İşte yine İstanbul’a yakın olması nedeniyle hafta sonu kaçamak yapabileceğiniz bir yere gidiyoruz.  İstanbul-Yenikapı’dan feribota binip 1 saatte Yalova’dasınız. Haydi 1 saat daha gidelim ve İznik’e ulaşalım. İznik Gölü’nün kenarında oturup suyun sesini dinlemek bile insana huzur veriyor.

Biz Bursa’dan arabamızla ile İznik’e gidiyoruz. Yaklaşık 1 saat yolumuz var.

İznik Gölü’nün kıyısında yer alan ilçenin adı şehrin eski ismi Nikea ‘dan gelmektedir. Dönemde yaygın bir dönüştürme kuralına göre Yunanca adın önüne ‘sur içinde’ anlamında olan is eki getirilerek İsnikea denmiş ve zamanla adı İznik olmuştur.

Burası tarihte 4 medeniyete başkentlik yapmış bir yer. Ayrıca tarihte ilk defa altın paranın basıldığı yer olması nedeniyle “Altın Şehir” diye de anılıyor. İznik’te vaktimiz yine kısıtlı olacak. Yine diyoruz bizim ikinci gelişimiz. Olmadı bir daha ki sefere kalan yerler için tekrar geliriz.  

İznik Gölü

Marmara Bölgesinin en büyük, Türkiye’nin ise beşinci büyük doğal tatlı su gölüdür. Gölü besleyen derelerin gölle buluştuğu noktalarda küçük sazlıklar ve deltalar var.

Gölün çevresi piknik sahaları, turistik tesisler, gezi alanları ve florası çok zengin bitki örtüsüyle kaplı. İster otur dinlen, ister balık tut, istersen çayını yudumlarken suyun sesini dinle.

İznik hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar için önemli bir kent. Çevresi 33 km olan, bahar ve kış aylarında su seviyesi yükselen gölün içerisinde bazilika olması gölü daha gizemli hale getirmekte.

Bursa Büyükşehir Belediyesi 2014 yılında gölü havadan incelediğinde İznik sahillerinde su altında tarihi kalıntılar dikkat çekmiş. Suları çekilmesi, soğuk havada plankton azlığı bazilikanın fark edilmesinde önemli rol oynamış. Su yüzeyinin 1.5–2 m kadar altında 600 m2 alana sahip anıtsal yapı Hristiyanlığın yasak olduğu zamanlarda Romalı askerlerce öldürülen 16 yaşındaki Aziz Neophytos adına yapılan bazilikaymış. Binanın 740 yılında depremden yıkıldığı tahmin edilmekte. Bazilika sahilden görülmüyor. 1500 yıllık bazilikanın su altı arkeoloji müzesine dönüştürülmek için çalışmalar sürüyor. Sualtı ekipleri, Aziz Neophytos adına inşa edilen ve sular altına gömülen bazilikayı, her ayın 1. ve 3. cumartesi günü saat 14.00’de halk günü düzenleyerek tanıtmayı amaçlıyor.

Fotoğraf: https;//arkeofili.com

İznik Gölünden rotamızı merkeze doğru çeviriyoruz.

Merkezde tabelalar gezilecek yerlerin ne kadar çok olduğunu gösteriyor.

İznik gezimizde merkezdeki ilk durağımız Ayasofya Camisi oldu. Bu bizim ikinci ziyaretimiz.

Ayasofya Camisi

İlçenin merkezinde kentin dört kapısından gelen yolların kesiştiği yerde bulunan Ayasofya (veya eski adıyla Azize Sofya Kilisesi)  Cami’nin diğer adı Orhan Cami’dir. Bizanslılar tarafından 7. yy’da, eski bir Gymnasium üzerine bazilika olarak inşa edilmiş.

Hıristiyan dünyasının 350 piskoposu ve keşişleriyle önemli kararların alındığı 7. Konsül toplantısına ev sahipliği yapmış. İznik’in fethiyle beraber 1331’de camiye çevrilmiş ve 1920 yılına kadar cami olarak kullanılmış. Yunanlılar 1920’de İznik’i işgal edince Batı Roma ve Osmanlı’ya dair ne kadar eser varsa yakıp yıkmışlar. Çok yağmurlu havalarda Ayasofya Cami’nde is kokusunun duyulduğu söylenir. Yapı, bir süre müze olarak kullanılmış, 2011’de tekrar ibadete açılmış.

İçeri girdiğimizde bizleri ilk karşılayan yer zeminde yer alan, eşkenar dörtgen paneller etrafına yerleştirilmiş renkli taşlarla döşenmiş alan çok etkileyici ve dekoratif. Omphalion denilen bölüm Bizans imparatorlarının taç giyme yeri olduğu yayınlarda belirtilmiştir. Osmanlı döneminde Evliya Çelebi tarafından Kırklar Mekânı olarak adlandırılmış ve müezzinlerin topluca dua etme yeri olarak belirlenmiştir.

Yapının ortasındaki kırmızı halının bulunduğu yer namaz kılınan yerdir.

Buranın etrafından dolaşarak arka tarafa geçiyoruz. Konsilin toplanma yeri olan, basamaklı ve arkası üç pencereli bir alan karşımızda. Toplantı basamakların önündeki alan ise eskiden vaftiz sunağının veya kutsal emanetlerin bulunduğu yer. Yanındaki odada ise kapağı yarı açılmış bir lahit bulunuyor.

Ayasofya Camisinde görülecek bir diğer yer freskli mezardır. Hz. İsa, Hz. Meryem ve Hz. Yahya’nın resimleri yapılmıştır.

Cami’den çıkışta şöyle bir oturup biraz dinlenirken hem tarihte neler yaşadığını düşünüyor hem de bir sonraki durağımızı plandan belirliyoruz.

Ayasofya Cami’sinden bir başka camiye İznik Yeşil Cami’ye gidiyoruz.

Yeşil Cami

Camiye yaklaştığımızda ilk olarak minaresi renkleriyle dikkat çekiyor.  Caminin minaresi 12 bin parça sarı, mor, yeşil, mavi zikzaklı motifte kaplanan çinilerden oluşuyor.

Yeşil Cami  I. Murat’ın sadrazamı Çandarlı Halil Paşa tarafından yaptırılmıştır. Paşanın 1387’de ölmesi üzerine cami oğlu Çandarlı Ali Paşa tarafından bitirilmiştir. Ana giriş kapısı üzerinde bulunan yazıtlarda belirtilmektedir.

Cami, kare planlı ve üç bölümlüdür. Kubbesi kurşun kaplamadır. Cami duvarlarında sarımsı beyaz mermer taşları kullanılmıştır.

Caminin hemen her yerinde mermer kabartmaların yer aldığı taş süslemeler göze çarpmaktadır. Caminin mermer mihrabı Osmanlı’da ilk örnektir. Yoğun biçimde işlenmiş olan mihrap erken Osmanlı dönemi taş işçiliğinin önemli örneklerinden biri olarak görülmektedir

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Yeşil Cami’de hemen yakında olan İznik Müzesi-Türk İslam Eserleri Müzesine gideceğiz. Giderken binaların duvarlarına yapılan grafitiler çok dikkat çekici.

İznik Nilüfer Hatun İmareti Türk İslam Eserleri Müzesi

Sultan I. Murat’ın annesi Nilüfer Hatun’un anısına 1388 yılında yaptırılan imaret günümüzde Türk İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet vermektedir.

Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden birisi olan yapı 14.yy mimarisinde ilk kez ters “T” planlı olarak yapılmış imarettir. Bina üç sıra tuğla bir sıra taş biçiminde inşa edilmiş, renkli taş-tuğla işçiliğine sahiptir.

Nilüfer Hatun İmareti, Cumhuriyet döneminde değişik gereksinimler için depo olarak kullanılmış ve 1960 yılında restore edilerek aynı yıl müze olarak ziyarete açılmıştır.

Müzede çini ve hat üzerine eserler sergilenmektedir.

 Müzede Osmanlı ve Selçuklu dönemine ait sosyal hayatla ilgili görüntüler yer alıyor.

Müze bahçesinde; Roma, Bizans, Osmanlı Dönemi eserleri sergilenmekte. Bu eserler, sütun başlıkları, lahitler, kabartmalar ve İslami mezar taşlarından oluşmaktadır.

Müzeyi gezdikten sonra İznik’in 4 kapısından birisi olan Lefke Kapı‘yı ve sonra Antik Su Yolunu göreceğiz.

Lefke Kapı

İznik diğer bir söyleyişle 4 kapılı şehir. Derler ki şehre girdiğinizi anlamak için dört kapının (Lefke Kapı, İstanbul Kapı, Yenişehir Kapı, Göl Kapı) birinden muhakkak geçmeniz gerekir. Biz vakit darlığından sadece birini görebildik.  Lefke Kapısı veya tarihî adıyla Şam Kapısı

Lefke Kapısı İmparator Hadrianus zamanında yapılmış. Lefke Kapısı üzerinde Grekçe yazışmış kitabeler bulunmaktadır. Burada Lefkeli Rumlar bulunduğu için bu Lefke Kapı adı verilmiş. Bu kapı kralın kullandığı kapıymış. Halk bu kapıyı kullanamıyor. Şehre girmek için diğer küçük kapıları kullanabiliyorlar. Kral yolunu kullandıkları tespit edilen kişilere de ceza veriliyordu.

Peki bu kişilerin bu kapıyı kullandıkları nasıl anlaşılıyordu? diye bir soru geldi aklınıza değil mi? Hemen anlatalım. Kral kapısı dışındaki kapıların yolları oldukça tozlu oluyormuş. Şehre giren kişilerin ayakkabılarının altı kontrol ediliyormuş. Eğer ayakkabı altında toz yoksa kral kapısından geçtiği anlaşılıp cezalandırılıyormuş.

Lefke Kapısı’nın çevresinde hendekler varmış. Olası bir savaş durumunda halk bu surların içerisine alınıyor ve kapılar kapatılıyormuş. Lefke Surları Diyarbakır Surları’ndan sonra en uzun surlar olma özelliğine sahipmiş. 

Antik Su Yolu

Antik Su Yolu Nikaia (İznik) kentinin su ihtiyacını karşılaması için Roma İmparatorluk döneminde inşa edilmiş. Şehre su Elmalı Dağı’nın eteklerindeki Katırcı İni ile Berberkaya uzantısındaki mağaradan çıkan kaynaktan sağlanıyormuş. Su işte bu kemerler yardımıyla Lefke Kapı’ya, oradan da kent içine taşınmış. Kanallar 1949 yıllarına kadar su taşıma işlemini sürdürmüş ancak bu seneden sonra bu özelliğini kaybetmiştir.

Videolar You Tube Kanalımızda. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bizi Instagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İznik Türbeleri

İznik tarihi boyunca birçok alim yetiştirmiş bir kent olarak bağrında alimlerin, evliyaların, sahabelerin türbelerini barındırmaktadır. Bu türbelerden Şeyh Kutbüddin, Çandarlı İbrahim Paşa ve Çandarlı Halil Paşa’ya ait olanlarını ziyaret ettik.

Şeyh Kutbüddin Türbesi

İlçe merkezinde Nilüfer Hatun imareti karşısında cami ve bitişiğinde türbe bulunmaktadır. 

Sultan II. Beyazıt’ın vezirlerinden Çandarlı İbrahim Paşa tarafından XV. yüzyılda yaptırılmıştır. Caminin, türbeden bir süre sonra yapıldığı tahmin edilmektedir. Tek kubbeli ve kare planlı kubbede İznik’in tanınmış müderrislerinden  Muhtasar İlmihal yazarı olan ve 1418’de vefat eden Şeyh Kudbettin yatmaktadır.

Çandarlı İbrahim Paşa Türbesi

Lefke Kapısı’na giden yolun solundaki türbenin duvarları kesme taş, kerpiç ve moloz taşı ile örtülmüştür.

Türbede yazıtlı dört mezar vardır. Bunlardan büyük olanı Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu olan İbrahim Paşa’ya aittir. XV. yüzyılın ilk çeyreğinde yapılan bu yapının örtüsü tamamen yıkılmıştır.

Çandarlı Halil Paşa Türbesi

Lefke Kapı yolu üzerindeki ilk Çandarlı aile türbesidir. Türbenin girişinde yer alan tabelasına göre; “Çandarlı İbrahim Paşa‘nın büyük oğlu ve II. Murad ile Fatih Sultan Mehmet yıllarının sadrazamı meşhur Çandarlı Halil Paşa, İstanbul’un fethinden sonra idam edilerek kendinden önce ölen oğullarının yanına türbesine gömülmüştür”.

Türbe açıktadır. Çandarlı Halil Paşa, 1439 ile 1453 yılları arasında 14 sene boyunca Osmanlının Sadrazamlığını yapmıştır ve Osmanlı’da idam edilen ilk sadrazamdır.

Merkeze doğru giderken Tarihi Hamamı görebilirsiniz.

Bu Tarihi Hamam’dan sonra yine bir hamam görüyoruz. II. Murat Hamamı Ama burası tarihi bir yapı olmakla beraber hala hamam olarak hizmet veriyor.

2. Murat Hamamı’nın doğusunda yer alan Tarihi Çini Fırınlarında kazı çalışmaları hala devam etmektedir.

İznik gezimizin son durağı Nilüfer Hatun Çini Çarşısı oldu.

Nilüfer Hatun Çini Çarşısı

El Sanatları Mağazası, Hediyelik Eşya Dükkanı ve Sanat Galerisi.

Peki kimdir Nilüfer Hatun? Nilüfer Hatun, Rum asıllı olup gerçek adı Holofira’dır. Osmanlı’daki yabancı eşlerden ilki, aynı zamanda ilk yabancı kökenli sultandır. Yarhisar Tekfuru Mihalis’in kızıdır. Orhan Bey’le evlenip Müslüman olduktan sonra Nilüfer adını aldı.

Çarşı oldukça sakindi. Fiyatlar deseniz uygun. Arkadaşlarınıza ve kendinize hediyelik almak için iyi fırsat.

İznik’ten ayrılıyoruz. Gezemediğimiz yerler var. Bir sonraki gelişimizde gezmek dileğiyle……..