İstanbul’dan yola çıktığımız Yunan Adaları turumuz, Lesvos (Midilli), Rodos derken üçüncü durağımız Girit Adası’nda devam ediyor. Girit, Yunanistan’ın en büyük ve en turistik adasıdır. Adanın en popüler yerleri Heraklion (Kandiye), Hanya ve Resmo (Rethymno)’dur.

Yunana Adaları turları genellikle Mikonos ve Santorini adalarının yanında farklı bir ada eklenerek genellikle 3 ada olarak düzenlenmektedir. Bizim ETS Turizm’in bu turunu özellikle tercih etmemizin sebebi Midilli, Rodos ve Girit’in de olmasıydı. Girit Adası’nın Heraklion (Kandiye) Limanına sabah kahvaltısı sonrası yaklaştık.

Girit’e birkaç gün konaklamak üzere gelmeyi düşünenler tarihi turistik yerleri gezerken muhteşem denize sahip plajlarında tatil yapabilirler. Bizim sadece 1 günümüz olduğu için Girit’in en popüler yeri olan ve adaya gelenlerin ilk gittikleri yere Knossos’a gidiyoruz.

Knossos Kandiye’ye 15 dakika uzaklıkta Minos Uygarlığı’na başkentlik yapmış antik şehirdir. Girit’e geldiğinizde gezecek yerlerin en başında yer aldığından turistlerin ve gezginlerin ilk uğrak yeridir. Kentin en önemli yapısı Knossos Sarayı (Minos Sarayı)’dır. Sarayın MÖ 1900 yıllarında inşa edilmeye başladığı tahmin edilmektedir. Biz Knossos Sarayı’nın kuzey girişinden gezmeye başlıyoruz. 

Saray bugüne kadar gezdiklerimizden farklı. Aslında Knossos Sarayı çok sayıda avlu ve odalardan oluştuğu için labirenti andırmaktaymış.

Knossos Sarayı yaklaşık 20.000 metrekare arkeolojik alanı, 1.500’den fazla odası ve saray kompleksinin çevresindeki yamaçlardaki eski köy kalıntılarından oluşmaktadır. Saray kırmızı sütunlarıyla dikkat çekiyor.  Sarayın 20.yy’ın başlarında ortaya çıkmasını sağlayan İngiliz arkeolog Arthur Evans sarayın bahçesini gezerken sizi karşılar.

Yunan mitolojisine göre ünlü mimar Daedalus, sarayı o kadar karmaşık bir şekilde tasarlamıştır ki, içeri girenlerin hiçbiri çıkış yolunu bulamazmış. Saraya giriş ücretli olup gezerken kolaylık olması açısından rotaya bakmak faydalıdır.

Knossos’un taht odasındayız. Bu oda kutsal dairelerin kuzey tarafında yer alıyor. Bu odanın uzak bir tarafında ahşabı taklit etmek için yapılmış taş bir taht var. Taht Odası’nın kuzey duvarına inşa edilmiş ve taht olarak kullanılan kaymak taşından bir oturma yeri vardır. Tahtın karşısında törensel arınma için kullanılan bir küvet alanı ve odanın üç tarafında alçı sıralar bulunuyor.

Saray geçirdiği depremden sonra MÖ 1300-1100 yıllarında terk edilmiş. Saray kompleksinin sadece hükümdarın ikametgahı değil, aynı zamanda Knossos’un sivil, dini ve ekonomik merkezi olduğuna inanılıyor.

Peki Knossos Sarayı neden labirent şeklinde yapılmış?

Tabi ki bu kadar eski ve labirent şeklinde olan bir yerin mutlaka mitolojik geçmişi ve tarihi olacaktır değil mi? Bilirsiniz biz mitolojik geçmişi duyduğumuzda mutlaka sizlerle paylaşırız. Haydi hem sarayı, avlusunu gezelim hem de hikayeyi dinleyelim. Sanki o günlere dönmüş gibi asırlar öncesine gidelim. Efsane kahramanlarımız Theseus ve Minotaur canavarı. Aslında hikayenin bir çok kahramanı var, hepsi sırası gelince hikayeye dahil olacaklar. Sarayı yaptıran Kral Minos’un doğumuyla başlar hikaye. Efsaneye göre;

Tanrı Zeus karısı Hera’dan gizli Fenikeli bir prenses olan Europa ile gizli aşk yaşamaktadır. Zeus bir boğaya dönüşerek Europa’nın binmesini sağlamış ve onu Girit’e kaçırmıştır. Bu ilişkiden Minos, Rhadamanthys ve Sarpedon adında üç erkek çocuk dünyaya gelir.

Europa daha sonra Zeus’tan ayrılır ve Girit Hükümdarı Asterios ile evlenir. Ancak Kral Asterios ve Europa’nın evliliği mutlu değildir. Çünkü Kral Asterios’un bu evlilikten tahtı bırakacağı bir erkek çocuğu olmamıştır. Asterios eşinin Zeus’tan olan çocukları Minos, Rhadamanthys ve Sarpedon’u evlatlık olarak alır ve onları krallığın varisleri olarak ilan eder.

Hikayenin ana kahramanı Thesus’un doğumuna gelince; efsaneye göre; Atina Kralı Egeus, bir çok evlilik yapmasına rağmen çocuk sahibi olamaz. Sonunda Troezen kralının kızı Ethra ile evlenir. Ethra, Egeus’tan, bir söylentiye göre ise yüzerken birlikte olduğu Poseidon’dan hamile kalır. Egeus çocuğunun doğmasını beklemeden Atina’ya döner, ancak gitmeden önce sandaletini ve kılıcını dev bir kayanın altına bırakır ve Ethra’ya çocuğun büyüdüğünde kayayı kaldırıp emanetlerini alabileceğini, böylece hanedana mensup olduğunu ispatlayabileceğini söyler. Theseus doğar, büyür,  kayayı kaldırır, babasının emanetlerini alır. Annesi, oğluna gerçek kimliğini açıklayınca da genç Theseus, Atina’ya doğru yola çıkar.

Theseus Atina’ya doğru giderken biz dönelim yine Kral Minos’a. Minos Girit’te çok güçlü bir kraldır ve bu gücünü ispatlamak için denizler Tanrısı Poseidon’dan ona kurban etmek üzere denizden bir boğa çıkartmasını ister. Poseidon boğayı Minos’a verir. Fakat boğa, Minos’un çok hoşuna gider ve kurban etmez, yerine başka bir boğayı kurban eder. Poseidon bunu fark ettiğinde çok sinirlenir. Minos’tan intikam almak ister ve hedef olarak da Minos’un eşi Pasiphae’yi seçer.

Poseidon, Eros’tan Minos’un karısını boğaya âşık etmesini ister. Pasiphae, eşinin Poseidon’a sunmaktan vazgeçtiği boğayı görünce dayanılmaz bir aşk hisseder. Buna çare olarak, Daidalos’un yaptığı boğa maketinin içine giren Minos’un karısı Kraliçe Pasiphae, boğayla çiftleşir ve yarı insan yarı boğa bir çocuk doğar. İnsanlar bir süre sonra çocuğa “Minotaur” yani “Minos’un boğası” derler.

Minotaur herkese zarar veren bir yaratıktır. Kral Minos yaşananları öğrenir ve halkının bu skandaldan haberi olmaması için bir kahine başvurur. Kahin, Minos’a Atinalı sanatçı Daidalos’dan bir sığınak inşa etmesini istemesini söyler. Minos, kahinin söylediklerine uyarak Daidalos’u bulur ve isteğini söyler. Bunun üzerine Daidalos tüm hünerini kullanarak içinden hiç kimsenin çıkamayacağı labirent şeklinde bir yapı inşa eder. Minotaur artık bu labirentin merkezinde yaşayacaktır.

Yıllar yılları kovaladıkça Minotaur labirentin içinde bir korku objesine dönüşür. Girit Kralı Minos’a yenilen Atina’lılar, anlaşmaya göre haraç olarak yedi yılda bir en güzel yedi genç erkek ve yedi genç kızı Minotaur’a kurban olarak göndermek zorundadır. Seçilen kurbanlar Girit’e gelir gelmez Minotaur’un yaşadığı labirente bırakılır ve canavara yem edilir.

Kraliçenin odası ve üstte restore edilmiş yunusların freski

Hani Atina’ya doğru giden Kahraman Theseus’u hatırladınız değil mi? Hikayeyi anlatırken Atina’ya doğru yola çıkmıştı. İşte Theseus  Atina’ya gelene kadar üç grup kurban Minotaur’a sunulmak üzere Girit’e yollanmıştı bile. Theseus Atina’da çocukları kurban seçilen anaları, seçilmemesi için dualar eden ana ve babaların acılarına daha fazla dayanamayarak, gönüllü olarak Girit’e gitmeye karar verir ve Girit’e doğru yola çıkar.

Theseus o zamana kadar bir gelenek olan kurbanları götüren gemilerin siyah yelken taşımasına uyarak o da gemisine siyah yelken takar. Theseus’un babası Egeus oğluna yola çıkmadan önce iki farklı yelken takımı verir. Birisi siyah diğeri beyaz. Giderken siyah yelkenliyi, dönerken eğer Minotaur’u öldürürse beyaz yelken takacaktır. Girit’e gelen Theseus ve seçilen kurbanlar doğrudan labirente Minotaur’a götürülürler.

Bu sırada Kral Minos’un kızı Ariadne, kurbanlar halka gösterilirken Theseus’a aşık olur ve Theseus’a labirentten çıkabilmesi için bir fikir verir. Buna göre Theseus, kızın verdiği ipliği labirentin girişine bağlayacak ve dönerken ipi takip ederek çıkışı bulabilecektir. Theseus labirente girdiğinde Minotaur ile başa baş bir savaşa girer ve Minotaur’u öldürür. Theseus ve kurbanlar ipi takip ederek çıkışa ulaşır, Atina’ya doğru yola koyulur.

Ancak beyaz renkli yelkenleri açmayı unutmuştur. Kıyıdan siyah renkli yelkenleri gören babası Egeus, oğlunun öldüğünü düşünerek kendini denize atar ve intihar eder.  Daha sonra insanlar onun adını anmak için atladığı denize onun adını verir ve “Ege Denizi” denir.  Oğlu Theseus ise Atina kralı olur.

Kral Minos, eşi Pasiphae’ye Daidalos’un yardım ettiğini öğrenince Daidalos ve oğlu İkarus’u bir kuleye kapattırır. Yine efsaneye göre; Daidalos ve oğlu kuş teleklerinden yaptıkları kanatları bal mumu ile gövdelerine yapıştırırlar ve uçarak Girit’ten ayrılırlar. İkarus, güneşe çok yaklaştığı için bal mumu erir, kanatları ayrılır ve Sisam (Samos) adasının batısında bulunan denize yani İkaria denizine düşer. Baba Daidalos ise uçarak, Napoli yakınlarındaki Cumae kentine gider ve kanatlarını Apollon’a hediye eder. Burada bir tapınak yapar ve kapı alınlığına Kral Minos ve ailesinin öyküsünü yazar. Bütün bunları,  Homeros, şiirsel bir dille anlatır. Knossos Sarayı mitoloji ve tarihe merakı olanlar için çok önemli bir yerdir.

Bu mitolojik efsanede ki, Minotaur’un hikayesi yüzlerce yıldır heyecanını kaybetmemiş ki çanak çömlek, şiirler, tiyatro ve filmler yapılmış. Sinemada 2005 yılında Minotaur isimli filmi, 2011 yılında Sinbad and the Minotaur filmi meraklılara tavsiye ederiz.

Knossos Sarayı’na nasıl gidilir?

Kandiye’den Knossos’a ulaşım çok kolay. Arabayla 15 dakika uzaklıktadır. Kandiye limanındaki ana otobüs durağından A Otogarı’na gidin ve  2 numaralı otobüse binip son durak Knossos’a kadar devam edin. Gemi turları ile gelenler turlara katılabilir ama kendiniz de çok rahatlıkla buraya ulaşıp gezebilirsiniz.

Knossos Sarayı’nı gezip efsanelerini öğrendikten sonra gemiye dönmeden önce Aziz Minas Katedrali‘ni görmeye gidiyoruz.

Aziz Minas Katedrali Girit’in en büyük katedrali olup Yunanistan’ın da en büyük katedrallerinden biridir.

Katedral, Aziz Minas’a adanmış olup Girit Başpiskoposluğu’nun merkezi olarak hizmet vermektedir.

Aziz Minas’ın Heraklion kentinin koruyucusu olduğuna inanıyorlar. Almanlarla 1941 yılında yapılan savaşta kilisenin avlusuna iki tane bomba düşmüş. Ancak  patlayıp zarar vermemiş. İşte bu olayı Aziz Minas’ın kutsallığı demişler. Kilisenin etrafını dolaşırsanız bu bombayı görebilirsiniz.

Şehrin merkezinde Heraklion Lions veya Aslanlar Meydanı denilen resmi adıyla Eleftheriou Venizelou Meydanı‘ndayız. Yunanistan ile Girit Birliği mücadelesinde öncü rol oynayan Girit’li devlet adamı ve daha sonra Yunanistan Başbakanı olan Eleftheriou Venizelou adı verilen meydanın bu resmi adını şehrin sakinleri kullanmaz. Genellikle Lions Meydanı veya kısaca Lions derler. Meydanın en ünlü yapısı Fontana Morozini yani Fontana Çeşmesidir.  Ağızlarından su fışkıran dört aslanlı Venedik çeşmesi.

Venediklilerin Kandiye’ye armağan ettikleri en önemli anıtlardan biridir. Morozini Fontana  süs olarak değil Kandiye’ye içme suyu getirmek için yapılmıştır. Kandiye’nin kaynakları yoktu ve sakinleri kuyular ve yağmur suyu sarnıçları kullanıyordu. Morozini sayesinde, Juktas Dağı’ndaki Archanes’ten gelen su, 15 km lik bir su kemeri boyunca Kandiye’ye ulaşmış.

Şehri dolaşıp hediyeliklerimizi alıp gemiye dönme vakti geldi.  

Gemiye dönerken karşıdan gördüğümüz ama maalesef gezmeye vakit kalmayan Koules Kalesi. Merak edenler için: Kale 16. yy’ın başlarında Venedikliler tarafından inşa edilmiş.

Kale iki bölümden oluşuyor. Yüksek dikdörtgen bölüm ve biraz daha alçak yarı eliptik bölüm. Kalenin üç girişi var. İki katlı olan kale kışla, hapishane, depo, su deposu, kilise, değirmen ve fırın olarak kullanılan toplam 26 odaya sahip. Kalenin kuzey kesiminde bir deniz feneri bulunmaktadır.

Girit’e Nasıl Gidilir?

Hava yolu ile Türkiye’den Girit’e direkt uçuş olmasa da Atina veya Selanik üzerinden ulaşabilirsiniz. Adada iki havalimanı var. Biletlerinizi alırken seyahat programınıza göre seçim yapın. Her iki havalimanından toplu taşıma mümkün. Ama biz her zaman araç kiralamanın gezerken rahatlık ve özgürlük olduğunu düşünüyoruz.  

Deniz yolu ile gitmek isterseniz; Pire limanından kalkan düzenli feribot seferleri var. Girit-Atina feribotla yolculuk süresi 7 saat 15 dakika.

Girit’ten Yunanistan ana karası Atina’ya doğru yola çıkıyoruz. Biz Atina’ya iki kez gittik. Atina gezi anılarımız burada.