Paris gezimiz bitiyor. Ülkeye dönmek için çok az vaktimiz kaldı ve kısa zamanı  değerlendirmek için Montmarte tepesine gidelim dedik. Aslında Montmarte Tepesi ya da daha bilinen adı ile Ressamlar Tepesi öyle 2-3 saatte gezilecek bir yer değil. Ama en azından tepedeki Sacre Coeur Bazilikası’nı görelim, ressamların bulunduğu Place du Tertre alanını gezelim, havasını soluyalım, canlılığını hissedelim dedik. Detaylı gezmeyi bir sonraki gelişimize sakladık. Montmartre bölgesi bir zamanlar Picasso ve Dalí’nin de yaşadığı eski bir sanatçılar köyüdür. Paris’in en yüksek noktasıdır ama rakımı sadece 130 m. Tüm Paris’i seyredebilirsiniz. Aklımıza hemen İstanbul Çamlıca Tepesi geldi. Ülkemizi çok özledik. Neyse yarın oradayız.

Montmarte Tepesine nasıl gidilir? Montmarte tepesine gelmek için metro (M12 Abbesses  veya M2 Anvers Metro İstasyonu’ndan da yürüyerek Sacre-Coeur Bazilikası’na ulaşabilirsiniz) ve otobüs (30, 31, 80  ve 85 numaralı otobüsler) ile Anvers Sacre-Coeur durağında inip yürüyerek Sacre-Coeur Bazilikası’na ulaşabilirsiniz).

Metro ile gelirseniz her iki duraktan da funikülere binebilirsiniz. Funikuler yolculuğu sadece 1.5 dakika sürüyor. Ama 1900 yılında yapılan bu tarihi funikulere (Funiculaire-Gare Basse) de bindim demek için değer. Biz metro ile gelip funikuler ile tepeye çıkmayı tercih ettik. Metro biletinizi atmayın. Metro biletiniz ile funikulere aktarma ile ücretsiz binebilirsiniz

Aslında yürüyerek hem de fotoğraf çekerek çıkılabilir. Ben yürüyerek çıkarım derseniz Abesses veya Tertre Meydanları’nda ki merdivenlerden 270 basamak çıkmanız gerek.

“Yazılarımızı okurken You tube kanalımıza abone olabilir ve Instagram hesabımızdan bizi takip edebilirsiniz”

İşte tepeye geldik. Önce Sacre Coeur Bazilikasına gidiyoruz. Bazilika 1874 yılında inşa edilmiş. 1870 yılında Fransa-Prusya Savaşında Fransa Prusya’ya yenilmiş. Prusya Ordusu Paris’i kuşatmış.  Bu kuşatma sırasında burada bulunan Parisli iki iş adamı eğer kurtulabilirse burada bir kilise yapmayı vaat etmişler. Şehir kurtulunca da savaş sırasında ölen 60.000 asker ve vatandaşın anısına bazilika inşa edilmiş. Kilise hakkında mitolojik bir hikaye anlatılır. 3. yy’da Hıristiyanlar’ın işkence gördüğü dönemde Dennis adlı bir piskoposun boynu vurulmuş ancak piskopos kopan başını kucağına alıp Paris’in kuzeyine doğru vaazlar vererek ilerlemiş ve bugün Sacre Coeur Bazilikası’nın bulunduğu yerde hayata veda etmiş. Kiliseye kutsal kalp adı verilme sebebi bu olarak düşünülüyor.

Sacre Coeur Bazilikası  hem bembeyaz rengi hem de kubbeleri bir pastayı andırdığı için “düğün pastası“ olarak da anılır. Hatta yapımında kullanılan taşların özelliği nedeniyle her yağmurda kendini temizlemesinden dolayı “kendi kendini temizleyen kilise”  olarak da bilinir. Peki bu temizleme nasıl oluyor.? Bazilikanın yapımında kalker taşı kullanılmış. Bu taşın özelliği yağmur suyu ile tepkimeye girerek kalsit salgılıyor. Kalsit çamaşır suyu görevi yapıyor. Yani yağmur yağınca Bazilika çamaşır suyu ile temizleniyor. Demek ki yapımından bu yana geçen onca seneye rağmen hala bembeyaz olmasının sebebi buymuş.

Sacre Coeur Bazilikasının 4 kubbesi var ve ortadaki kubbe 83 m dir. Kubbeye 300 basamaklı bir merdivenle çıkılıyor.  Bazilikanın Savoy Çanı ise 19 ton. Dünyanın en ağır çanlarından birisi.

Bazilikaya yaklaştık ama içeri girmek için oldukça uzun bir sıra var. Biz içeri girmedik.  Eğer içeri girerseniz 475 metrekarelik, Fransa’nın en büyük mozaiğini ve bu mozaikte yazımızın başında belirttiğimiz İsa’nın kutsal yüreğinin altın işlemelerle gösterildiğini izleyebilirsiniz. Sacre Coeur Bazilikası ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor. Ancak kilisenin kubbesine çıkış ücretli.

Dışarıdan seyredelim ve Place du Tertre (Ressamlar Tepesi)’ye gidelim

Place du Tertre (Ressamlar Tepesi) Burası neden bu isimle anılıyor derseniz.? İşte cevabı…..1800’lü yıllarda Paris Dünya’nın kültür merkezi olmaya başlamış.  Sanatçılarda eserlerini gösterebilmek için en iyi fırsatın burası olduğunu düşünmüşler ve Montmartre Tepesi’ni seçmişler. Hatta o dönemlerde Pablo Picasso Avignonlu Kızlar eserini burada yapmış. Salvador Dali’nin stüdyosunun bulunduğu, Van Gogh’un hayatının bir bölümünü  geçirdiği yer Montmartre.

Burada bir an olsun derseniz kara kalem karikatürünüzü yaptırabilir ya da sanatçıların yağlı boya resimlerinden satın alabilirsiniz.

Jean-Pierre Jeunet’in ödül almış olan filmi olan Le Fabuleux Destin d’Amelia Poulain ‘e de ev sahipliği yapmıştır. Montmarte Tepesinden yine funikuler ile inip dar sokaklarda güzel evlerin arasında şehirde bir tur atıyoruz.

Moulin Rouge kabaresini görüyoruz. Size Lido şov yazımızda bahsettiğimiz Paris’te kabare izlenebilecek yerlerden diğeri. Hemen yanında da Monmarte’nin en iyi restoranlarından Quick Blanche yer alıyor.

“Yazılarımızı okurken You tube kanalımıza abone olabilir ve Instagram hesabımızdan bizi takip edebilirsiniz”