Elbe Nehri’nin kıyısında kurulan Dresden tarihi yapıları, kiliseleri, saraylarıyla sizi kendine çekiyor. Bu şehri gördüğünüz zaman II. Dünya savaşında oldukça hasar alan şehir bu mu demeden edemiyorsunuz.

Savaşta en fazla hasar alan şehirlerden birisi olmasına rağmen küllerinden yeniden doğmuş ifadesini en çok hak eden şehir. Biz iki gece konaklayacağız. Küçük bir şehir ama görülecek çok yer var.

Biz Dresden’deki gezimize Almanya’nın en eski kalesi olan Albrechtsburg Meissen Kalesinden başlıyoruz. 

Albrechtsburg Meissen Kalesi

Elbe Nehri vadisinin üzerinde görkemli bir şekilde yükselen kale 15. yüzyıldan kalma, Almanya’nın en eski saray binası olarak kabul edilir. Meiss Katedrali ile yan yanadır.  Saraya geldiğimizde biletlerimizi alırken
zeminin zarar görmemesi için ayaklarımıza pontif terlikler veriyorlar.

Meissen Albrechtsburg Kalesi – 1471 ve 1524 arasında, Saksonya’yı birlikte yöneten Wettin’den iki kardeş Ernest ve Albert adına inşa edildi.

Alman mimari tarihinde türünün ilk örneği olan bir saray olması gerekiyordu

Büyük spiral merdiven, merdiven boşluğu tasarımında bir şaheser kabul edilir.  Ancak çoğu zaman kale olarak kullanılmadı.

Augustus, 1710 yılında Avrupa’nın ilk porselen üreticisi olarak Albrechtsburg’u aktif olarak kullanmaya başladı. Porselen 153 yıl boyunca Albrechtsburg Kalesi’nde yapıldı.

Avizeler ve sobalar muhteşem güzeller.

Dresden denince ilk akla gelen ve ilk olarak gidilen yerZwinger Sarayı ama biz buraya Albrechtsburg Kalesini gezdikten sonra geldik.

Zwinger Sarayı

Mimar Matthaus Daniel Poppelmann tarafından tasarlanan saray eskiden Dresden kalesinin bir bölümüymüş. Yapımına 1707 yılında başlanmış ve 20 yıl sürmüş. Zwinger Sarayına bir tünelden geçerek giriyoruz.

Tünelin bir ucu Zwinger Sarayına diğer ucu ise Kral John heykeline bakıyor. Sarayın içerisinden çok muhteşem bahçesi (kale avlusu) hayranlık uyandırıyor.

Oldukça büyük olan bahçe havuzlar, fıskiyeler ve çiçeklerle düzenlenmiş.

Özellikle taç kapı en çok ilgi çeken yer. Taç kapıyı terasa çıkarak yakından görebilirsiniz.

Bahçede sarayın düzenini gösteren plandan nerede olduğunuzu anlayabilirsiniz. Gezebilir, dinlenebilir daha sonra sarayda bulunan diğer müzeleri dolaşabilirsiniz.

Gemaldegalerie Alte Meister Müzesi sarayın kuzeybatı köşesinde ve Porzellansammlung (Porselen) koleksiyonu sergileniyor.

Albertinum

Modern bir sanat müzesidir. Kumtaşı kaplı binası ile şehir merkezinde Brühl’s Terrace’ta yer almaktadır. Adını Saksonya Kralı Albert’den almıştır.

Avrupa’nın balkonunun Dresden’de olduğunu biliyormusunuz ? Haydi oraya gidelim.

Brühl Terası

Avrupa’nın Balkonu olarak bilinir Bir çok mimari eser burada yer almaktadır.  Brühl Terasından çok güzel Elbe Nehri ve şehir manzarasını fotoğraflayabilirsiniz. Güzel Sanatlar Akademisi ve Albertinum Brühl Terasının içinde yer almaktadır.  

İşte Barışın simgesi bir kilise

Freunkirche

Kadınlar Kilisesi (Frauenkirche) 1743’te inşa edilmiş. II. Dünya savaşında Dresden Bombardımanı ile tamamen yerle bir olmuş Fraunkirche milyonlarca dolar harcanarak yeniden aslında uygun olarak yapılmıştır. Kilise II. Dünya Savaşı’nda yıkılmasından 60 yıl sonra yapılarak 2005’te yeniden açılmış.

Barışın simgesi olan kilisenin kalıntıları Dresden’in savaş anıtı olarak moloz halde kalmış. Kiliseyi gezmek için giriş ücreti 8€.

Pekiiiii müzik yapan ev gördünüz mü? Çok ilginç bir yere gidiyoruz. Müzik yapan evi görmeye

Kunsthofpassage

Bir pasaj düşünün içinde rengarenk ve ilginç binaların olduğu. Ama pasaja girerken çok da fark etmeyeceğiniz bir yerde. Kunsthofpassage ya da der Kunsthof Dresden.

2001 yılında Müller&Müller, Knerer&Lang, Heike Böttcher ve Meyer Bassin adlı mimarlar  tarafından oluşturulan bu pasaj, 5 ayrı avludan oluşmaktadır. Kunsthofpassage’ da bulunan her avlu bir mimarın sanatına ve sanat anlayışına göre şekillendirilmiş ve yine onların verdiği isimlerle anılmıştır.

Avlunun en renkli ve en ünlü binası müzik yapan ev (Music House). Evet yanlış duymadınız bu bina yağmur yağdığı zaman müzik çalıyor. Zaten evin dış görünüşü sanki orkestra. Yağmur yağdığında saçaklardan ve su kanallarından geçerek minik havuzlara dolan yağmur damlaları, yağmurun şiddetine bağlı olarak değişik sesler çıkarır. Pasajın Elementler avlusunda bulunuyor

Hayvanlar avlusunda Fabl tarzı binayı görebilirsiniz. Üzerinde değişik hayvanlar yer alıyor.

Işıklar avlusunda ise ayna oyunları var.  Giriş ücreti yok. Her zaman gezebilirsiniz.

Panometer

Avusturya doğumlu sanatçı Yadegar Asisi’nin panoramik resimlerinden birini eski bir gazometrenin içinde sergileyen bir mekan. Zamanda Dresden geçmişine gitmek isterseniz burayı gezebilirsiniz. Giriş ücreti 11.5 €

Ülkemizde İstanbul’da Panaroma 1453, Samsun’da Panaroma 1919 Müzesini gördüyseniz size nasıl olduğu hakkında bir fikir verecektir. 

Fürstenzug

Şehirde gezerken bir duvar dikkatimizi çekiyor. Porselen mozaikler kullanılarak inşa edilen duvarda Saksonya Krallarının resimleri yer alıyor. Johanneum’un duvarının dış kısmında porselenden yapılan resim 336 ft uzunluğunda.

Duvarın üzerinde 25,000 parça bulunuyormuş ve parçalar Wilhelm Walther tarafından boyanmış.

Aslında 1871-1876 yılları arasında, Saksonya’nın yönetici ailesi olan Wettin Hanedanlığı’nın 800. yıl dönümünü kutlamak için boyanmış.

Johanneum

JZamanında Stallgebaude adında, kraliyet ahırları olarak inşa edilmiş binadır. Bugün ise Verkehrsmuseum (Ulaşım Müzesi) ulaştırma ile ilgili koleksiyonun sergilendiği bir müze. 

Semperoper (Opera binası)

Saksonya Devlet Orkestrasının konser salonu. Tiyatro Meydanı’nda (Theatherplatz) bulunmaktadır. Bir yangın sonucu yıkılan ve 1869 yılında tekrar inşa edilen Semperoper, II. Dünya Savaşı öncesindeki yıllarda Richard Strauss’un pek çok eserinin prömiyerlerine ev sahipliği yapmıştır. Savaşın son haftalarındaki bombardıman esnasında bina tekrar yıkılmıştır. Yeniden inşası ise tam kırk yıl sonra 13 Şubat 1989 tarihinde gerçekleşmiştir.

Şimdi gerçekten çok ilginç bir yere gidiyoruz. Cami görünümlü eski bir sigara fabrikasına- Yenidze‘ye. Sanki ne alaka dediğinizi duyar gibiyiz. Görünce siz hak vereceksiniz.

Yenidze (Eski Sigara Fabrikası)

Bu binayı görünce biz de şaşırdık. Çünkü dış mimarisi hiç de Dresden’in klasik mimari yapısına benzemiyordu. Dışarıdan bakınca sanki bir camiyi andırıyordu. Çünkü minaresi ve cam bir kubbesi var. Öğrendik ki bina eski bir sigara fabrikasıymış ve 1909 yılında kurulmuş.  Hatta “tütün camii” bile deniliyormuş. Peki sigara ile mimari yapının ne alakası var diye düşünebilirsiniz. Biz de öyle düşündük.

Binanın sahibi Hugo Zietz Selam Aleiküm isimli markalı sigaraların tütününü eski Osmanlı toprağı olan şimdi Yunanistan sınırları içinde yer alan Yenice/İskeçe’den sağlanmaktaymış. Beş katlı binanın her katında sigara üretimi yapılmış. Camlı kubbe ofis olarak kullanılmış. Savaş zamanı hasar gören yapı 1966’da onarılmış. Günümüzde çalışmak ve eğlenmek için kullanılıyor. Düzenli olarak masal okumaları yapılır. Müzik her gün çalınır, dans edilir, söylenir, okunur ve seyirci gizemli ve egzotik bir dünyaya çağrılır. 

Pillnitz Kalesi

Eski Pillnitz köyünde Elbe Nehri’nin kıyısında yer almaktadır. Pillnitz Kalesi, Saksonya krallarının yazlık ikametgahıydı; 1791’de Pillnitz Deklarasyonu’yla da tanınır.

Ana binaları çevreleyen 28 hektarlık  park, dünyanın dört bir yanından gelen bitkilerle sanki botanik bahçesi.

Oldukça yaşlı ağaçlar var. Kayın ağacı 150 yaşından daha fazla. 

Cathedral Hofkirche

Dresden’in önemli simgelerinden biridir. Dresden Katedrali veya Holy Trinity Katedrali olarak bilinir. Opera binasının karşısında yer almaktadır. Haftada birkaç gün saat 11.30 ile 12.00 arasında ücretsiz bir organ konseri sunuyorlar. Organ, ünlü organ üreticisi Silbermann tarafından yapılmıştır.

Şehri panaromik olarak dolaşıyoruz.

Augustusbrücke Augustus Köprüsü, II. Dünya savaşında havaya uçurulan 17.yy barok köprüsünün tekrar yapılmış hali.

German Hygiene Museum Müze, 1912’de Dresdenli bir işadamı ve hijyen ürünleri üreticisi Karl August Lingner tarafından 1911’deki ilk Uluslararası Hijyen Fuarı’nın ardından kalıcı bir ” sağlık eğitimi için halka açık mekan” olarak kuruldu. Bilgilendirici, eğlenceli bir tıp müzesi.

Moritzburg Kalesi  Dresden’in yaklaşık 13 kilometre uzağında su sarayı. Kalenin dört yuvarlak kulesi var ve yapay bir adada bulunuyor. Adını,  Saksonya Dükü Moritz’den  almıştır. Çevredeki ormanlık ve göller bulunmaktadır ve Saksonya krallarının favori avlanma alanı olmuştur.

Royal Palace (Residenzschloss) Şehrin en eski yapılarından biridir. Neredeyse 400 yıl boyunca, Saksonya kralları ile Polonya krallarının ikamet ettiği yer olmuştur. Şimdi müze olarak kullanılmaktadır. İçerisinde değişik müzeler bulunmakta. Özellikle Türckische Cammer (Türk Odası) adında bir oda bulunuyor. Bu odada Osmanlı dönemi ve Doğu Avrupa’ya ait sanat eserleri yer almakta. 

Statue of King John Theatreplatz’da Semper Opera Binasının önünde yer alan bronz heykel Saksonya Kralı Kral John.

Veeeeee şehrin olmazsa olmazları animatörler ve diğer güzellikler