Berlin gezimizde; adaletin var olduğunun ispatı olan günümüzde hukuk fakültelerinde anlatılan bir hikayenin geçtiği yere gidiyoruz. Berlin’den sadece 40 dakika uzaklıkta olan Potsdam’dayız.

Hikaye dedik ama anlatılanlar hikaye tadında adaletin sesidir. İster adaletin sesi ister adaletin hikayesi deyin, adaletle ilgili söylenen ve yazılan bir sürü şeyi aklınıza getirin ama cesur bir değirmenci ve kral arasında geçen olaylara kulak verin.

Hikayemizin kahramanları değirmenci ile Kral II. Frederick.

Kral II Frederick ya da Büyük Frederick diğer krallardan biraz farklıydı. Alman ama Fransızca yazmayı ve konuşmayı seven, flüt çalmayı seven ve arkadaşı olan Bach’tan müzik dersleri alan edebiyat, tarih meraklı, diğer kralların aksine av, askerlik ve spora ilgi duymayan bir insandı. Dolayısıyla hem babasının hem de halkının tepkisini çekiyordu. Hatta babası bir gün oğluna öyle aşırı tepki gösterdi ki neredeyse oğlunu kılıçla öldürüyordu. Fotoğraf: https://en.wikipedia.org/wiki/Sanssouci

Büyük Frederick babası ölünce tahta geçti. Henüz 28 yaşında olmasına rağmen düşünce özgürlüğüne inandığı için basın sansürünü kaldırttı, din serbestliği tanıdı. Almanya’ya tarımda patatesi getiren kişidir. Patates yemeyen halkına patates yemeyi öğretmiş. Bu nedenle II Frederick’in mezarını ziyaret edenler mezara çiçek yerine patates getirirlermiş.  

Hikayemizin diğer kahramanı değirmenci. Babadan oğla geçen değirmeni ile geçimini sürdüren halktan birisi. Yani maddi bağlardan çok manevi olarak da değirmene bağlı.

Hikayemiz II. Frederick’in Potsdam’dan geçerken ki yıl 1750 burayı çok beğenmesi ile başlar.(Sonraki gelişmeleri internetten okuduğumuz şekilde sizinle paylaşalım. Gerçi çoğunuz biliyordur ya)  

Ve hemen emrediyor. “Burada bana bir saray yapın”. Kralın adamları hemen harekete geçiyorlar, ama kralın beğendiği yerde bir değirmen var. Adamlar değirmencinin kapısını çalar ve Kralın burayı çok beğenip saray yaptıracağını söylerler. Değirmeni alacağını ve kaç para olduğunu sorarlar. Değirmenci ne parası der. Kral alacak deyince. Değirmenci ben satmadıktan sonra kimse alamaz. Kral bile olsa der ve kralın adamlarını gönderir.

Adamlar elleri boş biraz da sıkılarak gelip Kral’a değirmencinin satmayacağını iletirler. Kral değirmenciyi huzura çağırtır. Değirmeni satın almak istediğini kendisi söyler. Değirmenci de  satmayacağını tekrarlar ve koskoca kralsın git sarayını başka yere yap der. Değirmenin babasından kaldığını kendisinin de oğluna bırakacağını ifade eder. Bizim değirmenci paraya önem vermiyor, manevi duygular daha önemli.

II. Frederick hiddetlenir ve  

– Unutma ki ben Prusya Kralıyım der

Değirmenci büyük bir cesaretle; Asıl sen unutma ki

Berlin’de de hâkimler var!

Olay Berlin’de ki hakimlere intikal eder. Berlin’deki mahkemeden “Kral istediği yere saray yapabilir ama bir başkasının hakkını ihlal etmeden” kararı çıkar

Sonuçta değirmenci satmıyor, Kral’a beğendiği yerde saray yapılıyor.
Sans, Souci Sarayı. Yani Saray ve değirmen yan yana yapılıyor ve hala her ikisi de yan yana duruyor. Kral ve değirmenci komşu oluyorlar.

Sabahları II. Frederick arka bahçeye çıktığında değirmenci sesleniyor

– Hey ekmek yaptım göndereyim mi?

II. Frederick diyor ki;

– Adalet her sabah bana, sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi.

İşte değirmencinin Berlin’de de hâkimler var! sözü dilden dile dolaşarak yayılır.

Kral bile olsa, hiçbir güç, adaletten üstün değildir. Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz. Bugün bütün gelişmiş ülkeler hukuk fakültelerinde bu olayı anlatırlar. “Berlin’de de hâkimler var!”

Ne diyelim Adalet, Almanya’da bir kral ile bir değirmenciyi komşu yapmış………..

Sans, Souci Sarayı kelime anlamı endişesiz, tasasız demektir. Tek katlı olarak yapılmıştır. Sarayın önü Atlas ve oyma figürleriyle süslenmiştir.

Muhteşem bahçesi olan sarayı gezmek için birkaç saat ayırmalı. Bahçeyi gezmek ücretsiz. Sarayın içini gezmek ücretli ama turistler sarayın içini gezmektense bahçeyi dolaşmayı tercih ediyorlar. Havanın güzel olduğu dönemlerde çiçekler çok güzel görünüyor.