Dubrovnik ya da eski adıyla Ragusa Adriyatik’in ve Balkanlar turlarının vazgeçilmez şehirlerinden birisi. Hırvatistan ‘ın 1991 yılında Yugoslavya’ dan ayrılışı sırasında çıkan iç savaşta tarihi eserler önemli ölçüde zarar görmüş. UNESCO’nun başlattığı restorasyon çalışmalarıyla 2005 yılında şehir eski görünümünü büyük ölçüde kazanmış. Şehir surları ile çevrili Old Town (Eski Şehir) gezilecek yerlerin ilk sırasını alıyor. Dubrovnik diğer birçok şehre göre gezilmesi kolay. Çünkü birçok turistik nokta eski şehrin duvarları arasında yer alıyor.

Şehri turlamaya başlamadan önce giriş kapısı önünde bulunan parkın içindeki heykel önünde rehberimiz bize gezi hakkında bilgi verdi. Burası oldukça kalabalık oluyor. Çünkü tüm tur rehberlerinin buluşma noktası ve konuklarına bilgi verme noktası.

“Yazılarımızı okurken You tube kanalımıza abone olabilir ve Instagram hesabımızdan bizi takip edebilirsiniz”

Eski Şehir Surları (Ancient City Walls)

Surlar şehri denizden gelebilecek tehlikelere karşı 13. yy’da yapılmış. Surların yüksekliği 25 m olabildiği gibi 4-6 m arasında da değişiyor.

Eski şehre girmek için 4 kapı var. Pile, Ploce, Peskarija ve Ponta Kapıları. Günümüzde Pile ve Ploce kapıları kullanılıyor. Pile kapısı ana giriş, Ploce kapısı ise liman tarafındaki giriş ve tekne turlarının yapıldığı yer.

Pile Kapısından girdikten hemen sonra bilet gişesinden bilet alıp merdivenlerden duvarların üzerindeki yürüyüş yoluna çıkabilirsiniz. Şehir surlarını gezerken hava yağmurlu ise taşların kaygan olabilir. Dikkatli olun.

Eski şehrin etrafını saran yürüyüş yolunu tamamlamak yaklaşık 2 saatinizi alıyor. Bu yürüyüş yolunda yapabilecekleriniz, eski limanın oradan çıkış, yol üzerindeki kafelerde bir kahve molası, deniz kenarında serinlemek ya da aynı biletle Game of Thrones dizisinin çekimlerinin de yapıldığı St. John’s Fortress’e giriş. Tabi ki biz bunların hiç birini yapamıyor rehberin kırmızı şemsiyesini takip edip anlattıklarına kulak veriyoruz.

Pile Kapısı (Pile Gate)

Pile Kapısı 1537 yılında inşa edilmiş ve yüzyıllar boyunca Eski Şehir’in ana girişi olarak kullanılmış. Tüm turların giriş yaptığı, otobüslerin ve araçla gelenlerin park ettiği nokta burası. Buradan sonra yolumuz tabanvay olarak devam edecek. Kapını dış yüzeyinde kentin koruyucu azizini betimleyen heykeli görüyoruz.

Eskiden ahşap olan köprüsü kenti dışarıdan gelebilecek tehlikelerden korumak için akşamları kapatılıyormuş. Ancak sonraki dönemlerde kapının bu kısmı sökülmüş ve yerini taş köprüye bırakmış. Eski şehre girdik. Buradan  liman bölgesindeki Ploce kapısına kadar yürüdüğümüz cadde Stradun Caddesi.

Stradun Caddesi

İşte ana cadde burası. Bu caddeyi yürümek çok vakit almıyor. Ama ara sokaklara dalıp (ki şehri keşfetmenin en güzel yolu) çıktığınızda bu yolu birkaç kez gidip gelmiş oluyorsunuz. Pile Kapısı’ndan limana kadar uzanan caddenin resmi adı aslında ‌Placa imiş. Ancak yerel halktan hiç kimse bu adı kullanmayı tercih etmiyor. Hatta caddeden ‌Stradun adıyla bahseden gezginlere daha fazla yakınlık gösteriyorlar.

Stradun caddesi yaklaşık 300 m uzunluğunda ve ‘Star Wars: Bölüm VIII “The Last Jedi” sahnelerine ev sahipliği yapmış. Caddenin sonuna kadar gittiğimizde Çan Kulesini görüyoruz.

“Yazılarımızı okurken You tube kanalımıza abone olabilir ve Instagram hesabımızdan bizi takip edebilirsiniz”

Çan Kulesi (Bell Tower)

Stradun caddesinin sonundaki 31 m yüksekliğinde ki kule 1444 yılında inşa edilmiş. Kule 1667 yılında ki depremde hasar görmüş ve tıpkı Pisa Kulesi gibi eğilmeye başlamış. Kule 1928 yılında yıkılmış ve orijinaline uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Kulede çanı çalan figürler önce ahşaptan yapılmış, sonra bronz heykellerle değiştirilmiş. Halk bu heykellere Maro ve Baro adını vermiş. Maro ve Baro zamanla yeşile döndüğü için halk bu figürlere “zelenci” yani “yeşil adam” lakabını vermişler. Bu heykellerin asılları Rektör Sarayı’nda sergileniyor.

Orlando Sütunu

Çan Kulesi’ne yakın yerde Orlando Sütunu sizi karşılıyor. Elinde kılıç ile Luza Meydanı’nı bekleyen, Hırvatların özgürlüklerini temsil eden Şövalye Orlando’nun anısına 1418 yılında dikilmiş sütun. Efsaneye göre Orlando isimli şövalye, Orta Çağ’da ‌Dubrovnik’e gelmiş ve halkı istilacılara karşı korumalarına yardımcı olmuş. Sütunun üst kısmında halk duyuruları yapılırmış. Kamu cezaları da sütunun yakınında infaz edilirmiş. Sütununun bir diğer işlevi ise: Şövalyenin sağ kol dirseğinden eline kadar olan 51.2 cm lik  mesafe Dubrovnik lakatı veya dirseği diye adlandırılan uzunluk ölçü birimi olarak kullanılmış. 

St. Blaise Kilisesi

Orlando Sütun’unun hemen arkasında yer alan kilise 1715 yılında eski bir kilise alanının üzerine inşa edilmiştir. İlk defa depremde hasar gören kilise, 1706 yılında ki büyük yangında tamamen yıkıldı. Bir mucizeyle kurtarılan St. Blaise’in gümüş heykeli dışında her şey alevler içinde kayboldu. Dubrovnik tarihçilerine göre, St Blaise Venedik gemileri, 3 Şubat 971 tarihinde yiyecek ve su stoklama bahanesiyle Gruz’da ve Lokrum Adası’nın önünde demirlediğinde Dubrovnik halkını kurtardı. Kilise geniş merdivenlere ve terasa sahiptir. Burada isterseniz oturabilir ve çevreyi seyredebilirsiniz. Kilisenin iç kısmında, bazıları hasarlı kiliseden kurtarılan çeşitli sanat eserleri sergilenmektedir.

Franciscan Manastırı

Manastır 1360 yılında Mihoje Brajkov tarafından surların dışına inşa edilmiş. Günümüzde Pile Kapısı yakınında bulunan manastırın içerisinde bulunduğu dini komplekste kilise, Dünyanın en eski üçüncü eczanesi (1317 yılından beri hizmet vermekte) ve kütüphane bulunuyor. Manastırın hemen yanından isterseniz surlara çıkmak için merdivenler bulunuyor.

Manastır içerisinde yer alan Dünyanın en eski üçüncü eczanesinin müzesine giriyoruz. Müzenin özellikle eczane bölümünde maalesef fotoğraf çekmek yasak. Müze eczanede; ilaç imalatı için havanlar, kavanozlar, teraziler sergileniyor.

Fransiscan Manastırı’ndan ayrılmadan size bir efsaneden bahsedelim. Manastırın duvarlarında hayvan kafatası şeklinde heykel daha doğrusu çıkıntılar göreceksiniz. Bunlara “maskeron” denilmekte ve yapılış amacı suyun oluklar halinde dışarı atılması. Günümüzde bu oluklardan hiç su akmıyor.

Peki efsane olan ne? Maskeron’un üzerinde durup tshirt’ünüzü duvara dönük çıkarırsanız, zıplarsanız, dengenizi korursanız bütün seneniz şanslı geçermiş. Yani yapılacak iş “Maskeron Stand”. Ancak kafa yerden yaklaşık yarım metre yükseklikte duruyor ve sadece 15 santimetre dışarı çıkıyor. Üst yüzeyi de mermer gibi parlamış.  Üstündeki duvar, bin elin dokunmasından dolayı gözle görülür şekilde yağlı. Yine de Denemek isteyenler sıraya girmek zorunda . Turistlerin ilgisini çekiyor ve kalabalık oluyor.

Rektör Sarayı

Stradun caddesinin güneyinde yer alan 15.yy’da inşa edilmiş bu görkemli bina eskiden Rektör yani şehri yönetenlerin sarayı olarak kullanılmış. O dönemde ki en büyük yetkili olan ve şehri yöneten Rektör, her ay değişirmiş. Görevde bulunduğu dönemde sarayda kalır ve etki altında kalmamak için görev süresince ailesi ile kesinlikle görüşmezmiş. Günümüzde Kültürel Tarih Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Rektör Sarayı Ziyaret Saatleri: Yaz Sezonu (22 Mart – 02 Kasım): Her gün 09.00-18.00/ Kış Sezonu (3 Kasım-21 Mart): Her gün 09.00 – 16.00/ 25 Aralık, 01 Ocak, 03 Şubat: Kapalı. Giriş ücretli.

St. Mary Assumption Katedrali

Meryem Ana’nın Göğe Kabulü Katedrali, şehrin doğu tarafında, Rektör Sarayı ve Eski Liman’ın yakınında yer almaktadır. Şehrin tüm binalarının ünlü olduğu aynı beyaz taştan inşa edilen katedral, yükselen siyah kubbesiyle en kolay şekilde ayırt edilir. Her gün 08.00 – 19.00 saatleri arasında açıktır. Giriş ücretsizdir.

Gundulic Meydanı (Gunduli’s Square)

Rektör Sarayının karşısındaki sokaktan gelirseniz Gundulic Meydanına ulaşırsınız. Meydan adını heykeli bulunan Dubrovnikli şair Ivan Gundulic’ten almış. Dubrovnik’in tanınmış 18. yy şairi Ivan Gundulic’in anıtı Ivan Rendic tarafından yapılmış. Anıtın kaidesinde Gundulic’in ünlü şiiri Osmandan sahneleri betimleyen bronz kabartmalar bulunmaktadır .

Yazımızın başında Eski Şehir surlarının üzerinde yaklaşık 2 saatinizi ayırarak adaların ve Adriyatik’in eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz demiştik. Ama bu aktivite için bizim gibi vaktiniz yoksa başka bir alternatifiniz bulunmakta. Dubrovnik Cable Car yani teleferik ile Srd Tepesi’nin zirvesine doğru keyifli bir yolculuk yapabilir ve eşsiz manzaraları seyretme fırsatı bulabiliriz.

“Yazılarımızı okurken You tube kanalımıza abone olabilir ve Instagram hesabımızdan bizi takip edebilirsiniz”

Dubrovnik teleferik (Dubrovnik Cable Car)

Dubrovnik Cable Car kullanarak Mount Srd’a çıkıp tepeden şehri izleyeceğiz. Eski Şehrin kuzeyinde bir iki cadde ilerideki istasyondan teleferiğe bineceğiz dedik de teleferiğe ulaşım Boskoviceva Sokağına girip yüzlerce merdiven çıkmayı gerektiriyor. Ne yapalım buna katlanacağız artık.

Eski Şehirden bindiğimiz teleferik ile 1352 m yüksekliğindeki Srd Dağının tepesine 4 dakikada çıkıyoruz.

Çıkarken muhteşem manzaralar izliyoruz.

Old Town ve Lokrum Adası’nı en güzel yer teraslardan oluyor.

En son tepe noktasına geldiğinizde yapabilecekleriniz: Restoranda vakit geçirebilirsiniz. Adriyatik Denizindeki adaları ve Dubrovnik’in panoramik manzaralarını dürbün teleskopu ile izleyebilirsiniz. ‌Fort Imperial’in içerisindeki sergi salonunu ziyaret edebilirsiniz. Hediyelik eşya dükkanından kendiniz ve arkadaşlarınız için seçim yapabilirsiniz. Müzede gezebilirsiniz. İki panoramik terastan fotoğraflar çekebilirsiniz. Tercih sizin.

Rüzgarlı havalarda teleferik çalışmıyor. Açık bir günde ise 60 km’ye kadar görebilirsiniz. Teleferik için bilet alırken ödemeler Hırvat kuna’sı ya da kredi kartı ile oluyor. Başka para birimini kabul etmiyorlar. Fiyatlara gelince aslında biraz pahalı ama gördüğünüz manzaralar karşısında buna değdi diyorsunuz. Biz öyle dedik. Siz eğer teleferiğe binmeyip, taksi tutup tepeye çıkarım derseniz gidiş dönüş taksi ücreti teleferikten çok daha pahalıya geliyor. Teleferikte kuyruk varsa bile biraz bekleyin. Hem çabuk sıra geliyor, hem de böyle manzaralı bir deneyimi yaşamış oluyorsunuz.

Teleferikle tekrar Eski Şehre geri döndük ve şehri keşfetmenin en iyi yolu olan ara sokaklarda kaybolmaya gittik.

Tabi ki olmazsa olmaz alışveriş dükkanlarını dolaşıyoruz.

Dubrovnik’e tüm güzellikleri ile veda ediyoruz.