Zürih bizim İsviçre’deki son durağımız. Basel’den başlayıp Zürih’e kadar ki rotamızda göllerden dağlara, teleferiklerden funikulerlere, bir zirveden diğerine, dünyanın yaya geçişine hizmet veren en uzun asma köprüsüne, hatta İsviçre’den İtalya’ya tren yolculuğuna, Liechtenstein-Vaduz‘a kadar rüya gibi geçen bir gezinin son durağındayız. İki gece konaklayacağız ve sonra ver elini Türkiye’m.

Bir günü çocukluğumuzda hemen hemen herkesin izlediği Heidi’nin yaşadığı dünyayı görmeye ayırdık. Bir günde Zürih’i gezeceğiz. Zürih İsviçre’nin en büyük şehri. İsviçre’nin ekonomik ve kültürel başkentidir. FIFA merkezi Zürih’te bulunur. Zürih Limmat nehri ile ikiye ayrılmış bir kent. Oldukça fazla müze ve kilisenin bulunduğu tarihi dokunun hiç bozulmadan korunduğu bir şehir.

St. Peter Şehri dolaşmaya başladığımızda ilk olarak en eski kilise olan St. Peter’i görüyoruz. Kilisenin en eski olmasının yanında diğer özelliği ise Avrupa’nın en büyük duvar saatinin bu kilisenin kulesinde olması. Yaklaşık 8.5 m çapında olan saat 1534 yılında asılmış.

İsviçre denince akla hemen saat gelir ya Zürih’te Avrupa’nın en büyük saati, Cenevre’de yelkovanı en büyük çiçek saati. Fazla söze gerek yok yani. Saat almak düşünceniz varsa burada 100 CHF den 100000 CHF’a kadar değişik saatleri görebilirsiniz. Zamanı hepsinin aynı gösterdiğini düşünürsek saat seçiminde sıkıntı yaşamayız. Zaman ve cebim, işte hepsi benim sloganı her zaman bizi rahatlatır.  

Münsterbrücke, Limmat üzerinde bir yaya ve yol köprüsüdür. İki Münster, Fraumünster ve Grossmünster’den esinlenilerek adlandırılmıştır. 

Churchill Konuşma plakası Winston Churchill’in Eylül 1946’da “Avrupa doğsun!” Konuşmasını yaptığı yeri hatırlatan meydanda yerde göreceğiniz bir plaka

Fraumünster Kilisesi Münsterhof Meydanı’ndaki kilisenin en dikkat çeken özelliği üzerinde görülen mavi uçlu kule oluşturuyor.

Kunsthaus Zürich (Museum of Fine Arts, Güzel Sanatlar Müzesi), 1910 yılından beri turistlere ev sahipliği yapıyor. Biz gittiğimizde uzay ile ilgili bir aktivite vardı.

Şehri dolaşmaya devam ediyoruz.

Grossmünster Kilisesi (Great Minster) İkiz kuleleriyle dikkati çeken Protestan Kilisesi Grossmünster (Great Minster) “Büyük Manastır” anlamına geliyor. Kilisenin kulelerine çıkmak için 187 dik basamak çıkmanız gerekir. Üstelik çok dar bir geçit şeklinde.

Hans Waldmann heykeli İsviçreli ordu komutanı ve Zürih valisi. Zürih’te Fraumünster Kilisesi önünde heykeli bulunmaktadır

Zürih Opera Binası Falkenstrasse bölgesinin ve şehrin sanatsal yapısına ışık tutan Zürih Opera Binası (Opernhaus Zürich), mimarisi ile ilgi çekiyor.

Wasserkirche (Water Church) Limmat Gölü’nün doğal dokusu ile mükemmel bir görünüme bürünüyor.

Zürih garı gerçekten çok ihtişamlı görünüyor. Günde 2000 den fazla tren yolculuğuna ev sahipliği yapıyor. İsviçre tren ulaşımı konusunda da çok iyi ya da şöyle desek daha iyi olur. Ülke hem karadan hem de havadan ulaşım sistemini kurmuş. Tren, teleferik, funikuler en küçük yerleşim birimlerine gidecek şekilde ve oldukça düzenli.  Garın içindeki restoranlar, süpermarketler ile 24 saat yaşayan çok canlı bir tren istasyonu

Bugün İsviçre’de son günümüz. Yağmurlu ve kapalı bir havada çocukluğumuzda severek izlediğimiz Alp dağlarının kırmızı yanaklı, çıplak ayaklı sevimli, yardımsever, kendi küçük ama yüreği kocaman, keçilerinin peşinden koşan Heidi’nin dünyasının yaşatıldığı yere Heididorf’a gidiyoruz.  Heidi’yi hiç seyretmeyenler için küçük bir hatırlatma.

Buraya giderken Heidi’nin arkasındaki gerçeği öğrenince çok şaşırdık. Heidi neden hep çıplak ayaklıydı. Elbiseleri neden hep eskiydi. Büyükbabası ve yakın arkadaşı Peter ayakkabı ile dolaşırken bu küçük kız neden yaz-kış ayakkabısız dolaşıyordu. Heidi’yi izlerken bunların neden olduğunu bilmiyorduk, belki aklımıza gelmedi, belki hiç fark etmedik belki de hiç düşünmemiştik. Biz dizide hep sevimli ve yardımsever küçük kızın neşesini görüp mutlu oluyorduk.

Aslında bu küçük kızın ayağında ayakkabı olmaması kitabın yazarı Johanna Spyri tarafından 1880 yılında üstü kapalı da olsa anlatılmıştı. Kitapta anlatılmaya dizide gösterilmeye çalışılan aslında bir farkındalık öyküsüydü. Heidi çıplak ayaklıydı çünkü bu özellik İsviçre’de Verdingkinder denilen köle çocuklarını diğerlerinden ayıran önemli bir özellikti.

Peki kim di bu Verdingkinder çocuklar. Ailesel yaşamları kötü olan, suç işlemiş, kimsesiz kalan çocuklar kilise papazları tarafından onlara bakabilecek kişilere veriliyorlardı. Aslında satılıyorlardı. Çocukları satın alan kişiler çocuklar üzerinde dayaktan işkenceye hatta tecavüze kadar her türlü akla gelebilecek kötülüğe sahip olduklarını sanıyorlardı. Çünkü kimse bu çocukların başına ne geldiği konusunda ilgilenmiyordu. Toplum dışlanan bu çocukların diğer çocuklardan kolayca ayırt edilmesi için çıplak ayakla dolaşmalarının daha uygun olduğunu kabul ediyordu. Verdingkinder programı artık nasıl bir program ise İsviçre’de yakın tarihe kadar 1960 yıllarına kadar yaygındı. İsviçre gibi bir ülke için geçmişte olan böyle bir durum gerçekten düşündürücü. 

Neyse biz dönelim Heididorf’a yani Heidi’nin Büyükbabası ve yakın arkadaşı Peter ile hala varmış gibi canlandırıldığı Alplerin yeşillikler içindeki huzur dolu ortamına ve aklımızda yaşattığımız mutlu ve yardımsever küçük kıza.

Heididorf’a geldiğimizde otoparka arabayı bıraktık. Heidi’nin evine ulaşmak için yürümeniz gerekiyor. Heidi evini görmeniz için önce hediyelik eşya mağazasından bilet almanız gerekir. Direkt olarak eve gitmeyin. Direkt eve giderseniz turnike ile karşılaşırsınız ve yine mağazaya dönersiniz. Biletlerimizi aldık.

Turnikeden geçtiğinizde iki katlı evi dolaşmaya başlarsınız.   Üst katta Heidi’nin odasını, büyükbabanın odasını, mutfakta Heidi ve can arkadaşı Peter’i görebilirsiniz.

Heidi’nin odasındaki camdan Heidi’nin her gün yaptığı gibi bakabilirsiniz. Hatta şehirden gelen Clara’nın tekerlekli sandalyesini bile görebilirsiniz.

Heidi’nin evini dolaşalım. İlk kattan başlıyoruz.

Dışarı çıktığınızda yönlendirme tabelaları ile güzel bir gezi planı yapabilirsiniz. Keçilerin ve ineklerin yanından yürürsünüz.

Heidis Alphütte’ye ulaşabilirsiniz.

Büyükbabanın atölyesini ve erzak evini gezebilirsiniz.

Yeşillikler içerisinden yürüyoruz ve eve ulaşıyoruz.

Heidi Müzesini gezebilirsiniz.

Burada Heidi ile ilgili tarihsel gelişimi yıllara bağlı olarak görebilirsiniz.

Haydi Müzeyi dolaşalım.

Hediyelik eşya mağazasının içinde İsviçre’nin en küçük aktif postanesini görebilirsiniz.

Hediyelik eşya mağazasında Heidi ile ilgili alabileceğiniz değişik hediyelikler alabilirsiniz. Mağazayı dolaşıyor ve Heidi’ye veda ediyoruz.

İsviçre Gezimizin sonuna geldik.

Basel’den başlayıp Zürih’te tamamladığımız 2 haftalık gezimizi her zaman olduğu gibi sloganımız ” Bunu da geçmişimizin derinliklerine gönderdik” diyerek bitiriyoruz. Veeeeee
yeni gezimizin planlarını yapmaya başlıyoruz.