Bitlis; 5000 yıllık tarihi, kültürel zenginlikleri, Anadolu’nun en büyük Selçuklu mezarlığını ve Nemrut Krater Gölü’nü barındırması nedeniyle mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Biz iki kez geldiğimiz gezilerimizde ilk sırayı eşsiz manzaraya sahip olan Nemrut Krater Gölü’ne ayırdık.
Nemrut Krater Gölü
Nemrut Dağı’nın zirvesinde yer alan Nemrut Krater Gölü, Doğu’ya yaptığı sefer sırasında Büyük İskender’in keşfettiğine inanıldığından dolayı “Büyük İskender’in Cenneti” adıyla da biliniyor. İsmini MÖ 2100 yılında yaşamış Babil Kralı Nemrut’tan almıştır.
Tatvan ilçesi sınırları içindeki Nemrut Dağı ve Nemrut Krater Gölü denilince çoğu zaman Adıyaman’daki Nemrut Dağı ile karıştırılan dünya harikası göl ziyaretçilerine muhteşem manzaralar sunmakta.
Nemrut Krater Gölü iki gölden oluşmaktadır.
Büyük göl tatlı su, küçük göl içinde yeraltı termal su olması sebebiyle sıcak su içermektedir.
Yapılan su tahlillerinde Nemrut Gölü’nün suyunun renksiz, kokusuz, berrak ve normal içim suyu lezzetinde olduğu gözlemlenmiştir. Suyu radyoaktivite açısı bakımından normal sınırlar içerisindedir. Nemrut Gölü’nün suyunun yapısı canlıların bu gölde yaşamasını sağlamaktadır. Nemrut Gölü’nün en önemli özelliği dışa akışının bulunmamasıdır.
Deniz seviyesinden 2.247 m yükseklikteki krater alanı içinde yer alan, dünyanın ikinci, Türkiye’nin en büyük krater gölü olan Nemrut Krater Gölü’nü ziyaret edenler, muhteşem ve doğal güzelliklerinin yanında sıcak ve soğuk gölleri, buhar bacasını görmekteler. Nemrut dağı yanardağ olması sebebiyle Krater Göl çevresinde buhar bacaları bulunmaktadır.
Çevredeki krater yamaçları, buhar çıkan bacaları, sıcak su kaynakları ve sudaki gaz fokurtularını görünce yerin altında her zaman bir aktivite olduğunu düşündürüyor. Kar ve kaynak sularıyla beslenen Nemrut Krater Gölü’nün suları soğuk ve tatlıdır. Derinliği ortalama 100 m ve en derin noktası 155 m’dir.
Nemrut Dağı’na nasıl gidilir? derseniz öncelikle bu dağın eteklerinde yer alan Tatvan’a gelmeniz gerek. Uçakla gelecekler önce Van Hava alanına buradan da Tatvan’a feribot seferleri ile gelebilirler. Ayrıca tren ve otobüs seferleri de tercihiniz olabilir. Nemrut Dağı’na ise Tatvan’ dan Çekmece köyü üzerinden ulaşabilirsiniz. Krater gölü, Tatvan’dan 20 km uzaklıkta bulunuyor.
Ooooo oldukça yakınmış, hemen gideriz diye düşünmeyin. Çünkü yol sandığınız gibi iyi değil. Yolun 20 kilometresinin 10 km’lik kısmı asfaltlanmıştı. Kalan 10 km’lik yol ise kilit taşlarla döşenmişti. Eğer yol böyle kalsaydı, düşündüğünüz gibi en fazla yarım saat içinde göle ulaşırdınız. Ancak, özellikle yolun parke taşlı kısmında taşlar yerinden oynamaya başlayınca sorunlarda başladı. Yer yer asfalt yolda çökmelerde olunca ulaşım biraz zorlaşıyor. Siz siz olun araziye uygun arabanız yoksa özel aracınızla gelmeyin. Yol kötü de olsa yerli yabancı gezginlerin ilgisini çekmeyi başarıyor.
Nemrut Dağı’na Krater Gölüne geldiniz. Neler yapabilirsiniz.? Öncelikle manzaranın güzelliği karşısında şok geçirirsiniz. İlk şaşkınlığı atınca bol bol fotoğraf çekersiniz. Temiz hava ve bol oksijenle ciğerlerinizi rahatlatırsınız. Piknik yapabilirsiniz, mangal yakabilirsiniz ama öyle çok düzenli yerler yok. Krater Havzasında herhangi bir yerleşim yeri yok. Kirlilik dışarıdan gelen insanlar sayesinde oluşuyor. Krater havzasında cam gibi parlayan, siyah taşlardan hatıra olarak alabilirsiniz.
Dağın eteklerinde kayak severler için bir tesis ve telesiyej mevcut. Kraterin kuzey doğu tarafından gideceğiniz yolun bazı bölümleri normal bir araba için uygun değil. Yönlendirme tabelaları ara sıra var.
Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
Nemrut Krater Gölü’nün eşsiz güzelliğinden ayrılıyor yaklaşık 45 km uzaklıkta olan Ahlat’a gidiyoruz. Ahlat Van Gölü kıyısında yer alan şirin bir ilçe olup Türklerin Anadolu’ya giriş kapısıdır. Selçukluların “İslam’ın Kubbesi”, Osmanlıların “Ata Şehri”, Evliya Çelebi’nin “Oğuz Taifesi Şehri” dediği yerdir. Anadolu’ya giriş kapısının en önemli noktası olan, XIII. yy’da “Belh (Afganistan) ve Buhara (Özbekistan)” ile İslam Dünyasının 3 büyük ilim, kültür ve sanat merkezinden biri olmuş ve Kubbet-ül İslam unvanını alarak önemini daha da arttırmıştır. Ahlat sahip olduğu güzelliklerinin yanında tarihi yapıları ile dikkat çekmektedir. Özellikle “Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı Ören Yeri” olarak bilinen Selçuklu Mezarlığı gezginlerin ve turistlerin ilgisini çekmektedir.
Ahlat Selçuklu Mezarlığı
Ahlat Mezarlığı Selçuklu dönemi mezarlık olup çok büyük bir alanda yer alıyor. Dünyanın en büyük Türk-islam mezarlığı ünvanına sahip yaklaşık 8200 bin mezar taşı ile sanki açık hava müzesi gibi.
Mezarlık tarih boyunca bölgede hüküm süren Ermeniler, Rojekiler, Dilmaçoğulları, Saltuklular, Ahlatşahlar, Mervaniler, Bedlis Beyliği, Eyyubiler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi farklı milletlere ait cenazelerin üst üste defnedildiği tarihi bir yer.
Ahlat Selçuklu Mezarlığında yer alan mezarlar bilindik mezar taşları yerine mimari harikası olan, eşsiz güzellikte.
Mezar taşlarının doğu yüzünde medfunun kimlik bilgileri, nereden geldiği ve mesleki bilgileri yer almaktadır. Türk kültüründe görülen çift başlı ejder motifleri yer almaktadır. Batı yüzünde ise, mezar taşını yapan sanatkârın adı, Kuran-ı Kerim’den ayetler ile kandil, geometrik motifler ve bitkisel süslemeler bulunmaktadır. Sanduka kısmında ise daha çok ölümü hatırlatan Hadis-i Şerifler yer almaktadır.
Alışılmış mezar ölçülerinden büyük, 3.50 m yüksekliğe varan ve her cephesinde süsleme bulunan, dikdörtgen prizma şeklindeki mezarlar en büyük Türk-İslam mezarlığı olma özelliğini de taşıyor.
Giriş ücreti olmayan, her zaman görebileceğiniz Ahlat Selçuklu Mezarlığı UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası geçici listesine alınmış.
Ören yerini gezdikten sonra hemen yakınındaki müzeyi gezebilirsiniz.
Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
Ahlat Müzesi
Müzedeki eserler; Arkeolojik, Kentsel Bellek, Fuaye ve Bahçe olmak üzere 4 farklı alanda sergilenmektedir. “Arkeolojik Salon” da, Kalkolitik Çağdan başlayarak, Erken Tunç Çağı, Orta Tunç Çağı, Geç Tunç/Erken demir Çağı, Orta Demir Çağı (Urartu), Helenistik Dönem, Roma Dönemi, Doğu Roma Dönemi, Selçuklu Dönemi ve Osmanlı Dönemine ait eserler sergilenmekte. “Kentsel Bellek Salonu” nda ise, Ahlat’ta hüküm süren devletler ve Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ait kısa bilgilerin yer aldığı panolar yer almaktadır.
Emir Bayındır Mescidi ve Kümbeti
Ahlat’ın İkikubbe Mahallesinde bulunan yapı 1481 yılında Akkoyunlu Hükümdarı Sultan Yakub’a karşı isyan ederek verdiği savaşta öldürülen Akkoyunlu Türkmen beylerinden Emir bayındır bin Rüstem tarafından yaptırılmıştır. Tamamen kesme taştan inşa edilen mescit dikdörtgen planlıdır.
Kümbet mescidin 2 m kadar güneyine inşa edilmiştir; çevresindeki sekiz kısa sütun hasebiyle halk arasında parmaklıklı kümbet adıyla da anılır. Gövde kısmının mimarisi ile çok dikkat çekicidir. Üst tarafta yapıyı çepeçevre saran kitabede Bayındır Bey’in 886 ramazanında (Kasım 1481) öldüğü belirtilmiş ve ünvanları ile hayatı anlatılmıştır. Bayındır Bey’in ölümü üzerine eşi Şah Selime Hatun tarafından yaptırılan kümbetin mimarının, mescidin yan duvarında kitabesi bulunan Baba Can olduğu sanılmaktadır.
Bayındır kümbetininin en önemli özelliği, silindirik gövde ve dışarı doğru taşan basık konik külahının bulunmasıdır. Gövdenin üstünde konik bir külah yer alır. Gövdede geometrik süslemeler, kuşaklar ve nişler kümbetin daha görkemli görünmesini sağlamıştır.
Emir Bayındır Köprüsü
Ahlat’ın Harabeşehir Mahallesinde Akkoyunlular dönemine ait tek gözlü bir köprüdür. Küçük bir köprü olmasına rağmen o devrin kervan ve yayaların geçmesine elverişli merdivenli yoluyla dikkati çeker.
Köprünün hemen yakınında küçük bir şelale de mevcuttur. Köprü derenin iki ayrı yakasını birleştiriyor.
Harabe Şehir
Ahlat Selçuklu mezarlığı’nın arkasında yer alır. Emir Bayındır Köprüsüne çok yakın olan şehir bir çok mağaradan oluşuyor.
Harabe şehir yazı turistleri ağırlarken kışın bölge halkının soğan patates deposu görevini yapıyor.
İhlasiye Medresesi
İhlasiye Medresesi Gökmeydan Mahallesi’nde, Hükümet Konağı’nın karşısında bulunur.
Beşinci Şeref Han tarafından 1589 tarihinde yaptırılmıştır. Medrese oldukça geniş bir alanı kaplamaktadır.
Giriş kapısı medresenin duvarlarından 40 cm daha yüksektir ve böylece anıtsal görünümünü kazanmıştır. Medresenin köşe kuleleri ile giriş kapısı arasında kalan duvarlara ikişer pencere açılmıştır.
Medresenin bahçesinde Şerefhan oğullarının türbeleri bulunmaktadır. Bu türbeler Veli Şemseddin’e, Ziyaeddin Han’a ve II.Şerefhan’a aittir.
Ayrıca Üçbacılar Türbesi de burada bulunmaktadır.
Medrese Kültür Bakanlığı tarafında müze olarak restore edilmiştir. Bugün Bitlis İl Kültür Müdürlüğü burada görev yapmaktadır.
Bitlis’ten ayrılmadan dilimize takılan günümüze kadar gelen Bitlis’te 5 minare türküsünün hikayesini anlatalım. Bu türkü ile ilgili iki rivayet vardır;
İlk rivayet; Rus işgali sırasında Bitlis harabe şehir görüntüsü alır. Düşmanın çekilmesinden sonra savaş esnasında şehirden kaçan bir baba oğul şehre dönerler. Dideban Dağı eteğine gelirler. Baba heyecandan mıdır yoksa yorgunluktan mıdır bilinmez memleketi Bitlis’e bakamaz ve oğlunu şehre gönderir: Bir süre sonra oğul geri döner ve uzaktan babasına şöyle seslenir: ”Şehirde yaşama dair hiçbir iz yok; sadece beş tane minare ayakta kalmış” der. Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına çağırır. Bitlis’te beş minare beri gel oğlan beri gel…
Diğer rivayet: Bitlis Rus işgalinden çıktıktan sonra Bitlis ordularının başında ki komutan Şerif bey, savaş sonrası Bitlis’i görmek için yüksek bir tepeden Bitlis’e bakar (Bu tepe günümüzde “Şerif bey tepesi” olarak adlandırılmaktadır). Gördüğü manzara; Bitlis yıkık dökük her taraf yerle bir olmuş sadece tepenin etrafında ayakta kalan 5 minare durmakta.. ve orada oturup türküyü söyler……..
Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
Bitlis’ten Bingöl’e doğru yol alırken türküyü mırıldanırken rehberimizin Bingöl’de göreceğimizi söylediği Yüzen Adaları düşünüyoruz. Görüşmek üzere…..
Yorum Bulunamadı