Costa Magica Cruise gemisi ile yaptığımız Kanarya Adaları turumuzda bugün 2. gün ve biz Marsilya (Marseille) limanına yaklaşıyoruz. Tarihte denizcilerin kurduğu Marsilya şehri, zamanla eski liman denilen Vieux Port etrafında genişleyerek bugünkü halini almıştır. Marsilya, Fransa’da ve Akdeniz’de birinci, Avrupa genelinde dördüncü liman olarak gösterilmektedir.
Otobüsümüzle ilk olarak Marsilya’ya yaklaşık 40 dakika mesafede ki tarihi ve kültürel bir şehir olan ve modern resmin babası kabul edilen Paul Cezanne‘ın doğduğu yer Aix en Provence ‘ye gidiyoruz.
Aix en Provence
Şehre girerken rehberimiz bu şehrin adının okunuşu “eksanprovans” olduğunu söylüyor. Denize kıyısı olmayan bu şehir 4 üniversitesi, 200’ün üzerinde çeşmesi ve 300 den fazla aile çay bahçesiyle Fransız kültürünü yansıtmaktadır. Modern resmin babası kabul edilen Paul Cezanne‘ın doğduğu şehirdeyiz.
Şehir turumuza, ünlü La Rotonde Çeşmesi ile başlıyoruz. 32 m çapında ve 12 m yüksekliğindeki bu çeşme aynı ismi taşıyan La Rotonde Meydanı’na 1860 yılında inşa edilmiş. Yunusların sırtlarında on iki aslan, kuğu ve meleklerin bronz heykelleri ile çevrilidir. Çeşmenin tepesinde, Adalet, Tarım ve Güzel Sanatlar’ı gösteren üç kadın figürü heykeli bulunmaktadır. Bu nedenle üç güzeller çeşmesi denilmektedir.
François Villon Meydanı
La Rotonde çeşmesinin tam arkasında kalan bu meydan yeni şehrin merkezlerinden biri sayılabilir
Yazımızın başında bu şehrin modern resmin babası kabul edilen Paul Cezanne‘ın doğduğu yer demiştik. Meydan da ressamın heykeli ile karşılaşıyoruz. 1839 yılında doğan Cezanne bu şehirde hukuk eğitimi alırken resim dersleri de almıştır ve bu sanatı öğrenmek için Paris’e, çocukluk arkadaşı Emile Zola’nın yanına gitmiştir. İsviçre Akademisi’nde ve Louvre’da çalışmıştır. Modern sanatın gelişmesine yaptığı katkılar ve etkisi nedeniyle çoğu zaman modern sanatın babası olarak anılmıştır. Cezanne, 1906’da fırtına esnasında dışarıda resim yaparken rahatsızlanmış, bir hafta sonra zatürreden ölmüştür.
Yolumuza Aix Katedrali ya da Fransızca deyimiyle St.Saviours Katedraline gitmek için şehrin daracık ara sokaklarından ve tarihi dokusunu yansıtan binalarının arasında geçerek devam ediyoruz.
Aix Katedrali (St.Saviours Katedrali)
1. yüzyıldan kalma bir Roma forumu üzerine inşa edilmiş Roma Katolik Kilisesidir. Katedralin içinde duvardaki org dikkat çekicidir. Katedral içerisinde 6. yüzyıldan kalan girişte hemen sağda sekizgen konumda bir vaftizhane bulunur. Sütunların bir roma tapınağından alındığı tahmin edilmektedir.
Hotel de Ville Meydanı
Eski Şehir’in merkezine geldik. Bu meydanın asıl adı “Mairie” dir, Belediye binası olduğu için “Hotel de ville” meydanı olarak bilinir.Fransa’da belediye binalarına “şehir evi” anlamına gelen “hotel de ville” ya da “miare” deniyor. Meydanda önemli binalar bulunmaktadır.
Belediye binası İtalyan tarzı ön cephesi, kapı yanında bulunan sütunları ve balkon çıkıntısı dikkat çeker.
Saat kulesi (Tour de I’Horloge) 16 yy dan kalan anıtın saati çok ilginçtir. 1661 yılından beri astronomi saati olarak hizmet vermektedir. Kulenin en tepesindeki çan ilgi çekicidir.
Eski Tahıl Pazarıdır (L’Ancienne Halle aux Grains) Belediye binasının sağ köşesinde bulunan binanın kuzeye bakan cephesinde çatıya yakın bölümünde dikkat çekici bir alınlık vardır. Bu alınlıkta tarımsal refahın iki simgesi Rhone ve Durance nehirlerinin bereketi iki insan figürü ile anlatılmış. Özellikle heykellerden birisinin ayağının alınlıktan aşağıya sarkıtılması dikkat çekici. Alınlık, heykeltıraş Jean-Pancrace Chastel tarafından yapılmış.
Place d’Albertas (Albertas Meydanı)
Albertas Meydanı Aix-en Provence şehrinin simgesel meydanlarından birisidir. 18. yüzyılda Albertas şehrin önde gelen ailelerinden biriydi. 1724’te Henri Rainaud d’Albertas, Laurent Vallon’a özel konağının cephesini ve girişini tasarlaması için talimat verdi. Açık bir görünüm yaratmak için karşıdaki evleri satın aldı. Aslında meydan harap olmuş bir görüntü vermekte. Dört farklı malikane ile çevrili meydanın merkezindeki çeşme 1862 yılında inşa edilmiştir.
Notre-Dame de la Garde Katedrali
Aix en Provence’den Marsilya’ya geri dönüyoruz ve Notre-Dame de la Garde Ketedrali’ne gidiyoruz. Şehrin en tanınmış hatta sembolü haline gelmiş Katolik Bazilikasıdır. Bazilikanın ismi “Koruyucu Meryem Anamız” anlamına geliyor.
Marsilya’da eski limanının güney tarafında inşa edilmiştir. Kelimenin tam anlamı ile “İyi Anne” olarak tanımlanır ve denizcilere, balıkçılara ve tüm Marsilya’lılara göz kulak olduğuna inanılır. Bazilikanın kurulacağı kayalık 162 m yüksekliğinde ki kireçtaşı zirvesidir. Yüksekliği ve sahile olan yakınlığı nedeniyle tepe, önemli bir kale ve gözetleme noktası olmasının yanı sıra yelkencilik için bir dönüm noktası haline geldi.
Bazilikanın inşaatı 1852’de başlamış ve 21 yıl sürmüş. Bazilika, kayaya oyulmuş alt kilise, mahzen ve mozaiklerle süslenmiş bir üst kiliseden oluşmaktadır. Tepesinde kare çan kulesi ve altın varak ile yaldızlı bakırdan Meryem Ana ve çocuk heykeli bulunur.
Çan kulesi 41 m yükseklikte, kare şeklinde, bir pencere ve küçük bir balkona sahip beş kemerden oluşuyor. Çan kulesi, her iki yanında kentin kollarını taşıyan taş korkuluk ve her köşesinde bir melek ile çevrili kare terasla örtülmüştür. Meryem Ana’nın anıtsal heykeli 11.20 m dir.
Yukarı Kilisenin içine girdik. Tepede mozaiklerle bezenmiş üç kubbe bulunur. Her kubbe için çiçeklerin renkleri farklıdır: güneydoğu için beyaz, ortası için mavi ve kuzeybatı kubbesi için kırmızı. Güney doğu kubbesi mozaiklerinin belki de en önemlisi Nuh’un gemisi mozaiğidir. Ayrıca Yukarı Kilisede gümüş bakire heykeli de ilgi çekicidir.
Katedralden çıktıktan sonra tepedeki manzara görülmeye değer. Şehri kuş bakışı olarak görüyorsunuz. Manzara şahane. Biraz çıkarken yorulduk ama bu manzara her şeye değdi doğrusu. Her zaman rüzgar alan bir yer olduğunu unutmayın.
Katedral her gün 07.00-18.15 saatleri arasında açıktır. Limandan yürüme 20 dakikalık mesafede. Bölgeye ulaşanların 1 km’lik dik bir yokuştan çıkması gerekir. Kilisenin yanına ulaştıktan sonra 60-70 basamaklı merdivenlerden de çıkmak gerekiyor. Otobüsle ya da turist treni ile gelebilirsiniz. Eğer araba ile geliyorsanız otoparkların 17.30 da kapandığına dikkat edin. Otoparkta arabadan indikten sonra merdivenlere kadar gitmeniz gereken uzunca bir yol var. Funikuler 1967 senesine kadar çalışmış.
Katedralden sonra Longchamps Parkı ve Longchamps Çeşmesini görmeye gidiyoruz.
Longchamps Parkı
Şehir merkezindeki çok nadir bulunan yeşil alanlardan birisi Longchamps Parkı. Marsilya halkı buraya bir mola verip huzur aramaya gelirken, turistler bu ihtişamlı yerde Marsilya tarihinin tüm güzelliğini yansıtan örnekleri buluyor. Parka gelirken nereden girdiğiniz çok önemli. Boulevard Longchamp‘tan mı yoksa Boulevard du jardin zoologique‘den mi??? İlk ziyaret edeceklere, Boulevard Longchamp‘ın girişi tavsiye edilir. Bizde tavsiyeye uyduk. Çünkü ünlü Palais Longchamp bu girişe bakmaktadır.
Palais Longchamp (Longchamp Sarayı)
Longchamp Sarayı (Su Sarayı) görkemli heykelleri ve çeşmesi ile parkın Boulevard Longchamp‘ın girişine bakmaktadır. Saray olarak anılsa da aslında bir anıttır. Longchamp Saray’nın orta kısmını oluşturan Chateau d’Eau (Su Sarayı) 1849’da Durance Nehri‘nin suyunu Marsilya’ya getirmek için yaptırılan Marsilya Kanalı’nın bitiş noktasında kanalın açılışını kutlamak amacıyla inşa ettirilmiştir. Anıtın zirvesinde Durance Nehri’ni ve verimliliği sembolize eden Yunan Tanrıçası Demeter ve üç kadından oluşan heykeller yer alır. Demeter elinde üzüm ve buğday başakları tutar. Boğa heykelleri ise Durance Nehri’ne gem vurulmasını simgeler. Kadın heykellerin arkasında, anıtın merkezi yapısı içinde, oyulmuş sarkıtlar ve nimflerle süslenmiş insan yapımı taş bir mağara var. Üç kadın heykelinin altından ve boğalardan gelen su, ikincil bir havzaya ve ardından yapay bir gölete akar. Su, göletten şelaleye benzer bir yapıda çıktığı yeraltı borularına ve yanına dizilmiş on iki süslü bronz fıskiyeden ikinci, daha büyük bir gölete akar.
Longchamp Sarayından sonra Eski Limana doğru hareket ediyoruz.
Eski Liman (Vieux Port)
Şehrin merkezinde yer alan hatta merkezini oluşturan Eski Liman gerçekten çok hareketli bir yer. Marsilyalılar bu bölgeye “Eski Liman” anlamına gelen Vieux Port adını vermişler. Burası sadece Marsilya’nın değil, tüm Fransa’nın en eski limanıdır.
Eski Limanın bu kadar önemli bir yer olmasının diğer sebepleri ise: insan çeşitliliğinin en zengin olduğu, en kozmopolit bölgesidir.
If Adası‘na, Calanques‘e ve L’Estaque‘a giden tekneler buradan kalkar, M1 metro durağı, bir çok belediye otobüsü hattı, hop on-hop off otobüsler ile tur trenlerinin hem uğrak hem de başlangıç noktasıdır. Yani kısacası Marsilya’ya gelenlerin mutlaka uğrayacakları bir konumdadır.
Gare de Saint Charles (Saint Charles Tren Garı)
Şimdi şöyle diyebilirsiniz. Tren Garının ne özelliği varda görülecek yerler listesinde yer alıyor. Bazı tren garları önemlidir ve mutlaka görülmesi gerekir. Örneğin İspanya-Madrid’deki Atocha Tren İstasyonu da görülecek yerler arasında ilk sıralarda yer alır. Çünkü içerisinde botanik bahçesi var hem de 7000 den fazla bitkiye sahip. Neyse şimdi Marsilya tren istasyonuna dönelim ve hemen garın merdivenlerine bir göz atalım. Saint Charles tren garı Fransa’nın Afrika ve Orta Doğu kolonilerini sembolize eden ihtişamlı merdivenleri ile ünlenmiştir.
Şehrin ana garı olan Gare de Saint Charles Paris’ten, Lyon’dan, Aix En Provance’tan gelen hızlı ve normal trenlerin son durağı olup iki hatlı Marsilya Metrosu’nun da kesiştiği tek yerdir. Garın arkasında Marsilya’nın şehirlerarası otobüs terminali vardır. Garın sonradan ilave edilen 104 basamaklı görkemli merdivenlerinin alt kısmında, bir tarafı Afrika kıtasını diğer tarafı ise Ortadoğu’yu sembolize eden heykellerle süslenmiştir.
Yorum Bulunamadı