Doğu Anadolu gezimizde durağımız Van.  Van denince aklınıza ilk olarak neler gelir?. Van Gölü ve dillerden düşmeyen Van Gölü canavarı, Van kahvaltısı, Van Kalesi, Van Kedisi, Akdamar Adası ve hikayesi, Otlu peyniri, hatta Edremit Van’a bakar şarkısında Balıkesir’de bildiğiniz Edremit ilçesinin Van Gölü’ne nasıl baktığını düşünmeniz (Van’da da Edremit ilçesi vardır) ve daha neler neler…….

Van’a bizim ikinci gelişimiz. Daha önce 2010 senesinde VIII. Sebze Tarımı Sempozyumu nedeniyle geldiğimiz Van’a yıllar sonra tur eşliğinde tekrar geldik. Sizlerle her iki gelişimizde gördüğümüz yerleri paylaşacağız.

Van’da gezilecek yerlerde ilk olarak Van Kalesine gidiyoruz.

Van Kalesi

Van Kalesi bölgenin en çok ziyaret edilen yerlerindendir. Tarihinin yanı sıra eşsiz görüntüsü ile Van il merkezinin sınırları içerisinde yer alan kale merkeze 5 km uzaklıktadır. Van ovasındaki doğu-batı doğrultusunda uzanan kaya kütlesi üzerine kurulmuştur. Van Kalesi yaklaşık olarak 2700 yıllık tarihi olan bir yapıdır.

Tuşpa adıyla uzun süre Urartu Devleti’nin başkentliğini yapan kale, Urartu kralı I. Sarduri tarafından kurulmuştur. Urartular’ın başkenti olan Tuşpa’yı tam olarak görmesi için inşa edildiği düşünülmektedir. 

Kalede Urartulardan kalma Sardur Burcu, Analı-Kız Açık Hava Tapınağı, kaya mezarları, Bin Merdivenler ile ana kayaya oyulmuş sur duvarları bulunmaktadır. Yukarı Kale, Süleyman Han Cami ve minaresi Osmanlı Dönemi’nden kalmadır.

Kaleye ulaşım oldukça kolaydır. Beşyol mevkinde bulunan kaleye özel aracınızla gelecekseniz tabelaları takip etmeniz yeterli. Dolmuş ile 15 dakikada kaleye ulaşabilirsiniz. Kaleye giriş ücretlidir. Müze kart geçerlidir.

Haydi şimdi Van Gölü’nü görelim ve ünlü canavarının hikayesini dinleyelim.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Van Gölü ve dillerden düşmeyen canavarının hikayesi

Van Gölü ülkemizin en büyük gölü olup dünyanın en büyük sodalı gölüdür. Gölde Akdamar, Çarpanak, Adır, Kuş adlarında dört ada vardır. Bu adaların en ünlüsü ise efsanesi dilden dile dolaşan Akdamar (Ahtamara) adasıdır.

Van Gölü denince belki de gölün özelliklerinden daha çok konuşulan efsanesi ise Van Gölü Canavarıdır. Yıllardır canavarı gördüğünü söyleyen, fotoğraflarını çektiğini belirten pek çok insan olmuştur. Peki bu hikaye nasıl doğmuştur?. İlk söylentiler 1993 yılında ortaya atılmıştır. O tarihten sonra görenlerin sayısı giderek artmıştır. Aslında bu konuda söylentiyi çıkaranların asıl amaçları bölgeye turist çekmek olsa da, pek çok bilimsel araştırma da yapılmıştır. Van Gölü Canavarının görülmesi ile ilgili çıkan ilk yazıların tarihi ise oldukça eskidir. Göldeki ilk canavar vakasının 1889 yılında yaşandığı Saadet gazetesinin (29 Nisan 1889) 1323 nolu nüshasında yayınlanmış, canavarın Van Gölünde abdest almak isteyen bir kişiyi kapıp göle sürüklediği haberi yer almıştır.

Canavarı gördüğünü söyleyen kişilerin belirttiklerine göre; yaratık 15 m uzunluğunda, oldukça koyu renkli, sırtında sivri çıkıntıları bulunmakta. Zamanla canavarı gördüğünü iddia edenlerin sayısı artınca bölgede bilimsel araştırmalar başladı.  Yapılan araştırmalarda gölde olağan dışı herhangi bir varlığın olmadığı açıklandı. Ne diyelim canavar ile ilgili daha uzun süre söylenti duymaya devam edeceğiz gibi görünüyor.

Akdamar (Ahtamara) Adası

Van Gölü’nde dolaşırken, gölün eşsiz güzelliğini bir bardak çay içerek seyrederken, hakkında çıkan canavar hikayelerini dinlemekten yorulduysanız; gelin tekne ile göldeki Akdamar Adası‘na gidelim. Van Gölü’nde irili ufaklı 4 ada vardır. Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adaları. Bu adalardan en çok bilineni ise efsanesiyle dillerden düşmeyen Akdamar Adası’dır. Hemen söyleyelim yeni bir efsane dinlemeye hazır olun.

Efsaneye göre;  adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamara adında bir kızı vardır. Adanın karşı kıyısındaki köyde cengaver bir çoban bu kıza aşıktır. Bu genç Tamara ile buluşmak için her gece adaya yüzer. 

Tamara ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için fenerle beklermiş. Bir gün kızın babası bu olayı fark eder. Fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü kaybetmesine neden olur. Yüzmekten gücünü kaybeden zavallı çoban boğulur ve boğulmadan önce son sözü “Ah Tamar!” olur. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakır. O günden sonra ada Ah Tamara ismi ile anlatılır. İlerleyen zamanlarda ada Akdamar olarak anılmaya başlamıştır.

Adaya yaklaşırken karşıda gördüğümüz tarihi kilise Akdamar KilisesiAhtamar KilisesiSurp Haç Kilisesi veya Kutsal Haç Katedrali olarak bilinmektedir.

Akdamar Kilisesi’nin, bölgede hüküm süren Vaspurakan hanedanınca Kral Gakik tarafından M.Ö. 915- 921 yılları arasında yaptırıldığı bilinmektedir. Kilisenin mimarı ise Mimar Keşiş Manuel’dir.  Merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca şeklinde haç planında ve kırmızı kesme taş tüfleriyle inşa edilmiş olan kilise, oldukça zengin motiflere sahiptir.

Akdamar Kilisesi, 1021 yılında Vaspurakan Krallığı yıkılınca, 1113 yılında manastıra çevrilmiş ve manastır olmasının ardından Kutsal Haç Kilisesi olarak anılmaya başlamış, 1895’e kadar Ermeni Patrikliği Merkezi olmuş.

Kilisenin dış kısmında; dini konular, dünyevi konular, saray yaşamı, av sahneleri, insan ve hayvan figürlerinden oluşan zengin kabartma süslemeler yer almaktadır.

İç kısmında; dini konulu freskler bulunmaktadır.

Akdamar Kilisesi 1100 yıldır ayakta durmakta. Ancak, 1951 yılında kilise için yıkım çalışması başlatılmış. O dönemde genç bir gazeteci olan Yaşar Kemal, tesadüf eseri olaydan haberdar olmuş ve duruma müdahale ederek kilisenin yıkılmasını engellemiş. Günümüzde ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor. Akdamar Adası’ndan ayrılıyor ve bir başka güzelliğe gidiyoruz. Muradiye Şelalesi’ne…..

Muradiye Şelalesi

Adını Bağdat seferine çıkan ve burada konaklayan IV. Murat’tan alan şelalenin kaynağı Tendürek Dağı’ndan başlıyor. Şelale 18 m yüksekliğinde, 77 m genişliğindedir. Çok yüksek bir şelale olmasa da suyu geniş bir alandan düşmektedir.

Şelalenin hemen karşısında asma köprü var. Fotoğraf çekmek için güzel bir alan.  

Köprüden karşıya geçtiğinizde piknik hatta kamp yapabileceğiniz alanlar var. Ayrıca burada büfe ve restoran bulunmakta. 

Van-Muradiye Şelalesi arası 80 km. Van otogarından Muradiye otobüsleri ile ulaşabileceğiniz şelaleye giriş ücretli.

Van Kedisi

Van denilince Van Kedisinden bahsetmeden olmaz. Evlerimizin sevimli dostları kediler Van’da ayrı bir güzelliğe sahiptir. Hepimizin bir gözü mavi diğer gözü kehribar diye bildiğimiz Van Kedileri aslında üç tip göz rengine sahiptir.

Van denilince Van Kedisinden bahsetmeden olmaz. Evlerimizin sevimli dostları kediler Van’da ayrı bir güzelliğe sahiptir. Hepimizin bir gözü mavi diğer gözü kehribar diye bildiğimiz Van Kedileri aslında üç tip göz rengine sahiptir. Her iki gözü mavi, her iki gözü kehribar (sarı renk ve tonları) ya da bir gözü mavi diğer gözü kehribar renkte olanlar) diye gruplandırılır. İpeksi beyaz kürkleri, mükemmel avcılıkları ve suda oynamayı sevmeleri ile evlerin bireyi kabul edilirler.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Van Evi

Geleneksel Van evine gidiyoruz. Geçmişi yaşamak isterseniz, Tarihi Van Evleri Mahallesi’ne gidebilirsiniz. Merkeze yaklaşık 5 km uzaklıktaki Serhat mahallesinde bulunan örnek evler tek katlı veya iki katlı olarak inşa edilmişlerdir

Taş, kerpiç ve ahşap malzeme kullanılarak inşa edilen geleneksel Van evleri, şehrin önemli miraslarındandır.

Geleneksel Türk evinin özelliklerini barındıran evlerde; ninelerimizin evlerinde gördüğümüz, hatta bazılarını kullandığımız bakırdan yemek kapları, kanaviçe işlemeli perde ve yatak takımları, duvarda asılı duran halı bizi günümüzden aldı geçmişin derinliklerine götürdü.

Van Kahvaltısı

Van’a gelince Van kahvaltısı yapmadan olmaz değil mi? Van kahvaltısını bu kadar ünlü yapan nedir? Öncelikle gittiğiniz mekanda sizi boş kalmayacak şekilde 30 çeşitten oluşan yöresel ürünlerin olduğu bir masa karşılar. Hani bir laf vardır ya “önce gözün doysun sonra karnın”, gerçekten de öyle oldu. Bu özelliğinden dolayı Van kahvaltısı, 2014 yılında Guinness Rekorlar Kitabına girmeye hak kazanmıştır.

Kahvaltıda neler yok ki; Hakiki Van balı, Yoğurt kaymağı, Süt kaymağı, Yayık tereyağı, Otlu peynir, Cacık, Örme peynir, Beyaz peynir, Kavurmalı ve sucuklu yumurta, Zeytin, Murtuğa, Kavut, Gencirun, Süzme yoğurt, Piyaz, Tahin ve pekmez, Tandır ekmeği, Menemen, Mevsim sebzeleri

Biz de olmazsa olmaz dedik,  hatta Van’a gelince yapılmadan gidilmez, dönmeden önce mutlaka yapılması gerekenler listesinde olmalı dedik. Veeeeee Van kahvaltısının en ünlü mekanlarından olan “Bak hele bak” a gittik.  

“Bak hele bak” Van kahvaltısı denince akla gelen ilk yerlerden. Çok güzel bir mekan. Restaurantın sahibi Yusuf Konak ayrı bir güzellik. Van’lılara özel bir şive ve esprilerle kapıda karşıladı. Yusuf Bey restoranına gelen herkes ile daha kapıdan girer girmez ilgilenmeye başlıyor, hal hatır soruyor. Hoş sohbeti ile gelen misafirleri ile ayrı ayrı ilgileniyor, tatlı şakalar yapıyor.

Mekan zaten eğlence dolu. İşte kocaman bir ayakkabı. Bu ayakkabının özelliği tek olması ve iki ayağınızın da girebilmesi. Yani “iki ayak bir pabuçta” esprisinin güncellenmiş hali karşınızda.

Bu mekanda hem karnınız doyuyor hem de ruhunuz. Yusuf Konak’ın tek tek masaları dolaşarak kahvaltı yapanlara eğlenceli fıkralar anlatması, mizah yüklü bilmeceler sorması, bilene değil yanındakine hediye vermesi insana müthiş keyif veriyor. Yani sabah sabah katılarak gülmek.

Van’a yolumuz düşerse mutlaka tekrar geleceğimiz “bak hele bak” tan misafirler için hazırlanmış hatıra defterine memnuniyetimizi belirten ifadelerimizi yazarak ve hatıra fotoğrafı çekilerek ayrılıyoruz.

Sonraki durağımız eşsiz güzellikleri ile ziyaretçilerini bekleyen Nemrut Krater Gölü ve Bitlis.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.