Afyonkarahisar ya da kısaca Afyon denilince aklınıza neler geliyor? Bilindiği gibi Afyon 2005 yılından sonra adına karahisar eklenerek Afyonkarahisar olmuştur. O nedenle çoğumuz hala kısaca Afyon deme alışkanlığındayız. Neyse sorumuza geri dönelim. Evet aklınıza gelenler; Biz size yardımcı olalım:

– Afyon’da termal keyfi başkadır – Kaymak ve lokumlarından alınmalı – Afyon’dan geçerken sucuk ekmek yemeden olmaz – Vişneleri çok meşhur, o zaman vişneli ekmek kadayıfının tadına bakmalı – Mermerleri dünyaca ünlü – Afyon tarihin beşiğinde – Kocatepe Anıtı mutlaka görülmeli – Haşhaşlı gözleme mutlaka yenmeli  ……………..Veeeee daha neler neler

Burada akla belki de hemen gelmeyen, biraz hafızanızı yokladığınızda hatırladığınız ya da tarihe, arkeolojiye meraklı olanların ilk önce söyledikleri ve bizce de mutlaka yapılması gereken, gezilmesi gerekenlere ilavelerimiz;

Ata’mızın bağımsızlık için yola çıktığı Şuhut’tan başlayıp Kocatepe’de Yunanlıları bozguna uğrattığı Zafer Yolu’ndan yürümek, Frigya Vadisi’nin Afyon sınırları içinde kalan bölümünü gezmek. Biz her ikisini de yaptığımız için mutluyuz. Zafer Yolu yazımızı ve Frigya Vadisi Afyon rotasını oluşturan Seydiler, Ayazini Metropolisi, Göynüş Vadisi, Döger Kasabası, Emre Gölü yazılarımızı buradan okuyabilirsiniz.

Afyonkarahisar aslında doğal bir kavşakta bulunmakta. Bu kavşakta Ankara’dan yola çıktığınızda İzmir, İstanbul, Kütahya, Antalya yolcuları, turistler, gezginler özellikle sucuk-ekmek ile kahvaltı yapmayı, üzerine de kaymaklı ekmek kadayıfı yemeyi gelenek haline getirmişlerdir. Tabi ki yol kenarında kurulmuş lokum dükkanlarından kendileri ve tanıdıkları için hediyelik lokum almayı da ihmal etmezler (Bu arada manda kaymaklı lokumlar bir harika, denemeyenlere duyurulur). Özellikle lokumcuların ellerinde makasla çıt çıt lokum kesmelerini izlemek de bir keyiftir.  Yani Afyonkarahisar demek turizm, kültür, tarih, sağlık, gastronomi şehri demek. Kısacası buraya gelmeniz için çooooook sebebiniz var.

Biz Afyon’a gelmeyi düşündüğümüzde hem sağlıklı termal sularından yararlanalım hem de görülecek yerleri gezelim dedik. Pandemi döneminde daha dikkatli davranmamız gerektiğinden termal konusunda çok hassas davrandık ve özellikle herkesin girdiği ortak havuza sahip otelleri tercih etmedik. Yazılarımızı okuyanlar bilirler biz genellikle gittiğimiz yerlerde konakladığımız yerlerden ve yeme-içme konusundan çok bilgi paylaşmayız. Ama özellikli bir otel olursa paylaşmadan da duramayız.  Bizim yıllardır hem yurt dışı hem de yurt içinde güvendiğimiz site booking.com adresinden araştırdığımızda karşımıza Aforia Termal Otel çıktı. Otelde odanızda kendi havuzunuz ve hamamınız var yazıyordu. İnanamadık otele bizzat gittik araştırdık, odaları gördük. Gerçekten çok harikaydı. Hemen rezervasyonumuzu yaptık. Gerçekten çok yoğun bir otel önceden rezervasyon yapmakta yarar var. Rezervasyonunuzu buradan yapabilirsiniz.

Afyon’da ilk gidilecek yer doğal olarak şehrin göbeğinde neredeyse her yerden görülebilen asırlara meydan okumuş Afyonkarahisar Kalesine gitmek oldu.    

 Afyonkarahisar Kalesi

Afyonkarahisar Kalesi binlerce yıla meydan okuyan muhteşem duruşuyla herkesin görmesi gereken bir yer. Şehrin ortasında 226 m yüksekliğinde olan kalenin 3 bin 340 yıl önce, Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit Kralı 2.Murşil tarafından, askerlerinin kışı nispeten daha rahat bir ortamda geçirmelerini sağlamak amacıyla yapıldığı sanılmaktadır.

Haydi çıkmaya başlayalım. Çıkarken kalenin tarihini anlatan biraz silinmiş yazının önündeyiz.

Henüz çıkmaya yeni başladığımız kale yolunda gördüğümüz kabirde duruyoruz. Burası Ahmet Turhani’ye ait.  Kimdir Ahmet Turhani? Ahmed Turhani aslında Rumdur. Korkusuz gözüpek, iri yarı ve pehlivan olan bu zat bir gün Battal Gazi ile güreşe tutuşmuş, yenilince de Müslüman olmuş. Bundan sonra Battal Gazi’nin yanında savaşlara katılmış. O zamanki adıyla Akroenes, yani Afyon Bizans’tan alınırken Battal Gazi ile birlikte burada şehit düşmüş ve kabrinin bulunduğu yere defnedilmiş. Aynı çatışmada yaralanan Battal Gazi ordusu ile Synnada’ya çekilir ancak devam eden çatışmalarda Bizanslılara esir düşer şehit olur. Eskişehir iline bağlı Seyitgazi ilçesinde defnedilir.

Kaleye çıkmak öyle sanıldığı gibi kolay değil. Yaklaşık 550 basamak çıkmak zorundasınız.

Aslında biz çıkarken saydık. Kale yolunda 75 tane sonradan yapılmış basamak ve daha sonra kayalardan oluşan orijinal 550 basamak var. Yani toplam 625 basamak çıkacaksınız.

Çıkarken biraz yorulsak da kalenin inci gibi dizilen surları ve gökyüzüne doğru yükselen bayrağımıza çıkmak için ayrı bir enerji veriyor. Yola devam ediyoruz.

Kale kapısı nihayet göründü. Toplam 625 basamağı sonlandırmak üzereyiz.

Ama gözünüz çok da korkmasın yavaş yavaş dinlenerek çıkabilirsiniz. Mutlaka ayakkabılarınız çok rahat olsun. Yanınıza su almayı unutmayın. Yukarıya çıkarken çok fazla rüzgar olduğundan şapka, bere bulundurmanız yararınıza. 

Karahisar Kalesi ile ilgili birbirinden farklı inanışlar var. Bunların en yaygın olarak dilden dile dolaşanını sizlerle paylaşalım.

Rivayete göre Karahisar Kalesi tarih boyunca, evlenmek isteyen genç kızların kendileri için kısmet diledikleri veya kısmeti kapalı olanların kısmetlerinin açılması için umut yeri olmuş. Kısmetsizliğinden yakınan veya kısmetleri için dua etmek isteyen kızlar Cuma günleri yanlarında yaşlı bir kadınla Karahisar Kalesi’ne çıkarlarmış. Yaşlı kadının elinde bulunan kilidi kalenin içinde genç kızların başında açarmış. Kızlarda “Bahtım bahtım, altın tahtım, evlenecek vaktım” diye bağırarak kısmetlerinin açılacağını düşünürlermiş. 

Kalenin tepe noktasındayız

Kalenin burçlarını, gözetleme kulelerini görüp şehri kaleden seyrettikten sonra yavaş yavaş kaleden iniyoruz.

Afyonkarahisar’ın geçmişini yansıtan, tarihi izlerini taşıyan rengarenk evler ve dokusunu koruyan konakları görülmeye değer. Afyonkarahisar’da  kentin tarihi dokusuna uygun olarak rengarenk evler görünümleri ile ilgi çekiyorlar. Karahisar Kalesi’nden şehir merkezine doğru inerken renkli cumbalı evler turizme açılmış bazıları gelen ziyaretçilerin dinlenebileceği, yöreye ait yemeklerin de tadılabileceği turistik tesisler haline getirilmiştir. Bu görünümleri ile Eskişehir’i görenler bilirler sanki Odunpazarı evlerini anımsatıyorlar.

Afyonkarahisar konaklar yönünden çok zengin. Bey Konağı, Mevlevi Konağı, Hanımeller Konağı, Çeşmeli Konak, Kale Konak, Şehitoğlu Konak, Kadınana Konağı, Reisoğlu Konak ve diğerleri. Restore edilen bu tarihi konaklar restoran, kafe, butik otel olarak hizmet vermekteler.

Reisoğlu Konak

Bunlardan birkaç tanesine gidip tarihte yolculuğa çıkalım.

Bey Konağı

Hemen kaleden indiğimizde gördüğümüz Bey Konağı Ulu Cami’nin hemen karşısında. Konak 1904 yılında yapılmış buram buram tarih kokan bir yer.

Konağa girdiğimizde inanılmaz bir güler yüz ile karşılamaları, hele hele sobada pişen kokusu dışarıya kadar gelen patateslerden ikram etmeleri Türk misafirperverliğinin en güzel örneği. Sanki 40 yıllık dostlar gibiyiz. Soba üzerinde közlenen sıcacık dumanı üstünde patatesleri keyifle yerken inanın kaleden indikten sonra böyle bir ortamda bir nefes dinlenmek için çok güzel oldu.

Eh hadi artık 1950 yıllarına kadar Afyon Müftülüğü olarak kullanılmış olan şimdi müze şeklindeki küçük ama çok sevimli konağı gezelim. İçerde eski tarım malzemeleri ve eski fotoğraf makineleri var.

Kitap okuma köşesinde kitap okuyabilirsiniz. Konağı gezmek de, sobada ısınmak da, patates yemek de ücretsiz. Konakta duvarlarda asılı duvar kilimlerini görünce bir zamanlar bunlardan bizim evde de vardı diyerek çok eskilere gittik.

Çıkarken bağış kutusuna (tabi ki gönlünüzden ne koparsa) bir şeyler bırakmak size kalmış. Konak sahibi Arif Bey’e bu güzel ortamı yaşattığı için teşekkür ediyoruz. Konağı gezip olmazsa olmazımız hediyelik eşyalardan alıp karşıda ki Ulu Cami’ye gidiyoruz.   

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın.

Ulu Cami

Ulu Cami Afyonkarahisar’ın en büyük camilerinden birisi. Anadolu Selçukluları Devri’nde Sahipata Nusretiddün Hasan tarafından yaptırılmıştır.

Cami 1272 yılında “arasta” adı verilen çarşıdaki yanan mescidin yerine inşa edilmiş.

Kargir dört köşe kalın duvarlar üzerine toprak damlı iken, şimdi bakır kaplı çatı ile örtülmüş ve yanan çarşıdaki 40 esnafı temsilen çatı beş sırada sekizerden kırk ahşap sütun üzerine oturtulmuştur. Bu nedenle Kırk Direkli Cami olarak da anılır.

Kaleden Ulu Cami

Cami, bir birine geçme ve bindirme tekniği olan kündekari tekniği ile hiç çivi kullanılmadan yapılıyor. Bu özelliği ile Türkiye’de ve dünyada sayılı camiler arasında gösterilmektedir.

Çivisiz cami örneklerinden bir diğerini Samsun gezimizde Çarşamba İlçesi Hasanpaşa Mahallesinde görmüştük. Göğceli Mezarlığı içerisinde 8 asırdır ayakta duran Göğceli Cami de hiç çivi kullanılmadan yapılmıştır. Göğceli Cami ve Samsun yazımız burada.

Ulu Cami‘ye girdiğinizde hemen sağda zamanın müftülerinden Çil Hafiz Ali Rıza Efendi’nin mezarı bulunuyor. Öğrencileri tarafından buraya defnedildiği biliniyor.

Afyonkarahisar gezimize devam ediyoruz.

Kale ve Ulu Cami’den sonra durağımız Afyonkarahisar Mevlevihanesi (Mevlevi Cami) ve Mevlevi Konağı’nı göreceğiz.

Mevlevi Camisi (Afyonkarahisar Mevlevihanesi)

Mevlevi Camisi (Mevlevihane) Afyon’un merkezinde Mevlana Mahallesi’ndedir. Halk arasında “Türbe” ve “Mevlevi Camii” olarak anılır. Mevlevi Cami’nin daha avlusuna girdiğimizde manevi bir huzur duyuyoruz.

Hemen girişte Afyon Mevleviliğini anlatan 2 yıl önce açılmış olan Mevlevi Müzesine gidiyoruz. Müzede Mevleviliği temsil eden balmumu heykellerin yanı sıra Mevlevi törenlerinde kullanılan eşyalar, aşure dağıtımında kullanılan yüzlerce yıllık kazanlar bulunuyor.

Afyon’da Mevlevilik Hz. Mevlana’nın Afyon’a gelmesiyle başlamış. Mevlana, 6-7 yaşlarında olan oğulları Sultan Veled ve Alaaddin Çelebi ile birlikte Afyon’a gelir. Yıllar sonra Germiyanoğlu Süleyman Şah Hz. Mevlana’nın torunu, Sultan Veled’in kızı Mutaharra Hatun ile evlenir ve böylece Mevlana Sülalesinin bir kolu Afyon’a yerleşmiş olur. Mutahhara Hatun ve diğer torun Ulu Arif Çelebi sayesinde Afyon’da Mevleviliğin temelleri atılmaya başlanır. Afyon Mevlevihanesi 1270-1300 yılları arasında kurulmuş olup Konya’dan sonra ikinci Mevlevihane olur.

Yine girişte derviş odaları bulunmaktadır. Bu bölümde yan yana dizilmiş sekiz derviş hücresi yer alır.

Avluda, cami ile derviş odalarının arasında sekizgen kolonlu şadırvan yer alır. Buradaki alanın tamamı taş plakalarla kaplanmış.

Camiye girerken gördüğümüz küçük bahçede vatan şairi Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra Hanım’ın mermer sandukalı mezarı vardır.

Camiye giriyoruz. Semahanenin sol tarafındaki türbe bölümünde de Mevlevi şeyhlerine ait 12 ahşap sanduka var. Bu sandukalar Mevlana’nın torunlarından Aba Puş-i Veli, Hızırşah Çelebi, Şah İsmail’in oğlu Elkas Mirza ve diğer Mevlevi büyüklerinin. Sandukaların ortasında biraz daha yüksekçe duran ise Divane Mehmet Çelebi’ye ait.

Mevlevihanede Hz.Mevlana’nın sözlerini okurken geçmişle gelecek arasında bağ kuruyorsunuz. Özellikle bizi etkileyen sözü ise “Bulanlar ancak arayanlardır”

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın.

Mevlevihaneden hemen bir sokak üstte Mevlevi Konağına gidiyoruz.

Mevlevi Konağı

Konağın hemen girişinde ki tarihçeden öğreniyoruz ki; 1902’deki Afyon’da yaşanan büyük yangından sonra 2.Abdülhamit Han’ın kendi hazinesinden gönderdiği 14 bin altın ile Mevlevi dergahı ile birlikte yanan Mevlevi Şeyhinin kullandığı evin yerine 1905 senesinde yapılmış.

Konak 2009 tarihinde restore edilmiş bir süre Mevlevi Müze Konağı daha sonra ise Mevlevi Konağı olarak Mevlevi kültürünü yaymak, öğretmek, Mevlevilik kültürünü tanıtmak amacıyla hizmet vermektedir.

Mevlevi konağı çok sade olup süslemeler yer verilmemiştir. Üç katlı olan konakta odalar ocaklı oda, gelin odası, şeyh odası şeklinde düzenlenmiş, ancak odalara yerleştirilen eşyalar o kadar sıkışık yerleşmiş ki bakarken gözünüz yoruluyor. Sadece 10 dakikada görebileceğiniz bir yer. Konağa giriş ücretli.

Videolar You Tube kanalımızda. kanalımıza abone olmayı unutmayın

Haydi biraz da alışveriş yapmak için dolaşalım. Eğer yöresel ürünler arıyorsanız bakacağınız yer Bedesten ve Taşhan. Eğer hem alışveriş yapmak çocuklarınızla birlikte hem de eğlenceli anlar yaşamak isterseniz Park Afyon’a uğramanız yeterli.

Bedesten

Bedesten 1914 yılında inşa edilen yan yana dizilmiş 71 dükkandan oluşan bir çarşı. Eğer kız evlendirecekseniz yada sünnet töreni yapacaksanız kına, nişan, düğün malzemelerini, yöresel kıyafetleri, kına torbalarını, nişan sepetlerini, örtüleri bir arada bulabileceğiniz bir yer.

Daha neler var neler, iğne oyaları, patikler, oyalar, dantel ve dikiş-nakış malzemesi, yazma, tülbent, kumaş tabir doğruysa bin bir çeşit burada. Gezmesi çok vakit almaz ama gezerken gözünüz yoruluyor. Malzemeler o kadar karışık dizilmiş ki nereye bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Genelde tuhafiyecilik üzerine çalışan bu dükkanların bulunduğu Taşhan’ın hemen yanında Bedesten meraklıları için bulunmaz ortam.    

Taşhan (Hoca Üveys Hanı)

Taşhan Bedesten’in hemen arkasında. Hoca Üveys Hanı olarak da anılan bina 17.yy’da Kadı Abdullah Efendi tarafından yemenici esnafın katkıları ile yaptırılmıştır. Ana girişi büyük kemerli ve çift kapılıdır.

Yapının ortasında üstü açık avlu vardır. İçerideki odalar avluya açılır.

Taşhanda Afyonkarahisar’a özgü ürünleri, keçe ve tespih ustalarının, ebru ve ney sanatlarını atölyeleri ve satış yerlerini bulabilirsiniz.

Alışveriş yaparken kısa bir mola verip mistik bir ortamda müzik dinlerken çayınızı ve kahvenizi de yudumlayabilirsiniz. 

Park Afyon Alışveriş Merkezi

Park Afyon Alışveriş merkezinde 160 mağazayla moda, eğlence, teknoloji ve lezzet bir arada ve Zafer Bölgesinin en büyük AVM’si.  

Tarihi mekanları gezdik, alışveriş duraklarına uğradık sıra şimdi açık havada dolaşma zamanı. İlk durağımız Zafer Kent Ormanı.

Zafer Kent Ormanı

İşte yeşile doyacağımız, Afyon’u kuşbakışı izleyebileceğimiz bir noktayız.

Kır lokantası, kır kahvesi, şelale, 100 kişilik amfi tiyatro, yel değirmeni, adrenalin tepesi, aletli spor alanı, bisiklet yolu, atla gezi yolu ve çocuk oyun parkı, Yörük çadırı ve suyun ışıklarla dans ettiği süs havuzu, Kent Camisi bulunan herkesin isteklerine cevap veren, şehrin kalabalıklığından uzaklaşmak istediğimizde nefes alabileceğimiz bir yer. Biz Aralık ayında gittiğimizden sezon kapanmış her yer kapalıydı.

Tek açık yer Tarihi Yel Değirmeni idi. Bir an aklımıza Don Kişot ve yel değirmenleri ile kavgası geldi. Don Kişot’u duymayanımız yoktur. Don Kişot’un evini ve  köyünü merak ederseniz buraya tık tık. 

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın.

Akarçay Park

Afyon’da gerçekten nefes alınabilecek bir başka mekan ise Akarçay Park.

Akarçay’ın yanına kurulmuş yürüyüş parkurlarında tak kulaklığını huzurla spor yap, yorulduğunda arkadaşlarınla çardaklarda oturup sohbet et, çocuklarınla eğlenceli analar geçir, istersen civarda bisiklet sür istersen kafelerde canlı müzik dinle. İstersen tekne turu yap. Daha ne olsun, bir avuç suyun verdiği  huzurlu bir ortam.

Nâzım Hikmet Kuvay-i Milliye Destanında Akarçay’dan şöyle bahsetmiş;

…….. Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir. Akarçay Dereboğazı’nda değirmenleri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar ve kocaman çiçekleri  eflâtun  kırmızı beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki  haşhaşların  arasından akar ve afyon önünde altıgözler köprüsü’nün altından gündoğuya dönerek ve konya tren hattına rastlayıp yolda büyükçobanlar köyü’nü solda ve kızılkilise’yi sağda bırakıp gider……

Bu iki güzel parktan sonra öyle bir parka gidiyoruz ki………. Mehmet Sami Hancıoğlu Masal Parkı

Mehmet Sami Hancıoğlu Masal Parkı

Evet durağımız Mehmet Sami Hancıoğlu Masal Parkı ya da kısaca Masal Parkı. Sizin orada ne işiniz var dediğinizi duyar gibiyiz…….Masal Parkı ailelerin çocuklarıyla birlikte hoşça vakit geçirip eğlenebildiği; çocukların ise masal dünyası kahramanlarını yakından tanıyabilmesi için yapılmış Ama biz büyüklerde inanın çocuklar kadar eğlendik.

Parkın girişinde bizleri Afyon’un simgesi mor haşhaş gülerek karşılıyor.

Parka girdiğimiz anada kendimizi masal kahramanlarının arasında bulduk. Sonrası mı şöyle bir çocukluğumuza doğru gidiyoruz. Kimler yok ki parkta. İşte Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler. Keloğlan, Öfkeli, Neşeli, Utangaç, Uykucu, Bilgin, Aksırık

Öfkeliyi kızdırmadan bir ses duyuyoruz. Wilmaaaaaaa. Tamam bu Fred Çakmaktaş’ın sesi. Yine çalıştıkları Taşyatağına gitmek için yakın arkadaşı ve komşusu Barney Moloztaş ile hazırlıkta. Taş Devri karşımızda

Onlar hazırlıklarını yaparken yanımızdan yalnız kovboy Red Kit geçiyor. Yanında sadık atı Düldül ve Rin tin tin var. Yine Dalton Kardeşler (Joe, William, Jack ve Averell)’  in peşinde.

Aman o da ne Alaaddin yine lambasının sihirini kullanıyor. Bir dileği var anlaşılan. Acaba bu dilek hakkını biz kullansak ve korona virüsünden kurtulmayı mı dilesek.

İşte karşımızda yine tembelliği ile çimenlere serilmiş Ağustos böceği ve karşısında çalışkanlık örneği karınca. Karınca ne yapsa, ne kadar dil dökse boşuna Ağustos böceğini yerinden kaldıramaz.

Onları baş başa bırakıp Karagöz ve Hacivatın evine uğruyoruz.

Şirinlerin yine Gargamelden kaçışları, Keloğlan’ın kollarına kurulan salıncaklarda sallanan çocukların neşesi ve daha birçok çocukluğumuzun masal kahramanları bizi de bu dünyadan aldı götürdü mutlu çocukluk yıllarımıza. Parktan Afyon hatırası fotoğrafımızı da alıp çıkıyoruz.

Nereye mi gidiyoruz. Bir sonraki Afyonkarahisar’da Gezilecek Yerler-2 yazımızda paylaşacağımız diğer güzellikleri görmeye. E hadi o zaman gezmeye devam

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın.