Bugün Braşov’a gidiyoruz. Kont Drakula Şatosunu pardon Bran Kalesini gezeceğiz. Bizim bu geziye katılmamızın sebebi işte bu kaleyi görmekti. Bran Kalesi Dünya çapında bir üne sahip. Ama çoğu kişi gerçek adını belki de çoktan unutmuş ve kale Drakula Şatosu olarak bilinmekte. Tur şirketleri bile programlarında Drakula Şatosu gezisi diye belirtmekte. Yani öyle böyle değil nam-ı çoktan Romanya’yı aşmış hatta Dünyayı birkaç kez dolaşmış. Bran Kalesi’ne giderken beklentilerimiz yüksekti. Gizemli ve efsanevi Drakula’nın Şatosu olduğuna göre diğer kalelerden farklı şeyler görmeliydik. Yaklaştığımızda  60 m yüksekliğindeki bir kayanın tepesinde yer alan Bran Kalesi çok görkemli bir şekilde karşıladı bizleri. Eğer buraya yağmurlu hatta sisli ve karanlık bir havada gelirseniz gerçekten korkunç görünüyormuş.  

Kaleyi gezmek için biraz yokuş çıkıyoruz. Herkeste bir merak ki sormayın. Kalabalık halinde ilerliyoruz. Yokuş yorucu değil ama yine de rahatsızlık duyanlar çıkmadılar.

Peki kimdir Kont Drakula? Bu kadar ünlü olmasının sebebi nedir? Adına kitaplar yazılmış, birçok filmler çekilmiş, efsanesi dilden dile dolaşıp günümüze kadar gelmiş bu kişi aslında gerçekten var mıdır? Yoksa sadece bir hayali kahraman mıdır?

Bu sorunun cevabı için hep birlikte tarihte geçmişe doğru bir gezinti yapalım. Kont Drakula’yı aslında bizler çok iyi tanıyoruz. Hadi canım der gibisiniz. Tarih derslerini hatırlayın,  Kazıklı Voyvoda. İşte bu kişi Kont Drakula olarak bilinmekte ama Kont Drakula’nın aslı adı bu değil. Asıl adı III.Vlad Tepeş. Kafanız iyice karıştı değil mi?. Kim kimdir oldu?.

“Yazılarımızı okurken You tube kanalımıza abone olabilir ve Instagram hesabımızdan bizi takip edebilirsiniz”

Hadi hikayeye baştan başlayalım. Bu arada Bran Kale’sini de gezelim. Kale mobilya, silah ve zırh koleksiyonlarının bulunduğu ve dar sarmal merdivenlerle birbirine bağlanan 60 odaya sahip. 

Efsanede Kont Drakula’nın duvarlardan geçtiği söylenir. Aslında odalar arasında sadece kendinin bildiği ve geçebildiği geçitler sayesinde bu algıyı yaratmıştır. 

Günümüzde bir müze olarak hizmet veren kale Bran köyüne bakmaktadır. Kaleden manzara gerçekten çok güzel.

Olaylar Eflak Hükümdarı Vlad Dracul (Vlad II) yani Drakula lakaplı Vlad III’ün babasının Osmanlılara yenilmesi ile başlıyor. Bu yenilgi sonucunda Vlad kardeşi Radu ile birlikte Edirne’ye rehin olarak getirildi. Rehin olduğu dönemlerde Kütahya’daki Eğrigöz Kalesi’nde ardından Tokat ve Edirne’de diğer beylik şehzadeleri ile birlikte yaşadı ve eğitim aldı. Zaman içerisinde Osmanlı içerisinde sözü geçer hale geldi. Osmanlı birliklerini yönetmeye başladı ve askeri dehası ön plana çıktı. Dolayısıyla emrine daha çok birlik verildi. Yıl 1450’yi gösterdiğinde Vlad Macaristan topraklarına girdi. Macaristan işler kötüye gidince Vlad ile anlaşma yaptı. Vlad Macaristan’ın desteği ile Eflak’ı aldı ve Eflak Voyvodası oldu. Hemen tasfiyeye başladı.

Rakiplerini destekleyen Saksonların kasabalarını yıktırdı ve en sevdiği işkence yöntemi olan (daha başka akla gelmeyecek işkence yöntemleri de vardı ama onlardan bahsetmeyeceğiz) ve adıyla nam salan kazığa oturtmayı ilk kez bu kasaba sakinleri üzerinde denedi ve tekerlekli platformlar ile bu insanları Eflak’a götürdü. Böylece yarattığı korku daha da arttı. Bu işkence sırasında kazıkların altına koydurduğu fıçılara dolan kanları içtiği ve vampir olduğu da söylentiler arasında.

Vlad’ın Osmanlı ile aralarının bozulması ise, 1459 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’na vergi ödemeyi reddetmesiyle başladı. Eflak gençlerinin Osmanlı Yeniçeri Ocağı’na gitmesini de engelledi. Vergi vermek Osmanlı toprağı olduğunu kabul etmek olduğu için, Fatih’in elçilerini kazığa oturtuyor. Fatih 1.000 atlı daha yolluyor. Vlad onları da kazığa dikiyor. Türk sipahisi kılığında Osmanlı kamplarına sızıp, Sırbistan’dan Karadeniz’e kadar olan 23.884 askeri de öldürüyor.

Bu gelişmeler karşısında Osmanlı ordusu, 1462’de Fatih komutasında Eflak’a doğru sefere çıkıyor. Osmanlı askerleri Eflak’ın başkenti Targovişte’ye vardığında gördükleri manzara korkunçtu. Yaklaşık 5 km’lik alanda binlerce insan kazığa oturtulmuştu. 4 Haziran 1462’de Targovişte Kalesi Osmanlılar tarafından alındı. 17 Haziran 1462 günü, güneş battıktan 3 saat sonra Vlad’ın 30 bin kişilik ordusu, 150 bin kişilik Osmanlı ordusuna karşı gece baskını gerçekleştirdi. Çarpışmada Vlad 5 bin kaybına karşı 15 bin Osmanlı kaybına neden oldu. Daha sonra Vlad kaçtı, ancak kaçarken geçtiği yerde taş üstünde taş bırakmadı, terk ettiği topraklardaki kuyuları zehirledi, ekinleri yaktı, tüm hayvanları öldürttü. Hapishanelerdeki mahkûmları, cüzzamlı ve vebalıları salıverdi ve Türklerin arasına karışmaya teşvik etti. Sonra Radu başa geçti ve vergi vermeye başladı.

Peki, Vlad (Kazıklı Voyvoda) nasıl öldü derseniz? Bu konuda da rivayetler var. Ama en yaygını ya da en kabul göreni; Vlad Aralık 1476 ve Ocak 1477 tarihleri arasında 300 Rumen askeri ile birlikte Osmanlı Ordusuna mağlup oldu ve kılıçla başı gövdesinden ayrılarak idam edildi. Vlad’ın başı, Fatih Sultan Mehmet öldüğünden emin olsun diye Osmanlı birlikleri ile birlikte İstanbul’a getirildi.

Gelelim Drakula lakabının nasıl verildiğine? Burada karşımıza Yazar Bram Stoker’ın 1897 yılında yazdığı Drakula adlı roman çıkmakta. Haydi Tarihten Edebiyata doğru yolculuğa çıkalım.

Roman yazarı Bram Stoker aristokrat bir vampirin hikayesini yazmak istiyormuş. Ancak romanının konusunun nerede geçeceği ya da kahramanın kim olacağı hakkında henüz fikir sahibi değilmiş. Önce kitabının adını Kont Vampir olarak düşünmüş. Yer olarak ta Avusturya’yı seçmiş. Fakat Romancı Emily Gerard’ın Transilvanya ile ilgili yazdığı makalelerden etkilenerek rotasını Avusturya’dan Transilvanya’ya çevirmiş. Yazar hiç Transilvanya’ya gitmeden kütüphanede araştırmalara başlamış. Karşısına William Wilkinson’un Eflak ve Boğdan beylikleri ile ilgili kitap çıkmış ve burada adı geçen Vlad II ya da tam adıyla Vlad Dracul dikkatini çekmiş.

Sonrası mı,,,,, hayal gücünü çalıştırmış. Biraz insanların batıl inançlarını, daha önceden yazılmış olan vampir hikayelerinde geçen karakterleri (vampir hikayeleri Drakula ile başlamamıştır, daha önceleri de vardır) güzelce karıştırmış ve ortaya Dracula kitabı çıkmış. Yani Bram Stoker III. Vlad’dan esinlenerek Drakula adlı romanı yazmıştır.

Böylece Vlad Tepeş yani Kazıklı Voyvoda, ünlü vampir Kont Drakula’ya dönüşmüş ve öyle anılmaya başlamış. Yani Kont Drakula aslında Ulah Prensi III. Vlad’ın hayali vampir versiyonudur.

Drakula Şatosu’ndan çıkarken umduğumuzu bulamadık. Biz daha korkutucu en azından ürkütücü ses ve görsel efektler beklemiştik. Bazı odalara girerken veya geçitlerden geçerken en azından korku filmlerinde gördüğümüz ses efektlerinin olmasını isterdik. Ne de olsa Dünyanın en ünlü vampirinin şatosunu dolaşıyoruz değil mi? Şatonun avlusunda günümüz Kont Drakula animatörleri ile fotoğraf çektirebilirsiniz. Bizim size tavsiyemiz; bizim gibi yüksek beklentiler içerisinde gitmeyin.

Şatoyu her gün gezebilirsiniz. Ziyaret saatleri: Pazartesi 12.00-16.00/Salı-Pazar 09.00-16.00

Biz burada korkuyu yaşayamadığımız için Bran çarşıda bulunan korku tüneline (perili köşk) gidiyoruz. Cesaretli olanlar haydi………….

Bran’da çarşının orada bir korku tüneli, perili köşk (Castelul Groazei) vardı. Kaleden indiğinizde yaklaşık 5 dakika mesafede. Kaleden korku anlamında bir tat alamadığımız için buraya girelim dedik.

Biletimizi alırken gişede görevli kişiye içerisi nasıl diye sorduk. Korkunç dedi.  Dışarıda da aynı şekilde korkunç diye duyduk. Hadi bakalım girelim kendimiz karar verelim. İçeriye girdik karanlık labirent, korkunç canavarlar, ses ve görsel efektler güzel. Ama bunların hepsi siz geçerken sensörler ile olduğunu bildiğimizden ellerimizi öne doğru uzatınca sensör doğrudan efekti çalıştırıyor. Başımıza su dökülmesinden ve süpürge yemekten bu şekilde kurtulduk. Kısa bir ip ucu olarak yazıyoruz. Başka yerlerde de girerseniz diye.

Biz biraz korkalım diye girdik ama gülmekten kendimizi alamadık. Bizim için hiç korkutucu değildi ama biraz zaman öldürmek için eğlenceliydi. En son Vlad Dracul’un üstünde kazıklar olan mezar esprisi çok güzeldi. Kısaca kaleden sonra birazcık korku aroması verdi. Geçmişte gördüğümüz korku evleri daha iyiydi. Ama siz yine de çocuklarınızı korku tüneline götürmeyin.  

“Yazılarımızı okurken You tube kanalımıza abone olabilir ve Instagram hesabımızdan bizi takip edebilirsiniz”