İtalya’ya geldiniz mi Venedik’e uğramadan olmaz. Venedik gezilmezse İtalya’ya gelmişsiniz sayılmaz. Her gezginin İtalya listesinde mutlaka Venedik vardır ya da olmalı. Bu bizim düşüncemiz. Adalar üzerinde kurulu, köprülerle birbirine bağlı, kanallarda gondollarla dolaşılan, UNESCO Dünya Miras listesinde yer alan, doğal güzelliği, mimarisi ve sanat eserleri ile ünlü Venedik’teyiz.

Venedik ismi, MÖ 10. yy’da burada yaşayan Veneti halkından gelmektedir. Venedik  “Adriyatiğin Kraliçesi”, “Maskelerin Şehri”, “Kanallar Şehri”, “Köprülerin Şehri”, “Yüzen Şehir”, “Sular Şehri”, ve “Avrupa’nın en romantik şehri” olarak tanımlanmıştır.

Venedik’te gezilecek ve görülecek o kadar çok yer var ki öyle geldim 1-2 gün içerisinde gezerim diye düşünmeyin. En az 4 gün burada kalmanız gerekir. Haydi gezmeye Venedik’in kalbi San Marco Meydanı ile başlayalım……….

San Marco Meydanı

Venedik’te günümüzde sosyal hayatın en canlı olduğu noktaların başında gelir ve tabi ki Venedik’in kalbi olarak nitelendirilir. Fransız Yazar Alfred de Musset “Avrupa’nin Salonu”, Napolyon ise Avrupa’nın en güzel resim odası” ifadesini kullanmıştır. Turistler, gezginler ve güvercinler tarafından en çok ziyaret edilen yerdir. Geçmişi 9. yy’a dayanmaktadır. O zamanlar San Marco Bazilikası önünde küçük bir alan olan meydan bugün kalabalığın ve yoğunluğun en fazla olduğu yerdir.

San Marco Bazilikası, Campanile de San Marco, Torre dell’Orologion ve Dükler Sarayı önemli simgeler bulunan meydan, turistler için yaşı ne olursa olsun her zaman eğlence yeridir. İşte meydanda zaman zaman biriken sularda oynayan ablam Nesli ve küçük bir gezgin.

Meydanda sokak müziği yapanları seyredebilir, hediyelik eşya satan dükkanları gezebilirsiniz. Ancak hediyelikler için ara sokaklardaki dükkanları ya da gezgin satıcıları tercih edin. Fiyatlar oldukça fark gösteriyor.

Meydan her zaman kalabalık. Çünkü hem tur şirketlerinin toplanma merkezi hem de çevre adalara gidip gelen vaporettoların biniş noktası. Bazen kalabalıktan yürüyemez bile olabilirsiniz. Yine de burası çok eğlenceli.

San Marco Bazilikası

San Marco Meydanında bulunan ve kubbesinde ki yaldızlı Bizans mozaikleri nedeniyle “Altınların Kilisesi” olarak anılan San Marco Bazilikasının tarihi 9.yy’a kadar uzanır. Mozaiklerinin yanı sıra bazilikada 500’den fazla sütun vardır ve sütunlar 6. ve 11. yy’lar arasında yapılmıştır.

Bazilikanın yapılış süreci ile ilgili pek çok efsane anlatılmaktadır. Birincisi Venedikli tüccarlar İskenderiye’de gömülü olan Aziz Marko’nun kalıntılarını çalarak bugünkü bazilikanın bulunduğu yerde korumuşlar. Korurken de Müslüman muhafızları atlatabilmek için kalıntıları domuz fıçılarının altına saklamışlar. Bu efsaneyi de canlandıran bir fresk de bugün San Marko Bazilikası’nın girişinde bulunmaktadır.

Bir başka efsane ise, deniz yolu ile kaçırılan kalıntılar ve beraberindeki pek çok değerli eşya fırtına neden ile denizin dibini boylayacakken, Aziz Marko’nun hayaleti kaptana görünmüş ve yelkenleri indirmesi gerektiğini söylemiş. Bu sayede geminin fırtınadan kurtulduğu ve tüccarların sağ salim varmalarına bu mucizeye borçlu oldukları inanılmaktadır.

Efsanelerin yanı sıra bazilikayı önemli yapan diğer önemli şey ise hazinelerdir. Haçlı ordusunu Konstantinopolis yani İstanbul’u yağmalarken getirdikleri Dört Bronz At, bazilikanın ön cephe balkon girişini süslemekte. Tabii ki replikalarıyla…Asılları San Marco Müzesi’ne taşınmış.

Bazilika’nın ziyaret saatleri: her gün saat 09.30-17.00, giriş ücretsiz. Bazilika’ya girmek için omuzlarınızı örten ve diz boyu  olan  giysiler giymenizi öneririz, aksi takdirde içeri girmenize izin verilmeyebilir. Ayrıca Bazilika’ya büyük sırt çantaları ve valizlerle de giremezsiniz.  

Dükler Sarayı (Palazzo Ducale)

Denizde gelirken belki de ilk göze çarpan yapıdır. Dükler Sarayı Venedik Cumhuriyeti’nin yönetim merkezi olarak 9. yy’da inşa edilmiş. Ruskin’in “Dünyanın merkezindeki yapı” dediği sarayda Cumhuriyetin görkemini ve üstünlüğünü vurgulaması amaçlanmıştır. Şehrin düklerinin sarayın Devler Merdiveni’nde taç giyme törenleri yapıldığı için adı Dükler Sarayı olarak kalmış. Günümüzde müze olarak hizmet veriyor.

Murano ve Burano Adalarından gelirken ………….

İçini gezemediğimiz Sarayın dış cephesi taş sütunların üzerine oturtulmış pembe Verona mermerinden yapılmış. Karşıdan bakıldığında dantel gibi işlenmiş havasını veriyor.

Dükler Sarayını eğer vaktiniz varsa  Dükler Turu veya Sırlara Yolculuk isimleriyle anılan rehberli turlarla gezebilirsiniz. Yaklaşık 75 dakikalık tur esnasında düklerin odalarını, engizisyona ayrılan bölümleri, toplantı salonlarını görebilirsiniz. Kendiniz gezmek isterseniz biletinizi internetten alabilirsiniz. Sarayın ziyaret saatleri: 1 Nisan-31 Ekim: Saat 08:30-21:00/1 Kasım-31 Mart: Saat 08:30-19:00 Giriş ücretli.

Monumento a Vittorio Emanuele II

Venedik San Marco meydanında Dükler Sarayını geçince vaperettodan inince hemen sahilde gördüğümüz anıt. İtalya Krallığı’nın ilk kralını onurlandırmak için 1887 yılında yapılmış. İtalyan kralın Venedik’e girişini temsil ediyor. Anıt, kralın at üstünde heykeli ve aşağıda Venedik’in simgesi aslan figürleri ile savaş gösterilmiş.

Büyük Kanal (Canal Grande)

Venedik’in tarihi bölgesinin ortasından bir S harfi çizerek ilerleyen Büyük Kanal, üzerinde yoğun bir su trafiğini, çevresinde ise birbirinden güzel pek çok tarihi yapıyı barındırıyor. Şehrin ana caddesi pardon ana su yolu………… Katedral, müze, saray gezileri tamam ama su üzerinde seyahat etmenin verdiği huzur bir başka. Venedik’e gelip gondolla gezmek inanın çok rahatlatıcı.

Saint Mark Basin ile Santa Lucia Tren Garı arasında uzanan su hattı yaklaşık 4 km uzunluğa, yaklaşık 5 m derinliğe ve ortalama 90 m genişliğe sahip. Yoğun trafiği engellememesi için kanal üzerine uzun süre köprü inşa edilmemiş. 16. yy’da Ponte di Rialto inşa ettirilmiş. Şu anda üzerinde ki köprüler: Rialto Köprüsü, Yalınayak Köprüsü, Accademia Köprüsü, Constitution Köprüsü, Liberty Köprüsü

Rialto köprüsünden Büyük Kanalın görünüşü

Kanalda genelde deniz otobüsleri ve deniz taksileri tarafından ulaşım sağlanır. Özel bir su taksisi kiralayabilir, bir tur teknesine binebilir veya su otobüslerinden birine atlayabilirsiniz.

Ya da bizim yaptığımız gibi pek çok turist gondollar ile gezer ve gondolcunun söylediği şarkıyı dinlersiniz. Gondollar maksimum 6 kişiliktir. Kalabalık binince kişi başı ücret azalıyor. Tabi ki isterseniz tek veya çiftler halinde binebilirsiniz. Arkadaşlarla binince çok keyifli oluyor.

Rialto Köprüsü (Rialto Bridge)

Büyük Kanal üzerinde ki geçiş yollarının en eskisi Rialto Köprüsü‘dür. Köprü yapımı için 16. yy’da düzenlenen yarışmayı kazanan Antonio de Ponte’nin imzasını taşıyor. San Polo ile San Marco’yu birbirine bağlayan köprünün inşa süreci 1181’e kadar uzanıyor.  Taş köprü yaklaşık 23 m genişliğinde, 29 m uzunluğunda ve kanaldan 7 m yüksekliktedir.   

Köprünün üç yürüyüş yolu vardır: İkisi dış korkuluklar boyunca ve turistleri cezbedecek şekilde hediyelikler satan dükkanlarla dolu. Köprü en güzel kanal fotoğraflarının çekildiği yerdir.   

Campanile di San Marco (Aziz Mark’ın Çan Kulesi)

San Marco Bazilikası’nın çan kulesidir. Kule yaklaşık 99 m yükseklikte, gövdesi düz tuğla sütünlu ve kare tabanlıdır. Kule piramit tepe şeklinde sonlanır. Tepesinde de baş melek Gabriel (Cebrail)  durur. 

Çan kulesi 9. yy’da inşa edilmiş 1902 yılında tamamen çökse de 1912’de aslına uygun olarak yenilenmiş. Üzerinde farklı amaçlara hizmet eden 5 çanın bulunduğu kulede Marangona en büyüğüdür ve günün başlangıç ve bitişinde günde iki kez çalarken, Trottiera meclis üyelerinin toplanmasında, Mezza Terza senatonun toplanacağı zaman, Nona öğle vakitlerinde, Malefizio en küçük olup infazlarda çalarmış, Orijinal kule, denizciler için bir deniz feneri olarak da kullanılmış.

Zamanınız varsa kulenin seyir bölümüne çıkıp şehrin manzarasını seyredebilirsiniz. Kuleye çıkış saatleri: Nisan-Ekim: Her gün 08.30- 21.00/Kasım-Mart: her gün 09.30 -17.30 arası 1-15 Nisan her gün 09:00-17:00. Giriş ücretli.  

Ponte dei Sospiri (Ahlar Köprüsü)

İşte karşımızda bembeyaz görüntüsü ile “ahlar köprüsü” ya da “iç çekme” köprüsü. Şimdi aklınıza romantik ya da iyimser düşüncelerle aşıkların birbirlerine karşı olan duygularını düşünebilirsiniz. Ama durum sandığınız gibi değil. Haydi asırlar öncesine geri dönelim.

Köprü, 17.yy’da  Rio di Palazzo’dan geçen ve Serenissima’nın iki ikonik binasını Palazzo Ducale ve Yeni Hapishaneleri birleştiriyor. Köprüye çıktığınızda iki bina arasındaki birkaç metrede San Giorgio adasını ve lagünü görebilirsiniz. Bu kapalı, iki ayrı koridordan oluşan, kısa mesafeli yürüyüş yolunda duvarlarının her iki tarafında bulunan parmaklıklı küçük pencerelerden mahkumlar son kez dış dünyayı görmekte özgürlüklerine ah çekerek veda edip çaresizliklerini kabul ettikleri yerdir.

Köprünün ismini ise 19. yüzyılda Lord Byron tarafından verilmiş. Günümüzde köprü için halk tarafından benimsenmiş bir inanış var. Bu inanışa göre eğer bir çift gün batımında köprünün altında öpüşürse aşkları ölümsüz oluyormuş. Ne diyelim çiftlerin işi de zor. Aşklarının ölümsüz olması için ya köprüye anahtar bağla denize at (Köln’de köprünün demirleri bağlanan anahtarlardan görünmüyordu), ya da köprünün altında öpüş. Saygı ve sevgi siz neredesiniz………..

Torre dell Orologio (Saat Kulesi)

Saat Kulesi Piazza San Marco Merceria girişindedir. Kule ve her iki yanında alt yapılardan oluşur. Kule ve saat 15. yy’dan kalmadır, ancak saatin mekanizması daha sonra değiştirilmiştir.

Kulenin tepesindeki terasta zile saati vuran iki büyük bronz figür vardır.  Zamanın geçişini göstermek için biri yaşlı, diğeri gençtir. Zil orjinaldir. Hemen altta altın yıldızlarla mavi bir arka planın önünde kanatlı Aziz Mark Aslanı vardır. Bir kat aşağıda ise yaldızlı dövülmüş bakırdan Bakire ve çocuk  heykellerinin oturduğu yarım daire şeklinde bir bölüm var. Her iki tarafta zamanı gösteren iki büyük mavi panel vardır: soldaki saat Romen rakamları ve dakikalarla (5 dakikalık aralıklarla) sağdaki saat Arap rakamlarıyla  yılda iki kez (6 Ocak ve Yükseliş Günü) trompetli bir melek tarafından yönetilen üç bilge adam kapılardan birinden çıkar. Diğer kapıdan kaybolurken, Meryem Ana ve çocuğa selam vererek galeride dolaşırlar.

Kulenin  saati ise Roma rakamlarıyla oyulmuş mermer çemberin içinde mavi ve altın renkli ve günün 24 saatine bölünmüştür.  Güneşin resmini taşıyan altın bir işaretçi çemberin etrafında hareket eder ve günün saatini gösterir. Mermer çemberin içinde, güneşin burçtaki konumunu göstermek için işaretçiden biraz daha yavaş dönen altın renkli burçlar (1490’lardan kalmadır orijinal).  Saat yüzünün ortasında ay bulunur ve evreleri gösterilir.

Ziyaret Saatleri: Pazartesi-Perşembe 11.00-12.00, Diğer Günler 14.00-15.00. Giriş ücretli

Campiello Remer

On dokuzuncu yüzyıl binalarının arasına sıkışmış tipik Venedik köşesi. Dışarıdan bir restoran olduğunu fark etmek kolay değil. Bizim de gondol gezisi sırasında tesadüfen gördüğümüz ve resmini çektiğimiz bu restoran Venedik’in merkezinde aperatif yemek için güzel bir yer. Ancak bilinmezse fark edilmesi bile zor. Bir zamanlar gondollar için kürek çeken aile işletmesi olan Campiello’nun ortasında tipik bir Venedik kuyusu ve Gotik sundurmaya çıkan zarif bir merdiven bulunmakta. İskelede, tavernanın önünde oturmayı, Rialto Köprüsü ve Canal Grande’nin nefes kesici manzarasını seyretmek isteyenlere…..

Venedikte sokak araları pardon kanal aralarında ki gezimizde tipik günlük yaşamdan kareler görmek güzeldi. Asılan çamaşırlar, kullanılan malzeme, ve evlerin önünde park etmiş kayıklar ve köprüden seyreden insanlar.

Venedik gezimizi neredeyse tamamladık. Bu kısa süre içerisinde Murano ve Burano Adalarına da gitmeyi ihmal etmedik. Cam ve dantelin dünyası olan bu iki ada gerçekten görülmeye değer.

Ayrılmadan önce tabi ki Venedik’in dar sokaklarında gezmeyi ve hediyelikler almayı da ihmal etmedik.. Ne demişler alışverişsiz olmaaaaz.

Venedik’te gezmek çok eğlenceli ve çok güzeldi. Buraya tekrar geleceğimize karar verdik ve rota listemize ekledik.