Santa Clara’da Che Guevara’nın mozolesinde duygu yüklü geçirdiğimiz saatler sonrasında Varadero’ya doğru yola çıktık. Santa Clara yazımız burada. Santa Clara ile Varadero arasında yaklaşık 3 saat yolumuz var. Otobüse bindiğimizde hepimizin hafızasında hala Santa Calara’da devrimci komutan Che Guevara’nın yaşadıkları vardı. Bu düşünceler ile Varadero’ya doğru ilerliyoruz. 

Yol üzerinde Mirador de Bacunayayagua’da mola veriyoruz.

Burası gerçekten önemli. Çünkü Küba’nın en yüksek köprüsü olan Bacunayagua Köprüsü’nü çok rahat izleyebiliyoruz.

Bacunayagua Köprüsü Mayabegue ve Matanzas illeri arasında Matanzas’ın 18 km batısında yer alır. Toplam uzunluğu 313,5 m, kemer açıklığı 114 m, deniz seviyesinden yüksekliği 103,5 m, genişliği ise 16 m olan köprü Küba inşaat mühendisliğinin 7 harikasından biri olarak kabul ediliyor.

Fidel Castro tarafından 1959 yılında açılan köprü Mayabeque ile Matanzas’ı ayıran engebeli kanyonları birbirine bağlamıştır.

Köprünün güzelliğini ve muhteşem görüntüsünü izlerken pina colada içmeyi ihmal etmeyin. İnanın çok lezzetli. Buradan ayrılmadan küçük hediyelikler alabilirsiniz.

Miradordan ayrılarak yola devam ediyoruz.

Yola devam ederken Finca Fiesta Campesina’da mola veriyoruz. Burası Küba  ve Karayipler’e özgü bitki ve hayvan örneklerinin sergilendiği otel, çiftlik ve müze karışımı bir yer.

Girişte grubumuza “Deniz domuzu-bingo” denilen bir aktivite sunuluyor. Aktivite birkaç saniye döndürüldükten sonra bir sayı seçen küçük “Fifi” adlı bir kobay ile yapılıyor. Kobayın seçtiği kutu kazanıyor.

İçerisinde bir kaç tavuk, birkaç da yaban hayvanı ve diğer yerel hayvanların bulunduğu küçük bir hayvanat bahçesi var.

Burada yarım saat geçirdik. Çiftlik restoranı şeker kamışıyla servis edilen Küba’nın en iyi kahvelerinden birini sunuyor. Rom ve taze şeker kamışı suyuyla bir şeyler içebilirsiniz. Eğer gruba bahşiş verirseniz, biraz yerel müzik dinleyebilirsiniz. Yılan ve timsahla fotoğraflar çektirebilirsiniz.

Aslında Varadero’ya gelirken aklımızdan geçenler, buranın sanki Küba ile hiç alakası yok.  Her tarafı pahalı otellerle dolu olan bu şehre bir de havaalanı açılınca şehir bayağı ün kazanmış ve tabi ki turist akımına uğramış. Burada duyduğumuz en ilginç şey turistlerin Varadero’ya gelip Küba’nın diğer yerlerini gezmeden, tatil yapıp gitmeleri. Yani gördüğümüz kadarıyla Varadero’nun Küba’yla, Küba’nın da Varadero’yla hiç bir bağlantısı yok gibi.

Otelimiz Grand Aston Hotel. Gerçekten çok lüks görülüyor. Burada 1 gece konaklayacağız ve Havana’ya geri döneceğiz. Otelde her şey dahil konsepti ile kalacağız. Odalarımıza yerleştikten sonra akşam yemeğine kadar çevreyi dolaşmaya çıkıyoruz. Akşam yemeği çok zengin. Hele dondurmaları çok lezzetli. Sabah kahvaltısının da böyle olacağını düşünerek çok acele karar verdiğimizi sabah kahvaltıyı görünce anlıyoruz. Kahvaltı salonunu dolaşınca görünürde her şey var ama bize hitap eden çok az şey var. Özellikle kahvaltıda ekmek bulamamak bizi çok üzdü. Aslında kocaman bir ekmek bölümü vardı. Hepsi dilimlenmiş ve ıslaktı. Görevliye neden bunlar böyle ıslak diye sorunca hepsi farklı aromalar içeriyormuş. İsterseniz siz kurutarak tüketebilirsiniz dedi. Hadi bir deneyelim dedik ama kokular korkunçtu. Şöyle normal bir ekmek yoktu. Neyse ki yanımızda getirdiğimiz krakerler ile kahvaltı yaptık. Ne kadar yaptık denebilirse. Kahvaltı sonrasında bazı arkadaşlarımızın akşam yemeğinden sonra midelerini bozması ise turun son günlerinde keyfimizi kaçırdı.

Muhteşem kahvaltı sonrası Havana’ya doğru yola çıktık.

Varadero’dan ayrılıyor, Matanzas bölgesinde çok güzel manzaralar eşliğinde ilerliyoruz.

Yaklaşık 3 saat sonra Havana’ya geldik.

İşte gerçek Küba burası. Havana’da yine Hotel Libre’de 1 gece kalıyoruz. İnanın baştan bu otel ile ilgili söylediklerimizi özellikle kahvaltısından dolayı geri alıyoruz.

Veeeee dönüş günümüz geldi Sabah erkenden Jose Marti Havaalanına gidiyoruz. Çok ama gerçekten çok uzun, yaklaşık 18 saat sürecek yolculuğumuza başlıyoruz. Dönüş yolculuğumuz ile ilgili detaylar Küba Gezi rehberinde.