Kütahya denilince akla ilk olarak çini, seramik ve porselenleri gelir. Hepimizin evinde mutlaka Kütahya çinisi ile yapılmış bir vazo, biblo veya Kütahya porselenlerinden yapılmış yemek takımı bulunur. Belki de şu anda Kütahya seramiklerinden yapılmış bir fincandan kahvenizi ya da çayınızı içiyorsunuz. Tıpkı benim yaptığım gibi elimde ki kupadan çayımı yudumluyor ve yazılarımızı düzenliyorum. Kütahya’nın simgesi olan şehrin merkezinde yer alan çini vazo bizleri doğrular gibi.

Bizim Kütahya’ya geliş amacımız Eskişehir’den başladığımız Frig Yolu’nun Kütahya rotasını tamamlamak (Frig yazımızı hazırlıyoruz), bir milletin kurtuluş destanının yazıldığı Dumlupınar ve Dumlupınar Şehitliklerini ziyaret etmek, 2000 yıllık tarihi barındıran Aizanoi Antik kentini gezmek, Domaniç’ten başlayan Osmanlı Göç Yoluna başlamak ve tabi ki Kütahya hakkında bilgi toplamak. Haydi o zaman gezmeye başlayalım.

Evliya Çelebi’nin Kütahya’lı olduğunu biliyor musunuz?

Kütahya’ya girişimizde bizleri Türk ve dünya tarihinin en büyük gezgini, gezginlerin babası ve en büyük seyahat kitabının yazarı olan Evliya Çelebi‘nin heykeli karşıladı. Tüm gezginlere hoş geldiniz der gibiydi.

 Ataları Kütahyalı olan Evliya Çelebi 25 Mart 1611 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Evliya Çelebi, babasının sarayda nüfuzlu kişilerden ve zamanın tanınmış şahsiyetlerinden olması dolayısıyla önemli hocalarından eğitim almıştır. Şeyhülislam Hamid Efendi Medresesi’nde 7 yıl okumuş, müzik eğitimi almış, zamanının geçerli yabancı dilleri olan Arapça ve Farsçayı öğrendikten sonra babasının komşusu kuyumcu Simyon’dan Rumca öğrenmiş, bir miktar da Latince dersi görmüştür. Gezmeye düşkünlüğü dolayısıyla, gezmek için her sebepten yararlanmış ve bütün ömrü boyunca gezmiştir. 51 yıllık gezi hayatı boyunca devamlı not tutmuş, nerelere gittiğini, ne yaptığım, kimlerle görüştüğünü uzun uzun yazmıştır. Hangi tarihte ve nerede öldüğü kesin olarak tespit edilememiştir ancak Mısır’da 1685 tarihinden sonra öldüğü tahmin edilmektedir.

Kütahya girişinde gezginleri karşılayan Evliya Çelebi’nin Kütahya’daki Evliya Çelebi Müzesini eğer açıksa gezebilirsiniz. Müze Evliya Çelebi’nin dedesi Kara Ahmet Bey’in Türbesi’nin yanındadır.

Biz maalesef müzeyi gezemedik. Müze pandemiden dolayı kapalıymış. Müzenin içini merak edenler tıklayabilir ve sanal olarak dolaşabilirler.

https://mekan360.com/sanaltur_evliya-celebi-muzesi_2026.html

Kütahya Kalesi

Kütahyalı seyyah, ilim adamı, yazar ve halk bilimci Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde söz ettiği Kütahya Kalesi 72 burcuyla Türkiye’nin 3. büyük kalesi. 

Kütahya Kalesi, mavi ve kırmızımsı bir yalçın kaya üzerinde beşgen şekilli, sağlam ve süslü bir yapıdır. Bir tepe üzerinde yüzük gibi duran bir kaledir.

Kalenin etrafı yaklaşık üç bin metredir.

Dört tarafı yalçın kaya ile çevrilidir, etrafında hendeği yoktur fakat kale surlarının altı uçurumdur.

Kalede aynı zamanda hapishane bulunduğundan suçlular buraya hapsedilirmiş. Başkaldıranlar boğulur ve halka işaret olmak üzere kaleden bir top atılırmış.

Kalenin toplam üç kapısı var. Birisi doğuya bakan, aşağı çarşıya inilen üç kat demir kapı, diğeri güney tarafında “Sultan bağı” tarafına açılırdı. Üçüncü kapıdan ise aşağı kaleye inilirdi.

Kaleyle ilgili olarak anlatılan Ciğer mücadelesine gelince;

Kütahya Kalesi çok geniş ve ahalisi oldukça fazla olan bir yermiş. Eskiden kasaplar satışlarına kaleden başlar, aşağı şehre gidene kadar ellerindeki ciğer bitermiş. Uzun bir süre şehirli ciğer alamamış. Bu sebeple şehirliyle kaleli arasında büyük kavga olurmuş. Daha sonra bir ferman yazılıp aşağı şehirlinin kasaplardan istifade etmesi sağlanmış.

Kütahya kalesine çıktığınızda dönen bir restoran göreceksiniz. Dönüşünü dışarıdan hissetmediğiniz hatta içerisinde iken bile zor hissettiğiniz restoran 45 Dakikada 360 Derece dönüyor.

Önceleri adı Döner Gazino iken sonra Döner Restoran olarak anılmaya başlamıştır.

Böylece siz Dönen Restoran’da hem Kütahya’nın manzarasını seyredecek hem de soluklanıp çayınızı ya da kahvenizi yudumlayacaksınız. Hatta akşam yemeğinizi yerken Kütahya’nın gece ışıltılı halini de görebilirsiniz.

Bizim vaktimiz olmadığı için sadece gündüz halini görebildik.

Kaleden Kütahya

Kütahya çiniler kenti olduğunu söylemiştik. O zaman şimdiki rotamız Çinili Cami ve Çini Müzesi.

Çinili Cami

Ressam ve Neyzen Ahmet Yakupoğlu tarafından 1973 yılında yaptırılmıştır. Yapı tarzı ve süsleme üslubuyla Orta Asya Türk mimarisinden bir esintiyi yansıtır. Sekizgen iki katlı ve tek kubbeli olan yapının içi kalem işi süslemelerle, dışı ise özel üretim mavi Kütahya çinileriyle süslenmiştir. Türk motiflerinin kullanıldığı süslemeleri ve mimarisiyle özgün bir örnektir. Cami restorasyonda olduğu için kapalıdır.

Çini Müzesi

Çini Müzesi Türkiye’deki ilk ve tek çini müzesidir. Ulu Cami’nin yakınındadır. Germiyan Beyi II. Yakup Çelebi tarafından 1411 yılında yaptırılan imaret, medrese, mescit, kütüphane ve hamamdan oluşan külliyenin imaret ve türbe bölümü çini müzesi olarak restore edilip, 1999 yılında ziyarete açılmıştır.

Kubbeli ve şadırvan orta mekana, üç yönde kubbeli eyvan ile iki oda açılmaktadır. Türbe bölümünde II. Yakup Çelebi’nin çinili sandukası bulunmaktadır. 

Müze ‘‘Gök Şadırvan’’ olarak da bilinmektedir. Bu isim, giriş kapısının hemen arkasındaki ana mekan olarak yapılan, fener kubbenin altındaki kare bölümün ortasında orijinal dilimli mermer şadırvandan gelmektedir. 

Müzede 13 Temmuz 1766 yılında fincancı ustaları ile kalfalar arasında imzalanan tarihteki ‘‘İlk Toplu İş Sözleşmesi (Fincancılar Antlaşması)’nın metinlerini görmek mümkündür. Vali, Ali Paşa huzurunda yapılan antlaşmada 24 iş yerinden başka iş yeri açılamayacağı belirtilerek, fincancı usta, kalfa ve çırakların alacağı ücretler tek tek yazılmıştır. Bu antlaşmaya uymayanların ölüme bedel kürek cezasına çarptırılacağı belirtilmiştir.

Kubbeli ve şadırvan orta mekana, üç yönde kubbeli eyvan ile iki oda açılmaktadır. Müzedeki vitrinlerde, 14.yy’dan günümüze kadar Kütahya ve İznik’te üretilen çini mimari elemanlar, çini kitabeler, çini vazo, tabak, panolar kronolojik bir sırayla sergilenmektedir.

Çinicilerin üstadı Hafız Mehmet Emin’in gümüş mührü torunlarınca müzeye bağışlanmış ve Hafız Mehmet Emin’in kendi eseri olan çini sehpa da müzede sergilenmektedir.

Çini Müzesini gezerken çok özel bir eser ile karşılaşıyoruz. “Atatürk’ün Portresi”

Eserin özelliği ise; Atatürk portresinin yüz kısmına desen ustası Fuat Gürel tarafından “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” yazılmıştır.  

Ulu Cami

Şehzade Yıldırım Bayezid Germiyan beyi Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun ile evlendiğinde Kütahya Valisi iken bu cami’yi yaptırmaya başlamıştır. Yıldırım Bayezid zamanında yapılmaya başlanmış, 1401’de tamamlanmış, Kütahya’nın en büyük ve en güzel camisidir. Kütahya’daki tek padişah camisidir.

Yıldırım Beyazıt Camii adıyla da bilinir. Kuzeydoğu köşesinde bir minaresi olan caminin üç yönde kapısı vardır. Cami içindeki büyük sütunlar Aizanoi Antik Kenti’nden getirilmiştir.

İç kısmında küçük bir şadırvan vardır.Şadırvanın üstüne dört sütunlu müezzin mahfili yapılmıştır. 

İç dizayni ve süslemeleri çok güzel bir eserdir.  Mistik bir havası var.

Cami’nin tavanı beşik örtüsü denen tarzda yapılmıştır.

Ulu Cami’nin hemen yanında Arkeoloji Müzesi bulunmaktadır. Arkeoloji Müzesine özellikle Aizanoi Antik Kenti kazılarından çıkan ve buraya getirildiğini öğrendiğimiz sağlık tanrıçası Higgia’nın heykelini görmek için gidiyoruz.

Ulu Cami ve Kütahya ile ilgili videolar You Tube kanalımızda. Abone olmayı unutmayın lütfen

Arkeoloji Müzesi

Kütahya’da 14.yy’ın ilk çeyreğinde inşa edilen Vacidiye Medresesi bugün Kütahya Arkeoloji Müzesi‘ne ev sahipliği yapmaktadır.

Kesme taştan inşa edilen yapının girişi Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtmaktadır.

Kapıları kubbeli, orta mekâna açılan dokuz küçük odası vardır. Müzede yer alan vitrinlerde Geç Miyosen döneminden itibaren Paleolitik, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergilenmektedir.

Başta belirttiğimiz gibi özellikle Aizanoi Antik Kenti kazılarından çıkan ve buraya getirildiğini öğrendiğimiz sağlık tanrıçası Higgia’nın heykelini göremedik. Müze müdiresinden aldığımız bilgide heykel yer sıkıntısından dolayı diğer bazı eserler ile birlikte Kütahya Hava Tugayındaki müzede sergileniyormuş ve özel izin almak gerekiyormuş. Maalesef Higgia’yı göremedik

Arkeoloji Müzesinden Paşam Sultan Türbesi’ne gidiyoruz.

Paşam Sultan Türbesi

Paşam Sultan, Kütahya’da Germiyanoğulları zamanında yaşamış ahi büyüğüdür.  Adı “Seyyid-el Nureddin” olarak da bilinir.

Giriş kapısı Kurşunlu Sokağı’na açılır. Yan sokaktaki kapıdan L şeklinde merdivenle inilen iki bölümlü türbedir. Çok bakımsız görmek bizi biraz üzdü.

Paşam Sultan Türbesi’nden Kütahya için çok özel bir insanın müzeye dönüştürülmüş evine gidiyoruz. Macar Evi‘ne yani Kossuth Müzesi‘ne.

Kossuth Müzesi (Macar Evi)

Kossuth Evi Müzesi, halk arasında Macar Evi olarak bilinir. Ulu Cami’ye yaklaşık 900 m uzaklıktadır. Müze-ev 2 katlı ve 7 odalı, bahçe içindedir, sokağa penceresi yoktur.

Macaristan özgürlük savaşının önderlerinden Avukat Lajos Kossuth ailesiyle birlikte 1850-1851 yılları arasında bu evde konuk edilmiş ve Macaristan Anayasası tasarısını yine bu evde hazırlamıştır.

Avusturya ve Rusya, L. Kossuth’u Osmanlı Devleti’nden kendilerine geri vermelerini talep etmişlerdir. 1. Abdülmecit Han; “Saçlarının bir teline zarar gelmesini istemeyiz. Tacımı ve tahtımı veririm ama Devletime sığınanları asla vermem” demiştir. Lajos Kossuth ise; “Bugünkü hayatımı ve hürriyetimi Avusturya ve Rusya’nın tehditlerine, baskılarına rağmen, beni ve arkadaşlarımı muhafaza eden Türklere borçluyum. O Türkler ki, yüksek hislerle ve insan haklarına saygılı oluşları ile hiçbir tehdide boyun eğmediler. Türk Milleti bu yönüyle üstün bir güce sahiptir. Türkiye’nin bugün ve istikbalde mevcut olması Avrupa’nın ve insanlık aleminin yararınadır. Ben Türklerden gördüğüm lütuf ve saygının hatıraları ile yaşayacağım” demiştir.

Müzede Lajos Kossuth’a ait eşyalar ile klasik Türk evine ait etnografik kültür varlıkları sergilenmektedir. Selamlık bölümünün bulunduğu birinci katta yemek odası, yatak odası ve çocuklara ait bir oda ile çalışma odası yer alır. Odaların içerisinde yerli dolaplar, yüklükler, şömine, oyma şerbetlik, raflar ve sedirler bulunmaktadır.

Lajos Kossuth 1851 yılında bir Amerikan Savaş gemisi ile ülkeyi terkedene kadar bu evde yaşamıştır. Macar Özgürlük Savaşı’nın yıldönümünde müzede düzenlenen törenle anılmaktadır.

Müze ziyaret saatleri: Her gün 08:30-17:30. Giriş ücretsiz

Bu Müze, kent halkına ve ülkemiz insanlarına yalnız L. Kossuth’u tanıtmakla kalmayıp, aynı zamanda Türklerin konukseverliğini de göstermektedir. Macar evinden ayrılıyoruz.

Dönenler Cami

Dönenler Camii, Kütahya Mevlevihanesi, veya Erguniye Mevlevihanesi  Ulu Cami’ye çok yakındır. Dönenler Cami’nin hemen dışında semazen heykeli bulunmaktadır.   

Mevlevihanenin semahanesi olarak 14. yy’da olarak inşa edilmiştir. Anadolu Türk mimarisinin özgün örneklerinden olan Kütahya’ nın bu ilk Mevlevihanesi bugün cami olarak kullanılmaktadır.

Saat Kulesi

Şehrin merkezinde Zafer Meydanında bulunan saat Kulesinin orijinali kilise çan kulesi olup 1922’de Kütahya’nın kurtuluşu sonrasında kilise ile beraber belediyeye devredilmiştir.

Belediye kiliseyi elektrik üretimi için kullanmış, çan kulesinin de dört tarafına saat koyarak saat kulesi haline getirmiştir. Kütahya Saat Kulesi’nin yapımında kesme taş kullanılmıştır. Kare planlı olup, iki katlı bir mimariye sahiptir. 

Kütahya Kervansarayı

Şehrin girişinde çevreyolu üzerinde hediyelik eşya alımı ve çiniler için harika bir yer ancak bakım yok.

Ön taraftaki dükkanlar açık bol çeşit var ancak arka taraflarda dükkanlar bomboş duruyor. Kervansaraya su kanalı yapmışlar köprüler falan harika görünüyor ama girdiğiniz zaman albenisi olmayan bakımsız etrafı pis bir yer. Kervansarayın hemen yanında Çiniciler Çarşısı yer alıyor.

Kütahya ile ilgili videolar You Tube kanalımızda. Abone olmayı unutmayın lütfen

Kütahya ile ilgili diğer yazılarımız

Dumlupınar’da Gezilecek Yerler- “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir İleri….”

Aizanoi Antik Kenti

Domaniç’te Gezilecek Yerler- Osmanlı Göç Yolunu Biliyor musunuz?

Kütahya Gezimizi dış cephesi çok hoşumuza giden içini gezemediğimiz çinili bir köşk ile bitiriyoruz.