yaklaşık 30 dakikalık yolumuz var. Hem yolda ilerliyoruz hem de tarih kitaplarından okuduğumuz o günleri hatırlıyoruz. Mustafa Kemal, çok sıkı takipte olduğu dönemde 25 Ağustos 1922 tarihinde Akşehir’de bir futbol maçı organize edilmesini ister. Maçın ilk yarısını izledikten sonra, maç arasında Şuhut’a geçer. Şuhut’ta konakladıktan sonra, gece yarısı at ile Çakırözü Köyü’ne geçer ve komutanları ile görüşür. Mustafa Kemal Atatürk’ün geçici karargah olarak kullandığı Büyük Taarruzun son şeklinin verildiği şimdi Büyük Taarruz Karargahı (Atatürk Evi) olan Hacıvelioğlu Konağı’na geçer. Önce o konağı gezip sonra “Zafer Yolu”’na gideceğiz. İşte Şuhut’a geldik.

Şuhut’da önce Büyük Taarruz Karargahı (Atatürk Evi)’ne gideceğiz. İlçeye gelir gelmez yönlendirme tabelaları o kadar güzel yerleşmiş ki sizi direkt olarak evin önüne kadar götürüyor.    

Büyük Taarruz Karargahı (Atatürk Evi) çok önemli bir yer. Ata’mız ve komutanları Kocatepe’ye gitmeden önce taarruzun son düzenlemelerini yapmışlar, Kocatepe’ye de buradan zafer yolu güzergahından çıkmışlar. Geç saatlere kadar süren toplantıdan sonra odasına çekilmiş,  birkaç saat dinlendikten sonra sabaha karşı Kocatepe’ye hareket etmiş, 26 Ağustos 1922 günü saat 05.30’da “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz ! İleri !” diyerek  topçu ateşiyle Büyük Taarruzu başlatmıştır. Kitaplarda Büyük Taarruzun başlangıç saati 04.30 yazsa da Kocatepe’deki yoğun sisin kalkması beklenmiş ve taarruz saat sonra saat 05.30’da başlamıştır.  Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz ! İleri !” talimatını verdiği kararname bilindiği gibi Kütahya-Dumlupınar’daki Atatürk Evi’ndedir. Kütahya Dumlupınar yazımızı buradan okuyabilirsiniz.

Atatürk’ün geçici olarak kaldığı, karargah olarak kullandığı bu ev, iki katlı, cumbalı bir köy konağı. Kapının ziline basarak giriyoruz. Ayaklarımıza galoşları giyerek dolaşmaya başlıyoruz. Üst katta 1 salon, 4 oda ve 1 selamlık vardır. Buradaki ilk oda: haremliktir. Eve gelen misafir ya da hane halkı, ayrı ayrı oturur, kadınların oturduğu bölüme haremlik denirdi. Bu katta ki diğer oda Selamlık bölümüdür. Hane sahibi, oğlu ile birlikte bu odada hem oturur, hem de gelenleri ağırlardı. Haremliğe erkekler, selamlığa kadınlar girmezdi. Hizmetkarlar içinde bu geçerliydi. Haremliğe kadın hizmetkarlar, selamlığa erkek hizmetkarlar girerdi.

Atatürk, bu kattaki cumbalı odada çalışmış ve dinlenmiştir.

Atatürk evi’nde, dışarıdan 3 büyük ve arka bahçeden 2 küçük kapı var. Binanın ana kapısından, sadece hane sahibi girer çıkarmış. Batı tarafındaki iki kapının birinden hayvanlar girip çıkarmış, diğerinden ise hizmetkarlar girip çıkarmış. Arka bahçede bulunan iki kapıdan ise, konağa gelen misafirler girip çıkarmış.Atatürk evi’nin önemli bir özelliği evin içindeki yüklük denilen bölümlerin içine eski yer yatakları, yorgan, yastık ve benzeri eşyalar konulduğunda bir odadan diğer odaya ses geçirmemesi.

Alt  kata iniyoruz. Hole açılan 4 oda vardır.

Eskiden ahır olarak kullanılan bu bölümde bugün Aydın Ayan’ın yaptığı, bağımsızlığın nasıl kazanıldığını gösteren yağlı boya tablolar sergileniyor.

Sergide öyle bir resim var ki, çok özel. Resmin tamamı Ata’nın kendi resimlerinden yapılmış.

Mutfak olarak kullanılan bölümde, şömine yakıldığında ve ocakta herhangi bir şey pişirildiğinde: şömine üstünde bulunan su deposundaki suyu ısıtır ve hamamda kullanılacak sıcak su elde edilirmiş. Zaten, konağın hamamı da, şöminenin hemen arkasındadır. Dar bir koridordan geçerek küçük hamamı görüyoruz.

Hemen yanımdaki kapı gibi görünen dar geçit hamama gidiyor

Atatürk evi bahçesinde bodrum kapısı gibi bir kapı var. Evin aşağısına inen bu kapı aslında gizli bir geçit kapısı ve buradan dışarıdaki iki eve gizli bir geçiş yolu var. Atatürk’ün bu konaktaki toplantıyı yapmak için bu gizli yoldan geldiği, komutanları da görüşme sonrası yine bu geçitten cepheye gönderdiği bilinmektedir. Günümüze çarpık yapılaşma sonucu bu gizli geçitten sadece 5 -6 m kadarı kalmıştır.

Küçük kahverengi kapı aslında bir geçit

Büyük Taarruz Karargahı (Atatürk Evi)’nden ayrılıyor hemen karşısında yer alan Büyük Taarruz Karargah Parkı’nı dolaşıyoruz.

Parkta ki İstiklal Büfe’de oturup çay içmek keyifli olurdu ama biz “Zafer Yolu” başlangıç noktasına gidiyoruz.

Atatürk Evi’nin otopark alanında Kurtuluş Savaşı ve Kocatepe resimlerine yer verilmiş.


Kocatepe Zafer Yolu tabelalarını takip ediyoruz. Şuhut’tan başlayıp Kocatepe’de sona eren 19 km lik bu yol, Türk Milletinin azmi, kararlılığı ve inancı ile kurtuluşa götüren mücadele yoludur. 

Başkomutan Tarihi Milli Parkının, Afyonkarahisar tarafında kalan kısmı “Kocatepe” bölümüdür.

Zafer Yolu’nun başlangıç noktasına geldik. Tabelada “ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIĞA YÜRÜYÜŞÜ” yazıyor. İnanın içimizi öyle bir heyecan kapladı ki. Ata’mızın kurtuluş ve bağımsızlık için mücadele verdiği yollardan yürümek onur ve gurur veriyor.

Zafer Yolu’nda ilerliyoruz. Yolun sağında ve solunda zaferi anlatan tabelalar yer almakta. Yolda dinlenme yerleri, bizim yorumumuza göre ise burada oturup bu milletin ne zorluklarla bağımsızlığını kazandığını unutmaması için düşünme yerleri bulunmakta.

Zafer Yolu’nun 7940 m’sinde gördüğümüz bu çeşmede özellikle mola veriyoruz. Burası  Gazi Çeşmesi.  Kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk 25 Ağustos 1922 günü gecesi, Büyük Taarruzu sevk ve idare etmek üzere, Şuhut’tan Kocatepe’ye giderken gece saat 02.30 civarında bu çeşmede durur, bir süre dinlenir ve su içer. Atatürk’ün bu çeşmeden içtiği suyu çok sevdiği söylenir.

Ve işte Kocatepe Anıtı’na geldik. Nasıl muhteşem görünüyor. Kocatepe Anıtı’na ilerlemek için arabadan indiğimizde öyle bir rüzgar ve fırtına var ki sanki o günün zorluklarını anlatırcasına esiyor. Ziyaretçilerin yüzüne sanki bir tokat gibi o günleri hiç unutmamamız gerektiğini bu ülkenin ne zorluklarla kazanıldığını, bir milletin küllerinden nasıl doğduğunu anlatırcasına esiyor.

Kocatepe anıtı 4 ton ağırlığında, bronzdan yapılmıştır. Kaidesiyle birlikte yüksekliği 7.5 m.dir. Anıtın kaidesinde “Eşsiz Kahraman Atatürk, Vatan sana minnettardır” yazar. Anıtın mermer kaidesinde: Büyük Taarruza katılan bütün komutanların ve birliklerin isimleri, diğer yüzündeki mermer blokta ise Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın emri ve direktifleri yazılıdır. Anıtın her iki yanında, savaş sahnelerini canlandıran 45 metre karelik iki büyük rölyef vardır.

Kocatepe, 1874 metrelik rakımı ile, tüm Afyonkarahisar ovasına hakimdir.

Anıtın çevresinde Büyük Taarruz gün gün anlatılmıştır. Büyük Taarruzu yöneten, bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesiyle Türk Milleti’nin kaderini yazan komutanlara da yer verilmiştir. Ulu Önderimiz Atatürk ve silah arkadaşlarını saygıyla, rahmetle, minnetle, özlemle anıyoruz. Ruhları şad olsun.

Atatürk’ün önderliğinde kazanılan bu zafer Türk tarihine altın harflerle yazıldı.

Kocatepe’den geldiğimiz yoldan değil Yüzbaşı Agah Efendi Şehitliğini görmek için diğer taraftan iniyoruz. Kocatepe’den hem iniyor hem de düşünüyoruz. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün azminin ve kararlılığının bir milleti nasıl ayağa kaldırdığını, nasıl küllerinden doğmasını sağladığını, bağımsız bir millet olmanın onurunu ve gururunu taşımasını sağladığını. Ve aklımıza Kütahya-Dumlupınar İlçesinde Kurtuluş Parkında okuduğumuz cümle geliyor.

 “Bir damla asil kanda bir mucize saklıdır”

Ve yine düşünüyoruz Şuhut’un gizlediği bu mucizelerin daha fazla tanıtımının yapılması ve yerli, yabancı turistlerin bölgeye çekilmesi gerekir. Evet her sene 26 Ağustos’ta Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz’un ruhunu yaşatmak adına Zafer Yürüyüşü ve törenler düzenleniyor. Kutlamalar yapılıyor ama bunlar yeterli değil. O günleri hatırlamak sadece okullarda tarih derslerinde anlatılıp, yüksek not almak için olmamalı. Özel günlerde hatırlanıp sonra unutulmamalı.

Bu vatanın ne zorluklarla kurtuluşa çıktığı, Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının bize emanet ettiği bağımsızlığımızın onurunu gururunu kalbimizin derinliklerinde hissetmeliyiz ve Ata’mızın dediği gibi Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atıldı. Ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçuşan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır”

Kocatepe ile ilgili diğer videolar You Tube kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın.

İşte bu ülkenin kurtulmasında önemli rol oynayan henüz 24 yaşında iken bu ülkeye canını feda eden bir kahraman ve arkadaşlarının yattığı yere geldik. Yüzbaşı Agah Efendi Şehitliği.

Yüzbaşı Agah Efendi Şehitliği: Büyük Taarruz’un 2’nci günü, 27 Ağustos 1922’de kendilerinden çok güçlü olan 2 bin 500 kişilik düşman tümeni ile Başkomutanlık karargâhının bulunduğu Kocatepe’ye tek geçit yeri olan Kalecik ve Kurtkaya bölgesini savunan, kendilerinden çok güçlü olan düşman kuvvetlerine ağır kayıplar verdiren ve şehit düşen Yüzbaşı Agah Efendi ve Üsteğmen Feyzullah ile 101 Mehmetçiğin yattığı yer.

Yüzbaşı Agah kimdir? Agah 1889 yılında Bayburt’lu Karamollaoğlu ailesinden Ziver Bey’in oğlu olarak dünyaya gelmiş. İlk tahsilini ve rüştiyeyi Bayburt’ta tamamladıktan sonra, Erzincan Askeri İdadi’den mezun olarak askerliğe ilk adımını atmış. 3. Kolordu 17. Tümen’e bağlı birliklerde Serçavuş (Başçavuş) ve Mülazim-i Sâni (Teğmen) rütbeleri ile Erzincan ve Sarıkamış havalisinde 1. Dünya Savaşına katılmış. Mondros Antlaşması gereği lağvedilmesi gerekirken ordusunu dağıtmayan tek komutan Kâzım Karabekir Paşa’nın komuta ettiği 15. Kolordunun, 12. Tümen 36. Alay 1. Bölük Komutanı olarak Kars ve Ardahan dolaylarında Ermenilere karşı mücadele etmiş. Kısa ömrüne rağmen askerlik süresince, üstün başarılarından dolayı Muharebe Gümüş Liyakat, Alman Salip ve Harp Madalyaları ile Mülazim-i Evvel (Üsteğmen) rütbesine kadar yükselmiş. Cepheden cepheye koşan Agah Efendi, Yüzbaşı rütbesini ise şahadetinden sonra almıştır.

Şehitlikte, toprağa uzanmış, en küçüğü 16 yaşında olan kınalı kuzuların üstlerini karlar örtmüş. Dualarımızı ederken sanki her birisi 27 Ağustos 1922’de yaşananları fısıldayarak anlatıyor.  10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’ndan sonra, Yunanlılar Altıntaş, Tavşanlı’ya, Emet ve Kütahya ve Gediz’e kadar yayıldı. Yunan Kralı Konstantin, Ankara’ya kadar genişlemeye başladı. Bu işgal karşısında, geri çekilme taktiğini savunma ve hücum taktiğine çeviren Türk Ordusu Yunan Ordusu’nu Sakarya’da durdurmayı başardı. Sakarya Savaşı’ndan sonra daha fazla ilerleyemeyeceğini anlayan Yunanlılar, işgal ettiği bölgeleri korumak savunma hattı oluşturdular. Hiçbir ordunun aşamayacağı şekilde Afyon civarına yerleşen Yunan Ordusu ve karargahı, üç sıra tel örgülerle çevrilmiş bölgede, yer yer makineli tüfek yuvaları ve topçu mevzileri ile korunmaktaydı. Yunan cephesi, Türk Ordusu’nun ne yaptığından daha çok ne yapabileceği doğrultusunda her şeye hazırlıklıydı. Tüm aksilikler ve olası durumlar hesap edilmişti.

Ama Yunan ordusunun hesap edemedikleri tek bir şey vardı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın askeri dehası ve yüreklerde yaktığı bağımsızlık meşalesi.

Her şey çok dikkatli ve gizli yapılıyordu.  Şuhut’ta Mustafa Kemal Atatürk’ün komutanları ile taarruz için görüşmesi,  Dünya ile tüm iletişimin kesilmesi, telgraf makinelerinin bile sustuğu zamanda belirlenen bölgelere, asker ve mühimmat sevkiyatı hakkında bilgiler içeren istihbarat mektupları dahi limon suyuyla yazılıyordu. Bu gizlilikte Mustafa Kemal Paşa’nın taarruz planındaki tek hedefi; düşmanı, geride yeni bir cephe kurmasına olanak vermeyecek bir biçimde tek darbede mağlup etmek ve silahlarını esir almaktı. Ama Türk Ordusunun uzun sürecek bir savaşa yetecek kadar mühimmatı yoktu. Yunanlılarda bunu biliyordu ve onlara göre Türkler savaşı kesin olarak kaybedecekti ve aksi durum tam bir mucize olacaktı. ,

İşte bu aşamada Kurtuluş Savaşı’nın son evresini oluşturan bu taarruzun en cesaret isteyen ilk görevlerinden biri komutanlığını Üsteğmen Agâh Efendinin yaptığı 150 kişilik  36. Alay 6. Bölüğe verilmişti. Bölüğün görevi Mustafa Kemal Paşa’nın taarruzu yönetmek için Kocatepe’ye kurdurduğu Başkomutanlık karargâhını korumak ve bu karargâha tek geçit yeri olan Kurtkaya mevkiine yakın, Afyon-Kalecik bölgelerini ele geçirmekti. Bu görev hem cesaret hem fedakarlık gerektiriyordu. Çünkü savaş taktiği gereği, taarruza geçen tarafın 1’e 3 kuvvet oluşturması gerekiyordu. Üsteğmen Agah’ın bölüğü 150 kişi karşıdaki düşman birlikleri 2500 kişiydi. Görev üç kat tel örgüyle çevrilmiş Yunan savunma hattında gedik açmak, o gedikten içeri dalıp ölüme koşarcasına 2500 kişilik düşman birliğine saldırmak.

Verilen görev zordu hatta imkansız görünüyordu. Ama emir yerine getirilecekti. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın yaktığı meşale sönmeden devam etmeliydi. Sayının ne önemi vardı. En küçüğü 16 yaşında olan kınalı kuzuların yüreğindeki kurtuluş meşalesi tutuşmuştu bir kere. Hiçbir zorluk Üsteğmen Agah ve emrindeki bölüğü alıkoyamazdı. Nitekim 26 Ağustos sabahı saat 04.30’da Türk topçularının ilk ateş açmasıyla başlayan taarruzda bölüğünü hücum düzenine koydu. Birinci günün sabahı başlayan çarpışmalar ikinci gün de devam etti. Tel örgüye ulaşmadan ölmek yoktu ve Yunanlıların Dünyaya  geçilmez ilan ettiği tel örgü delinmiş ve geçilmişti. Topçuların açtığı gedikten geçip düşman birliğinin üzerine ilerleyen Üsteğmen Agah yaralanmıştı. Bedeni daha önce 17 yara görmüş olan Üsteğmen Agah bu yaraya aldırmadı. Bölüğünün önünde koşmaya devam ediyordu. Hedefteki tepenin düşmandan alınması için önceden belirlenen yere gelmesi gereken 8. Tümene bağlı diğer birlikler geç kalınca düşman büyük bir takviye kuvvet almıştı.

Üsteğmen Agah’ın artık amacı zaman kazanmak ve ilerlemekti. Bölüğünün şevkini kırmamak için  kanayan yarasını eliyle bastırdı. Düşman geri çekiliyor ama Üsteğmen Agah ve bölüğü de gittikçe tükeniyordu. Hedeflenen nokta çok yakındı.  Bir an başını kaldırıp etrafına baktı. Sonra yere eğildi, kaçıp giden düşman mevzilerinden bomba tüfeğini alıp, geriye haber verdi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği görev yerine gelmiş, Kurtkaya Tepesi zapt edilmişti. Zafer güneşi doğuyordu. Bölüğünün görevi bitmişti. İşte bu sırada kör bir kurşun Üsteğmen Agah’ın başına isabet etti. Başçavuş Ali, eğildi yanı başına. Bir şey söylemeye çalışan Komutanı Agah’ın, yarasını saracak ne bir teçhizatı vardı ne de zamanı. Sadece söylediklerini anlamaya çalışıyordu. Tek bir şey duyabildi…

“Bölüğe selam… Durmayın!” Ve gözleri öylece kapandı…

Bölüğün başında Üsteğmen Agah, yanında Teğmen Feyzullah Hulusi ve en küçüğü 16 yaşındaki kınalı kuzular, hepsi toprağa alkanlar içinde uzanmıştı. Bölükten geriye sadece 50 kişi kaldı.

27 Ağustos 1922 günü Yüzbaşı Agâh Efendinin şehit olduğu Kurtkaya Tepesi’nde bulunan şehitliğin kitabesine şu sözler yazılmaktadır. “Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 günü sabah 04.30’da başlamış ve iki saat içinde düşmanın bütün tel örgüleri parçalanarak gün doğmadan zaferin ilk ışıkları Anadolu’da parlamaya başlamıştır. Başkomutanlık Karargâhı’nın bulunduğu Kocatepe’ye tek geçit yeri olan Kalecik ve Kurtkaya bölgeleri Türk ordusu için çok önemli idi ve düşmandan bir an önce alınması ve düşmanın yok edilmesi görevi 12. Tümen 36. Alay 6. Bölük Komutanı 24 yaşındaki Bayburtlu Yüzbaşı Agâh’a verildi. Yzb. Agâh, emrindeki 150 Mehmetçik ve Sinoplu Üsteğmen Feyzullah ile beraber 2500 kişilik düşman tümenine saldırarak büyük bir savaşa başladı. 26 Ağustos öğleden sonra başlayan çarpışmalar 27 Ağustos öğlene kadar sürdü. Düşmanın içine kadar dalan Yzb. Agâh onlara ağır kayıplar verdirerek batı istikametine kaçmalarını sağladı. Büyük bir takviye alan düşman birliği ile çarpışırken Yzb. Agâh; 100 Mehmetçik ve Üsteğmen Feyzullah ile birlikte şehit düştü. Geriye kalan 50 Mehmetçik ve gelen takviye kuvvetlerimizle düşman bu vadi içinde tamamen yok edildi…”

Bugün şehitlik, Afyonkarahisar-Büyük Kalecik Kasabası’nda Kocatepe’ye tek geçit olan Kurtkaya mevkiindedir.

Tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.