Karadağ’ın bir başka şehri Kotor’a geldik. Budva Kotor arası sadece 40 dakikalık bir yol. Kotor dağların eteklerine kurulmuş ancak dünyanın en güzel körfezlerinden, Avrupa’nın en güney fiyordu olarak da bilinen Kotor Körfezinde yer alıyor. Romalılar tarafından MÖ 168 yılında kurulan Kotor’un ilk adı Acruvium’du. Daha sonra binlerce yıl içerisinde farklı imparatorluğun eline geçen şehir 1391 yılında Venedik topraklarına katıldı. Yugoslavya’nın yıkılması ile şehir önce Sırbistan-Karadağ sınırlarında, 2006 yılında Karadağ’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Karadağ’ın şehri olarak kaldı. Kotor ismini şehrin bazı yerlerinde Cattaro olarak görebiliriz ki bu bizi şaşırtmaz. Çünkü Kotor’un eskiden kullanılan İtalyanca ismi Cattaro.

Şehrin tepelerine bakarken John Tepesi eteklerinde gördüğümüz yer The Church of Our Lady of Health (Şifa veren Meryem Ana Kilisesi). Şehri veba salgınından sonra sağ kalanlar tarafından Meryem Ana’ya şükran olarak 1518 yılında yapılmış. Kalenin merdivenlerinden ulaşabilirsiniz.

Kotor dağların çevrelediği ama deniz turizminin de oldukça canlı olduğu bir şehir olarak karşımıza çıkıyor. Bölgenin önemli limanlarından birine ev sahipliği yaptığından Akdeniz’e açılacak olan seyahat ve tatil gemileri ile yatların uğrak yeridir Kotor.

Kotor’da üç adet şehir kapısı bulunuyor. Bunlar en çok bilinen ve geçilen 1555 yılında yapılmış, bizim de geçtiğimiz  Deniz Kapısı.

Hemen üst tarafta ise Hırvatça bir yazı var: Tude Nećemo Svoje Ne Damo”. Mareşal Tito’ya ait olan bu yazının Türkçesi ” Bizim olanı vermeyiz” demekmiş.

Diğeri Skurda Nehri’nin üzerinden geçilen köprüye bitişik 1540 yılında yapılmış Kuzey Kapısı ve üçüncüsü 13. yy’dan kalma Güney Kapısı. Hangi kapıdan girerseniz girin kendinizi Kotor’un ana meydanı olan St Tryphon Meydanı‘nda bulursunuz.

Deniz Kapısının üstünde görülen sütunlu bina Dük sarayı.

Old Town (Eski Şehir)

UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Kotor Old Town çok büyük değil. Ancak içerisinde Saat Kulesi, eskiden suçluların cezalandırıldığı Utanç Sütunu, Hırvat Katolik kilisesi olan St. Tryphon Katedrali, Ortodoks kilisesi olan St. Nicholas Kilisesi ve birbirinden güzel pek çok mimari yapıyı yürüyerek keşfedebilirsiniz. Zamanınız bizim gibi kısıtlıysa Old Town’u 1 saatte gezebilir, daracık sokaklarında yürüyerek tarihin içinde kaybolabilirsiniz. Ama zamanla ilgili bir sorun yoksa en az 1 gün  ayırmanızı tavsiye ederiz. .Hadi bakalım St. Tryphon Katedrali ile gezimize başlayalım.

St. Tryphon Katedrali (Kotor Katedrali)

Venedikli bir tüccar 809’da Konstantinapolis’teki kutsal emanetleri Kotor’a getirir. Kotor’lu Andrea Saracenis bu kutsal emanetleri satın alıp St. Tryphon Kilisesini inşa eder. Bu kilise, Bizans İmparatoru VII. Constantine Porphyrogenetus’un De Administrando Imperio (İmparatorluğun Yönetimi) adlı kitabında bahsettiği üzere bu kutsal emanetlerin sergilenmesi için yaptırılmıştır. Katedralin kulelerinden ilki 1809 yılında yapılmış olmasına rağmen bir diğer kulesi, depremde hasar görmesi sebebiyle 2009 yılında inşa edilmiş. Giriş ücretli.

Kotor’da o kadar çok katedral ve kilise bulunuyor ki eğer vaktiniz varsa ve meraklı iseniz görebileceğiniz diğerleri: Sveti Nikola Kilisesi, St. Luke Kilisesi, St. Mary Kilisesi, St. Paul Kilisesi, St. Anne Kilisesi, St. Mihailo Kilisesi,  St. Francis Manastırı.

Skurda Nehri ve Kampana Kulesi

Skurda Nehri, Kotor’u güzelleştiren bir nehirdir. Kuzey Kapısı’na girerken bu nehir üzerinde bir de köprü yer alıyor. Skurda Nehri ile kalenin birleştiği köşede bulunan burç Çan Kulesi (Kampana Tower) olarak adlandırılıyor. Bizans İmparatoru I. Justinian tarafından güçlendirilen kale, şehri olası yağmalamalardan korumak amacıyla inşa edilmiş. 

Saat Kulesi (Clock Tower)

Deniz tarafına açılan kapının tam karşısında bulunan 17. yy’da yapılmış kulenin hemen alt kısımda utanç anıtı yer alır. Rivayetlere göre eskiden insanlar suç işlediklerinde utanç anıtına bağlanarak cezalandırılıyormuş.

Pima Sarayı (Pima Palace)

Pima Sarayı Kotor asilzadelerinden Pima Ailesine aittir. Binada ilk fark edilen yeşil pencerelerdir. Saray 1667 depreminde tamamen yıkılmış ve tekrar inşa edilmiştir. Teras, ana kapı, merdivenler Rönesans mimarisinin belirgin izlerini taşır. Üst kattaki balkon Kotor’lu demirciler tarafından yapılmıştır.

Ana kapının üstünde yer alan iki melek figürü Pima ailesinin armasıdır. Bugün Pima Sarayı, “Dayanışma” Galerisine ev sahipliği yapmaktadır.

Old Town sokaklarında dolaşıp rehberimiz Tamer’e kulak veriyoruz. Aslında ben daha çok fotoğraf çekmekle ilgileniyorum. Ama Nesli dikkatle rehberi dinliyor. Yukarı bakarken gördüğümüz yer Denizcilik Müzesi.

Denizcilik Müzesi (Museum Maritimum)

Saray Istria yarımadasından Kotor’a gelen Grgurina ailesine ait olup 17. yy’da inşa edilmiştir.

Marko Grgurina bu ailenin önemli bir şahsiyeti olup sarayını şehrin yoksullarına bırakan Kotor piskoposudur. 1938 yılına kadar saray askeri amaçlarla hizmet vermiş, daha sonra sarayın birinci katında Donanma müzesi açılmıştır. 

Kotor sokaklarını ve meydanlarını dolaşırken bu kadar vaktin yetmediğini, daha uzun bir zaman ayırıp tekrar gelmeyi planladık

Kotor gezimizi tamamlayıp otobüsümüze doğru giderken resimlerle çok sevimli hale getirilen oturma banklarında dinlenmeyi ihmal etmedik.