“Medeniyetler Şehri” olarak kabul edilen Hatay “en”lerin ve “ilk”lerin yaşandığı önemli bir kültür merkezimizdir. Eğer dünyada insanların birbirlerinin inançlarına saygılı, dini, dili. etnik kökeni ne olursa olsun, kardeşçe, barış içinde yaşadığı bir yer var mı? Diye merak ederseniz. Hatay’a gelmelisiniz.

Gelin hep beraber Habib-i Neccar Camisi’ne gidelim. Bir tarafta namaz için camiye giren müminler, diğer tarafta, caminin ziyaretgah bölümünde Habib-i Neccar ile Hz. İsa’nın havarilerinden Yunus (Pavlos), Yahya (Yuhanna) ve Şem’un Sefa (Pavlus) ’nın mezarlarını ziyaret eden her dinden insanlar… Kimi Fatiha okuyor, kimi kendi dininden bir dua.

Habib-i Neccar Camisi

Hatay’ın “ilk”ler ve “en”ler şehri olduğunu söylemiştik. Habib-i Neccar Camisi’nin bugünkü Türkiye sınırları içerisinde inşa edilen ilk cami olduğu kabul edilmektedir. Maalesef 6 Şubat 2023 günü yaşadığımız depremle çok ağır hasar gördü.

Kurtuluş Caddesi’nde bulunan cami Antakya’nın 638 yılında Müslüman Arapların eline geçtiği dönemde inşa edilmiştir. Peki ismi nereden gelmektedir? Kur’an-ı Kerim’de Yasin Suresi’nde geçen bir olayda anlatıldığı gibi Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalı’nın adını taşımaktadır. Haydi hem Habib-i Neccar’ın kim olduğunu öğrenelim hem olayı paylaşalım hem de camiyi görelim.

Habib-i Neccar Antakya’da yaşayan geçimini marangozlukla sağlayan (neccar Arapça’da ‘marangoz’ demek), cüzzamlı bir oğlu olduğu için de yaşamını dağda bir mağarada sürdüren bir kişidir. Antakya halkının putlara taptığı MS 40’lı dönemde Hz. İsa iki havarisi Yahya ve Yunus’u buraya gönderdi. Havariler şehre yaklaştıklarında Habib-i Neccar’la karşılaşırlar. Havariler ve Habib-i Neccar arasında geçen konuşmada neden buraya geldiklerini anlattılar. Habib-i Neccar onlara inanmaz ve delil ister. Bunun üzerine havariler “hastayı tedavi eder, anadan doğma körün gözünü açarız” derler ve Habib-i Neccar’ın cüzzamlı çocuğunu tedavi ederler.

Bu olay karşısında Habib-i Neccar iman eder ve tabi ki haber hemen şehirde yayılır. Ancak havarilerin şehirde verdikleri yeni vaazlar halkı öfkelendirince kral tarafından hapse attırırlar. Bu durum üzerine Antakya’ya yeni bir elçi, Şem’un Safa gönderilir. Şem’un kimliğini gizleyerek saraya girer, mucizeleriyle kralı ikna eder ve arkadaşlarını kurtarır. Ancak kral ikna olsa da atalarının dininden vazgeçmeye niyeti olmayan halkın pek ikna olmaya ve inanmaya niyeti yoktur. Hatta uğursuzluk getirdiklerini düşündükleri için elçileri taşlayarak öldürmeyi planlamaktadırlar.

Bunu duyan Habib-i Neccar dağdan şehre iner ve halkı ikna etmeye ve elçileri kurtarmak ister. Ancak halk elçilerin anlattığı dine inandığı ve atalarının dinine ihanet ettiği gerekçesiyle Habib-i Neccar’ı da taşlayarak öldürür.

Burada hemen belirtelim Habib-i Neccar’ın öldürülmesi ile ilgili bir başka rivayet vardır. Bu rivayette ise Habib-i Neccar yaşadığı dağda öldürülür. Öfkeli halk, Habib-i Neccar’ın başını gövdesinden ayırır ve şehrin doğusundaki dağdan yuvarlanan başı bugün caminin bulunduğu yere kadar gelir. Hatta camide yer alan Habib-i Neccar Ziyaretgahı’nda sadece başının bulunduğu, gövdesinin de dağda olduğu söylenir.

Habib-i Neccar Cami Anadolu’da kurulmuş olan ilk cami olarak bilinir. Antakya’ya elçi olarak görevlendirilen Yahya, Yunus ve Şem-un Sefa’nın ya da diğer isimleriyle Yuhanna, Pavlus ve Petrus’un mezarları da bu caminin içindedir.

Camini etrafı medrese odaları ile çevrilidir. Cami avlusunda bulunan şadırvan ise 19.yy eseridir. 

Caminin kuzeydoğu köşesinde yaklaşık yerin 4 m altında  ziyaretgaha giriyoruz.

Hz. İsa’nın peygamberliği döneminde putperest olan Antakya halkına tevhid dinini anlatmak için görevlendirilen Yahya, Yunus ve Şem-un Sefa’nın ya da diğer isimleriyle Yuhanna, Pavlus ve Petrus’un mezarları da caminin içindedir. Girişte ilk olarak Yahya ve Yunus’un mezarlarını görüyoruz.

Bir kat daha aşağı indiğimizde Habib-Neccar’ın ve Şem’un Safa’nın mezarlarını görüyoruz.

İşte bu özellikleriyle Habib-i Neccar Camii, hoşgörünün, kardeşliğin merkezi, şehrin göz bebeğidir.

Haydi şimdi yine bir “ilk”i görmeye gidiyoruz. Hatay-Antakya’ya geldiğinizde Dünyanın en büyük mozaik müzesi Hatay Arkeoloji Müzesi ve Dünyanın en büyük tek parça “antik” mozaiğini bulunduran Necip Asfuroğlu Arkeoloji Müzesini gezdikten sonra çok yakında yer alan Saint Pierre Kilisesini görmeye gidin.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Saint Pierre Kilisesi (Aziz Petrus Kilisesi)

St Pierre Kilisesi Dünyanın ilk mağara kilisesi olarak kabul edilir.  Antakya- Reyhanlı yolu üzerinde kente 2 km uzaklıkta yer almaktadır.

Doğal bir mağara olup eklemelerle kiliseye dönüştürülmüştür.

Saint Pierre Kilisesi veya Aziz Petrus Kilisesi Habib-i Neccar Dağı yakınında Stauris Dağı’nın batısında kayalara oyulmuş 13 m derinliğinde, 9.5 m genişliğinde ve 7 m yüksekliğinde bir mağaradan oluşmaktadır. Kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte; İncil’de Barnabas’ın Tarsus’a gittiği Pavlos’u Antakya’ya getirdiği, birlikte çalışarak Hıristiyanlığı yaydıkları ve bu dine inananlara ‘Hıristiyan’ adının verilmesinin Antakya’da gerçekleştiği yazmaktadır. Pavlos’un Galatyalılara yazdığı mektupta Antakya’ya gelen Petrus ile Hıristiyanlığın o günkü durumunu konuştukları belirtilmektedir. Petrus Antakya Kilisesi’nin kurucusu ve ilk başpapazı kabul etmiştir. Aziz Petrus’un ilk Papa olarak kabul edilmesiyle Katolik inancının dünyaya yayılmasında bir merkez konumunu almıştır.

Kilisenin günümüze sadece taban mozaiğinin parçaları ve sunağın sağında, duvar boyamalarının izleri kalmıştır. Dağa açılan tünelin bir zamanlar burada toplanan Hristiyanların baskınlar sırasında kaçmak için kullandıkları sanılmaktadır. Kayalardan sızarak yalakta toplanan su vaftiz  için kullanılmıştır. Son yıllara kadar ziyaretçilerin şifalı kabul ederek içtikleri, hastalara götürdükleri bu su sızıntısı depremler nedeniyle azalmıştır.Kilisenin ortasındaki taş sunağın üstünde eskiden 21 Şubat tarihinde Antakya’da kutlanan Saint Pierre Kürsüsü Bayramı için yerleştirilen taştan bir kürsü vardır. Sunağın üzerindeki mermer Saint Pierre heykeli 1932 yılında yerleştirilmiştir.

Kiliseden çıktıktan sonra isterseniz Cehennem Kayıkçısı (Kharon)‘nı görmeye gidebilirsiniz. Oradaki görevlilerden aldığımız bilgilere göre patika yollarının oldukça bozuk olduğu ve gidişte tabela olmadığı için patikaların karıştırılması ve yanlış yönlere gitme ihtimalinin çok yüksek olduğu şeklindeydi. Yani kısacası ziyaretçilerin kolaylıkla çıkacağı bir yol değilmiş. Biz de vaktimiz olmadığı için gidemedik. En azından yola çıkıp denerdik.

Gidecekler için bilgi paylaşalım. Kayalara oyulmuş dev bir insan büstü oldukça zorlu bir yolun sonunda sizleri karşılayacakmış. Yunan mitolojisinde ismi geçen Cehennem Kayıkçısı “Kharon” bir insan portresi. Cehennem Kayıkçısı o dönem yaşanan veba salgını sırasında yapılmış. Ne alaka demeyin? Hikaye devam ediyor….. Antakya’da çok sayıda insanın ölümüne neden olan veba salgınını önlemek için bir kahine danışılmış ve onun tavsiyesi üzerine dağa, şehre yüksekten bakan kenti hastalıklardan koruyacak bir insan yüzü kabartmasının yapılması kararlaştırılmış. Üzerine ölümleri önleyecek sözler yazılmış ancak günümüze bu sözler ulaşmamış. Yüzü kuzeye dönük olan Cehennem Kayıkçısı böylece tüm Antakya’yı görür.

Fotoğraf: https://tr.foursquare.com

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Hatay’da ezan, çan, hazzan bir arada. Kurtuluş Caddesinde yürürken Antakya Musevi Havra’sını görürsünüz. Havra’dan hemen karşıya geçtiğinizde ise Türk Katolik Kilisesini ve Sarımiye Camisini. Bu farklı dinlerin oluşturduğu kültür üçgeni sizi şaşırtmasın. Dinlerimiz farklı olsa da hepimizin Allah’ı aynı değil mi?

Sarımiye Cami

Kültür üçgeninin bir köşesini oluşturan Sarımiye Camisinin dikkat çeken minaresi kesme taştan yapılmış, şerefe bölümü ile kubbesi tamamen ahşaptan yapılmış ve ana binadan tamamen ayrı duruyor. Antakya’nın tarihi camilerinden olan caminin asıl adı ‘’Suveyka Cami’’. Maalesef 6 Şubat 2023 günü yaşadığımız depremle ağır hasar gördü.

Hakkında çok fazla bilgi bulunmayan caminin girişte yer alan yazıtı şöyle: “Şükür ta’mir-i cami hüsn-ü mukadder olup bin yüz otuz birde mükerrer ilahı Sarımı Hacı Halil’den” (1131 Hicri). İşte caminin bugün bilinen ismi 1719 yılında Sarımı Hacı Halil Ağa tarafından yeniden tamir edilince Sarımiye Cami olarak kalmıştır.

Yazıtta adı geçen Sarımı Hacı Halil’in kim olduğu hakkında bilgi yok. Sarımı sözcüğünün Arapça’da “keskin kılıç” anlamına geldiği bilinmektedir. Hacı Halil’in lakabına göre “güç sahibi, otoriter” bir kişi ya da aile mensubu olduğu düşünülmektedir.

Türk Katolik Kilisesi

Sarımiye Camisinin arka sokağında yer alan Türk Katolik Kilisesi kültür üçgeninin bir diğer köşesi. Katolik Kilisesi, 150 yıllık iki Antakya evinin birleştirilmesiyle küçük bir manastıra dönüştürülmesiyle yapılmış.

Büyükçe, ağaçlarla dolu bir avlusu var.

Kilisenin 70 kişilik cemaati var. 

Terasına çıkıp çan ile minarenin bir arada fotoğraf çekebilirsiniz.

Kilise her gün saat 15.00-17.00 arası açık.

Antakya Sinagogu (Antakya Musevi Havrası)

Antakya Kurtuluş Caddesi’ndeki bir binanın 1700’lü yıllarda havraya dönüştürüldüğü tahmin edilmektedir. Kapısının üstünde Davut Yıldızı amblemi bulunan Antakya Sinagogu (Antakya Musevi Havrası) yaklaşık 270 yıllık, ancak Musevilerin bu kentteki varlığı 25 yy öncesine dayanıyormuş. 1960’ların ikinci yarısında 2 bin Musevi’nin yaşadığı Antakya’da bugün itibariyle yaş ortalaması 60’ın üzerinde olan 8 erkek, 8 kadın kalmış.

Musevi toplumlarda 8 erkek toplu cemaat namazı kılmak için yeterli olmadığından, her hafta İstanbul’dan iki kişi gelir; sayı 10’a tamamlanırmış. Bu şekilde toplu ibadetlerini gerçekleştirirlermiş. Haham da her hafta İstanbul’dan geliyormuş. Havra’da 500 yıllık bir geçmişe sahip olan, ceylan derisi üzerine İbranice yazılmış olan mukaddes kitap “Tevrat” bulunuyormuş. Maalesef 6 Şubat 2023 günü yaşadığımız deprem ile Sinagog tamamen yıkıldı.

Sözün özü

Dinler arası hoşgörünün diyarı…

ANTAKYA-HATAY