Bulgaristan denilince ilk olarak akla Sofya, Varna, Filibe şehirleri gelir. Veliko Tarnova hiç akla gelmediği gibi bu şehrin Orta Çağda Bulgaristan’ın başkenti olduğu da bilinmez. Tarnova ya da Tırnova olarak telaffuz edilen şehir  

Bulgar tarihi açısından çok önemli. Şehir 1187-1393 yılları arasında  Bulgar İmparatorluğu’na başkentlik yapmış. Bu nedenle şehre 1965 yılında  büyük, yüce anlamlarına gelen veliko unvanı verilmiş. Şehir üç tepe (Tsaravets, Trapezitsa, Sveta Gora) üzerine kurulu olup içinden Tuna Nehri’nin kolu olan Yantra Nehri geçiyor.

Veliko Tarnovo’nun sembolü olan Tsarevets Kalesi aynı adı taşıyan tepede bulunan bir Orta Çağ kalesi. Günümüze kadar ulaşan surları, kapıları, tarihi ve etkileyici manzarasıyla Bulgaristan’ın en çok ziyaret edilen popüler, turistik cazibe merkezi. Kale bütün ihtişamı ile karşımızda ama gezme fırsatımız olmadı. Çok zaman harcamadan Bükreş’e hareket edeceğimizi hatırlatan rehberimiz serbest zaman anonsu yapıp arkasından yarım saat deyince ancak karşıdan bakmakla yetindik. İşte bu kısıtlı zamanlar, tur programına zorunlu bağlı kalmak bizi daha sonraki gezilerimizde kendi başımıza dolaşmamızı ve kendi gezilerimizde araba kiralayarak gezme fikrini geliştirdi. Ne kadar özgürce davrandığımızı diğer gezilerimizde (örneğin Amerika, Almanya, Fas ve diğerleri) görebilirsiniz.  Araç kiralama ile ilgili yazımızı lütfen okuyunuz. Neyse biz yarım saatlik serbest zamanımıza dönelim.

Veliko Tarnovo için önemli bir savunma merkezi olan Tsarevets Kalesi’nin içerisine 400’den fazla ev, 18 kilise ve kraliyet sarayları yapılmış. Yani bu kaleyi yarım saatte gezmek zaten mümkün olmazmış. Kalenin etrafındaki surlar 1100 m uzunluğunda ve 10 m yüksekliğinde inşa edilmiş. Tüm kale 3.6 m kalınlığında duvarlarla çevrili. surlar dışarıdan bakıldığında bize Çin Seddi’ni hatırlattı. Çin Seddi gezisi anılarımız burada. Tsaverets Kalesine çıkılınca şehri kuş bakışı olarak izlemek zevkli oluyormuş. Her ne kadar yapamasak da ilgilenenlere duyurulur.

Kalenin üç girişi var. Burası kalenin ana giriş kapısı olan Kuzey Kapısı tepenin en doğu tarafında yer almaktadır. Buradan biletinizi alarak kaleye giriş yapıyorsunuz. İkinci kapı birinciden 180 m uzaklıkta ve 1889’a kadar var olan üçüncü kapı 450 m daha uzakta. Kalenin tepesinde Rabbin Yükseliş Katedrali var. Roma bazilika kalıntıları üzerine modern tarzda inşa edilmiş

Kalenin bulunduğu Tsarevets tepesi aynı zamanda Yantra Nehri üzerinde  hainlerin ölüme itildiği ve bedenlerinin nehre düştüğü bir çıkıntı olan İnfaz Kayası’nın yeridir.  Burada Patrik Joachim, 1300 yılında Çar Theodore Svetoslav tarafından idam edilmiş.

Trapezitsa Kalesi: Kale aynı adı taşıyan Trapezitsa tepeleri üzerine kurulmuş Orta Çağ kalesidir. Veliko Tarnova’nın üç tepesinden biri olan Trapezitsa Tepeleri arkeolojik bir alan olup günümüzde ziyaretçilere açık değilmiş. Karşıdan gördüğümüz kale İkinci Bulgaristan İmparatorluğu’nun başkentinde hem önemli bir kale hem de dini bir olarak önemliymiş.

Serbest zaman yarım saatimiz doldu. Otobüse binip Bükreş’e doğru yol alırken rehberimiz tarihte “Tırnova Olayı” olarak geçen hikayeyi anlatıyor. “Tırnova Olayı ya da Tırnova Cadısı olarak bilinen olay oldukça trajikomik. Tırnova Olayı 1833 yılında Balkanlar’da bir Türk kasabası olan Tırnova’da yapılan “yeniçeri vampirleri” ya da “yeniçeri cadıları” avıdır. 

1833 yılında, Tırnova Kadısı Ahmet Şükrü Efendi, hükümet merkezine bir yazı göndermiş.

Tırnova’da cadıların türediğini, gün battıktan sonra evlere girip un, yağ, şeker, bal gibi şeyleri birbirine katıp içlerine bazen toprak karıştırdıklarını, yüklüklerdeki yorgan, şilte, yastık ve bohçaları açtıklarını, insanların üzerine taş, toprak, çanak çömlek attıkları halde kimse bir şey görmediğini belirtmiş. Saldırıya uğrayan insanlar hiçbir şey görmediklerini söylemişler. Bu nedenle çoğu mahalle sakini taşınmış ve halk bunun cadı işi olduğuna karar verdi yazıyormuş.

Yazının devamı,

Bu iş çözmek için cadı çıkartmakla ün yapmış Nikola isimli Rumu kasabaya çağırdık. Nikola, beraberinde getirdiği üzeri resimli bir tahtayla kasaba mezarlığına gitti ve parmağını üzerine yerleştirerek çevirdi. Resimli tahta hangi mezara dönük durduysa o mezarın cadılı olduğunu söyledi. Resimli tahtanın döndüğü mezarlar Bu mezarlar Yeniçeri ocağından Tetikoğlu Ali Alemdar ve Abdi Alemdar’a aitti. Mezarları açtık. Her iki cesedinde biraz büyüdüğünü, gözlerinin açık, kıllarının, parmaklarının ve tırnaklarının uzamış olduğunu gördük. Olayı izleyen halk da bunları gördü. Sağlıklarında yaptıkları zorbalığı devam ettiriyorlar diye ilave etmiş.

Buldukları çözümü ise şöyle anlatmış

Cadıcı Nikola kasabaya musallat olan ruhların defedilmesi için bu iki kişinin sonsuza kadar ortadan kaldırılmalarını, bunun için de karınlarına birer ağaç kazık saplanması ve yüreklerinin kaynar suya atılarak haşlanması gerekiyor dedi. Biz de dediğini yaptık. Fakat işe yaramadı. Bu sefer Nikola cesetlerin yakılması gerektiğini söyledi. Hemen yaptık. O geceden sonra herhangi bir olay yaşanmadı. Böylelikle kasabamız cadı belasından kurtuldu.

Aslında işin gerçeği oldukça farklıymış. İddialara göre II. Mahmud’un 1826 yılında yeniçeri ocaklarını kaldırmasından sonra, Yeniçeri ocağının kaldırılmasına şehir halkı tepki göstermiş. Bu olaydaki asıl amaç halkın yeniçerilere bakış açısını değiştirebilmek, halkı yeniçerilerden iyice nefret ettirmekmiş ve bu şekilde bir “cadı” varlığı uydurulmuş. Yaşanan bu olaydan sonra halk, yeniçerilerden iyice nefret etmeye başlamış ve yeniçeri mezarları ve mezar taşları yerlerinden sökülerek yok edilmeye başlanmıştı.