Ankara’dan yola çıktığımız Doğu Anadolu turumuzda ilk durağımız Erzincan’dan başlayarak, Erzurum, Kars, Iğdır, Ağrı, Van, Bitlis, Bingöl derken geldik Elazığ’a. Elazığ Doğu Anadolu Bölgesinin dördüncü büyük ili. Elazığ denilince akla ilk olarak Harput geliyor. Elazığ’ın en eski yerleşim yeri olan Harput, tarihi yapısıyla gezip görülmeye değer bir yer.

Buram buram tarih kokan Elazığ eşsiz doğa manzaraları ile gelenleri büyülemekte. Elazığ’da sıkça duyduğunuz “gakgoş” sözcüğü kardeş, ağabey anlamına gelmektedir. Haydi Elazığ’ı gezmeye Harput Kalesi’nden başlayalım……

Harput Kalesi

Harput Kalesi, MÖ 8. yy’da Urartu Krallığı tarafından kurulmuştur. Kale 1465 yılında Akkoyunlu Hükümdarı Hasan Bahadır Han tarafından ele geçirilmiş, 1515 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı İmparatorluğunun idaresine geçmiştir.

Harput Kalesi hakkında çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. Bir rivayete göre kalenin yapımı sırasında yaşanan su kıtlığı nedeniyle, zamanın hükümdarının emriyle harcın hazırlanmasında su yerine süt kullanıldığı, bu yüzden de kaleye Süt Kalesi dendiği söylenmektedir.

Arap Baba Mescidi

Selçuklu dönemine ait olan mescid ve türbe kayalıklar üzerine inşa edilmiş. Türbe içerisinde zat halk arasında  ‘Arap Baba’ ismiyle bilinmektedir. Arap Baba hakkında elde kesin bir bilgi bulunmamakla beraber kitabesinde Arap Şah’ın oğlu Yusuf geçmektedir.

Üstü kubbeli olan mescidin minaresi kısmen yıkılmıştır. Türbe dikdörtgen şeklindedir. Türbede zeminin tam ortasında yeşil kumaşla örtülü, üstü cam olan tahta bir sanduka içerisinde Arap Baba’nın cesedi bulunur. Daha önceleri açık olan ve gelenler tarafından izlenen ceset daha sonra yeşil kumaş ile örtülmüş. Cesedin başı yokmuş. Sonradan buraya kesik bir baş konmuş. Ama bırakılan kesik başın cesetle bir ilgisi olmadığı anlaşılmış. Ceset yüzyıllar boyunca bozulmadan kalmış. Bütün uzuvlarıyla olduğu gibi varlığını sürdüren cesedin göğüs ve karnı nispeten çökmüş, özellikle el ve ayakları tırnaklarına varıncaya kadar şaşılacak bir biçimde sağlammış.

Tabi durum böyle olunca bu durum ile ilgili efsaneler dilden dile dolaşmaya başlamış. Arap Baba hakkında günümüze kadar gelen efsane şöyle. Efsaneye göre;  Harput ve yöresine bir yıl yağmur yağmaz. Kuraklık ardından da kıtlık kapıya dayanır. Halk perişandır. Alaca Mescit’in yakınlarındaki bir evde Selvi adlı yaşlı bir kadın rüyasında Arap Baba’nın başı kesilip, bir dereye atılırsa yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın önceleri buna pek bir anlam veremez. Ancak aynı rüyayı üç gece üst üste görür. Çaresiz kalan insanlar Selvi Nine’yi Arap Baba’nın başını kesme konusunda ikna etmeye çalışmışlar, yaşlı kadın cesaret edemeyince, evini taşlamaya başlamışlar. Ertesi sabah yaşlı kadın çaresiz, korku içinde, Arap Baba’nın türbesine gitmiş ve cesedin başını keserek dereye atmış. Bunun üzerine yağmurlar haşlamış. Ama ne yağmur. Sanki gök yere iniyor, kıtlıktan daha büyük bir felaket yaşanmış. Selvi Nine yine bir gece rüyasında bu defa Arap Baba’yı görmüş. Arap Baba, “Eğer başımı attığın yerden alıp yerine koymazsan yağmurlar dinmez, senin de halin haraptır” diye öfkeyle bağırmış. Yaşlı kadın, sabah korkuyla dereye inmiş kesik başın dere kenarında durduğunu görmüş, getirip sandukada yerine koymuş. Ardından yağmurlar dinmiş ve her şey eski haline dönmüş. Harputlular bu olay üzerine Selvi kadının korkunç bir hastalığa yakalanarak günlerce ızdırap çektiğini sonra da öldüğünü söylerler.

Arap Baba kimdir? derseniz hakkında çok fazla bilgi yok.  Yine rivayete göre 13.yy’da yaşadığı Harput’un fethi için gelen Selçuklu komutanlarından olup, aynı zamanda büyük bir veli olduğu söylenmekte.

Arap Baba’nın sık sık, “Kılıçla geldim kalemle gideceğim” dediği belirtiliyor. Vefat tarihi belli değildir, türbesi 1279 tarihinde yapılmıştır. Türbede ailesi de gömülüymüş.

Burada akla gelen neden ceset gömülmüyor, cam sanduka da tutuluyor. Daha gizemini uzun yıllar koruyacak olan türbeden ayrılıyoruz. Türbenin hemen çıkışında yöre kadınlarının yaptığı el emeği göz nuru ürünlere bakmayı unutmayın.

Yazılarımızı okurken Videolarımız You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Ulu Cami

Ülkemizde pek çok şehirde Ulu Cami var. Afyonkarahisar’da Ulu Cami’nin hiç çivi kullanılmadan yapıldığını öğrendik. Bursa’da Ulu Cami’nin sakladığı gizemleri paylaştık. İşte yine ünlü bir Ulu Cami karşımızda. Bu Ulu Caminin ünü öyle böyle değil. Dünyada bir numara.

Harput’ta yüzyıllara meydan okuyan Ulu Cami minaresinin eğikliği ile ünlü. Evet yanlış duymadınız, Ulu Caminin minaresi 7 derece eğimli. Bu eğimi ile İtalya’da ki Pisa kulesinden daha eğik. Pisa kulesi 3,5 derece eğimli. İşte bu hali ile Ulu Cami Pisa kulesi de dahil dünyada ayaktaki en eğik kule tipi yapı olarak kabul ediliyor.

Ama ne yazık ki Pisa Kulesi kadar ünlü değil. Hatta ülkemizde bile Harput’ta ki Ulu Cami’yi bilenlerin sayısı oldukça az. Caminin minaresi eğri olması kimilerine göre bilinçli olarak eğri inşa edilmiş. Kalın gövdeli ve gittikçe daralarak inşa edilen bu minare, kimilerine göre ise bir deprem sonrasında eğri bir şekle dönüşmüştür. 

Caminin inşa kitabesi yok. Duvarında yer alan ve vergiyle ilgili bir ferman olan kitabeye göre 541 (1146) yılında Artuklu Hükümdarı Fahreddin Karaarslan tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. Cami 1899, 1905, 1996 yıllarında restore edilmiş. Caminin içi, iç avlu, son cemaat yeri ve iç cami olmak üzere üç kısımdan meydana gelmiştir. Dikdörtgen planlı duvarları moloz taştan, kubbe kemerleri ve minaresi ise tuğladan inşa edilen caminin iki kapısı vardır.

Avlunun kuzey kanadında, kemer ayağının üzerinde ve sivri kemer gözleri arasında duvardaki bir nişe gömülü on bir satırlık Arapça vergi kitâbesi ise yapıma ilişkin Artuklu Sultanı Kararslan bin Davud bin Sökmen bin Artuk tarafından 1156-1157 tarihlerinde yaptırıldığı bilgisini vermektedir.

Ulu Camiden ayrılırken umuyoruz ki hak ettiği üne kavuşur.

Sara Hatun Cami

Akkoyunlu Hükümdarı Hasan Bahadır Han’ın annesi Sarahatun tarafından 1465 yılında mescid olarak yaptırılmış. Cami kare planlı olup minaresi 1898 yılında tamamlanmıştır. Minaresi iki renk kesme taştan yapılmış.

Alacalı Cami

Artukoğulları’nın Harput kolundan Nureddin Ebü’l-Fâzıl Artuk Şah’ın babası Hızır Bey zamanında 600 (1203-1204) yıllarında yapıldığı kabul edilmektedir. Alacalı Cami küçük dikdörtgen planlıdır. Minaresi kapı üzerine inşa edilmiştir. Şerefeye kadar olan kısmı sıra ile daha yukarısı ise dama şeklinde siyah-beyaz taştan yapılmıştır. Cami, ismini bu siyah-beyaz taşlardan almıştır.

Balak Gazi (Belek Gazi) Anıtı

Nuruddevle Balak Gazi 1112 yılında ve genç yaşta Harput Hükümdarı oldu. Oğuzların Kayı boyundan Artuk hanedanına mensup, büyük bir komutan ve adaleti ile meşhur bir hükümdardır. Kısa zamanda Harput’tan Mardin ve Halep’e kadar uzanan geniş bir devlet kurdu. Haçlılarla imha edici muharebeler yaptı ve onları ağır yenilgilere uğrattı. 

Balak Gazi 1122 yılında Urfa Kontu Josselin’i, 1123’te onu kurtarmaya gelen Kudüs Kralı Baudouin’i esir ederek zincire vurdu ve ikisini de Harput kalesinde hapsetti. Büyük Selçuk Sultanı tarafından “Müslüman Orduları Başkumandanı” tayin edildi. Kendisine “Gazi” unvanı verildi. 1124 yılında Menbiç kalesini kuşatırken göğsüne isabet eden bir okla şehit oldu.

Yazılarımızı okurken Videolarımız You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Cimşit Bey Hamamı

Sarahatun Cami bitişiğinde, Osmanlı Dönemi yapısıdır. Yavuz Sultan Selim’in Sipahi beylerinden Cimşit Bey tarafından XVI. asrın ilk yarısında yaptırılmıştır.

Hoca Hamamı

Harput’da zamanımıza kadar ulaşabilmiş klasik Osmanlı tipi hamamlardan biridir. İki giriş kapısı bulunur. Çok yüksek ve görkemli kubbesiyle ferah bir hamam olduğu anlaşılan Hoca Hamamı’nın 1634 yılında yapıldığına ilişkin bilgiler var.

Harput’tan ayrılmadan önce Tarihi Harput Evlerinin bulunduğu Harput Mahallesine gidiyoruz.

Elazığ’dan turumuzun son durağı olan kayısı diyarı Malatya’ya doğru yola çıkıyoruz……

Yazılarımızı okurken Videolarımız You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.