Sevilla İspanya’nın güneybatı kesiminde Endülüs özerk bölgesinin merkezi ve en büyük şehridir. Sevilla’nın Yunan Mitoloji kahramanı Herkül tarafından Spal adıyla kurulduğu rivayet edilir. Sevilla Flamenkonun başkenti kabul edilir. Çünkü burada Flamenko okulları vardır. Yani Sevilla’ya geldiğinizde mutlaka Flamenko gösterisine gidilmeli.

Sevilla’da gidilecek ilk yer La Plaza de Espana  (İspanya Meydanı) olmalı. 1929 yılında İber-Amerikan Expo fuarı için yapılmış ve özellikle 16.yy’da zamanın en zengin ülkesi olduğu vurgulanmış. Daha sonra da şehrin simgelerinden birisi olmuş. Meydan oluşturulurken yapılan her eser özel bir anlamda yapılmış.

Meydanda ki iki kule Kral 2.Fernando ve İzabel’in evlenmesini temsil ediyor.

Ortada bir kanal bulunmakta.

Kanal Atlas Okyanusu’nu, üzerindeki dört köprü ise İspanya’yı kuran ilk dört krallığı temsil ediyor. Kastilya, Aragon, Navarre ve Leon. Bu kanalda tekne kiralayıp gezinti yapabilirsiniz. Ama sadece 500 m uzunluğunda olan bir yerde ne kadar keyifli olur bilemeyiz. Plaza Espana Seville Venedik” olarak da bilinir.

Puerta de Navarra ve Puerta de Aragon Plaza Espana’nın iki kapısı.

Meydanda ayrıca Krallıktaki tüm şehirleri de temsil eden görseller yer alıyor. Yunan ve Roma dönemine ait motifler de köklerinin onlara dayandığını göstermek için yapılmış.

Plaza Espana yerleşim alanı olarak çok büyük ve çok geniş. Planlı gezmek işi kolaylaştırır.

https://www.alquiansa.es/es/plaza-espana-sevilla-puertas

Sevilla Katedrali ve Giralda Kulesi (Santa Maria Katedrali) 1402’de yapımına başlanan Katedral 1507 yılına kadar beklemiş.

Bugün dünyanın en büyük dördüncü katedrali. Yapıldığı yıllarda İstanbul Ayasofya’nın elinden Dünyanın en büyük unvanını almış.

Katedralin yapımında 2 ton altın kullanılmış.

Sevilla Katedrali’nin çan kulesi olan Giralda Kulesi.

Cami  katedrale, caminin minaresi de çan kulesine çevrilmiş. Endülüs bölgesinde tüm çan kuleleri dikkat edilirse dikdörtgen. Burada ki Mağribi etkisini bu kulelerde görmek mümkün. Tıpkı Fas’taki cami minarelerinin dikdörtgen olduğu gibi.

Altın Kule (La Torre del Oro) Guadalquivir Nehri’nin hemen yanında 36 m boyundaki gözetleme kulesi. Arap döneminden kalan ve bir süre Cervantes’in de hapis yattığı bu yer şimdi Denizcilik Müzesi olarak kullanılıyor.

Castillo de San Jorge Kalesi Guadalquivir nehrinin batı kıyısında inşa edilmiş bir ortaçağ kalesi. Aynı zamanda İspanya Engizisyonu için merkez ve hapishane olarak kullanılmış. Bugün burası Engizisyon müzesi, olarak ziyaret edilebilir. Cordoba ve Malta’da Engizisyon  Müzelerini gezmiştik. Bir tanesi daha artık fazla gelir. Gezmek isteyenler her gün gidebilirler. Giriş ücretsiz.

Archivo de Indias Batı Hint Adaları Genel Arşivi. Eski ticaret loncası binasında bulunan, Amerika ve Filipinler İspanyol İmparatorluğu’nun tarihini gösteren son derece değerli belgeleri saklayan arşivdir. Toplamda 43.000 dosya bulunmakta. Yeni Dünya’nın keşfi tarihine kadar her şeyi kapsar;  Bina ve arşiv 1987’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiştir. Pazartesi-Cumartesi saat 09.30-17.00 arası açık. Giriş ücretsiz. Pazar kapalı.

Kristof Kolomb Anıtı Santa Cruz Mahallesinin hemen yakınında yer alan heykelde Roma aslanı, Amerika’yı keşfettiği gemi ve bu geminin bir yanında İzabel diğer yanında da Fernando isimleri yazılı.

Museo Sefardi Santa Cruz Mahallesinde Yahudi halkın tarihini sergileyen bir müze. Vaktiniz varsa gezebileceğiniz müzeye giriş ücreti 6.5 €

Santa Cruz Mahallesi Yahudi yerleşim merkezi ve 3000 yıl önce kurulmuş. 1248’de 3. Fernando şehri fethedince Müslüman ve Yahudilere dokunmaz. Genellikle beyaz badanalı evlerin bulunduğu dar sokakları ile ünlü mahalle.

Ancak bir sokak diğerlerine göre oldukça dar. Bu sokağa öpücük sokağı deniliyor. Genişliği neredeyse bir kol kadar olan sokakta balkonlar birbirine değecek şekilde.

Maestranza (Plaza de Toros de la Real Maestranza de Caballeria de Sevilla) İşte yine bir boğa güreşi arenası. 12.000 kişi kapasiteli. Arenaları İspanya’nın her kentinde görmek mümkün. Gerçi artık kısmi olarak kısıtlama getirilmiş. Mallorca hariç diğer yerlerde boğa güreşleri yasaklanmış.

Zaten hiç kabul etmediğimiz adına spor denilen bu vahşetin tamamen kaldırılmasını diliyoruz. Arena’ya girmedik. Çünkü Barselona’da gezmiştik. Bir tanesi bile yetiyor. Arena önünde ki bronz heykeller İspanyol’ların ne kadar değer verdiğini gösteriyor.

Guadalquivir Nehri’nin Triana Bölgesi şehrin Çingene mahallesi. Turistlerden ziyade halkın gittiği eğlence mekanı. Vaktiniz varsa buradaki tapas barlara takılabilirsiniz.

Sevilla’da görülmesi gereken yerlerin en önemlilerinden birisi de Real Alcazar (Alkazar Sarayı)

Alkazar Sarayı (Real Alcazar) İşte yine bir Game of Thrones filminin setlerinden birisindeyiz. Film Dünyanın değişik yerlerinde çekildiğinden her yerde karşınıza çıkıyor. Daha önce Malta’da aynı havayı yakalamıştık. Sıra şimdi burada. Game of Thrones filmi Dünyanın değişik yerlerinde çekildiğinden her yerde karşınıza çıkıyor.

1000 yıllık bir geçmişe sahip olan Real Alcazar’da plana göre gezerseniz daha az yorulursunuz.

Saraya girdiğiniz zaman sanki Granada’da ki Alhambra Sarayı‘nın küçük bir modeli hissine kapılıyorsunuz. 

1. Pedro Alhambra sarayının benzerini yaptırtmak ister. Granada’dan ustalar getirtir ve Alkazar’ın inşaatına başlar.

Real Alcazar’da duvardan duvara uzanan halılar üzerinde değişik olaylar resmedilmiş. Keşiflerden savaşlara olayları görebilirsiniz.

Sarayın yerdeki seramikleri ve bahçesi de ayrı güzel. Havuzlar, yemyeşil bahçeler, teraslar yani sarayın içi kadar dışı da harika.

Sevilla’da Flamenko Yazımızın başında söylediğimiz gibi Sevillla Dünyanın Flamenko Merkezi olarak bilinir ve kabul edilir. Sevilla’daki Flamenko’ya Sevillano adı verilir.

Sevillla-Dünyanın Flamenko Merkezi

Buraya geldiyseniz mutlaka bir akşamınızı Flamenko gösterisi için ayırın. Biz de bir akşam El Palacio Andalus-La Bodegaya gittik ve buranın sihirli güzelliğine dahil olduk. Coşku, heyecan, canlılık ve renkler sizi adeta sarmalıyor.

Gösteri gerçekten muhteşem. Gideceğiniz gösteriyi yemekli ya da içecek dahil şeklinde seçebilirsiniz.

Sevilla’da Flamenko. Olmazsa olmaz

Sevilla’nın sizi kendine çeken bir büyüsü var. Rossini’nin Sevil Berberi ya da Sevil Berberi operasını duyanlarımız adından dolayı tamam burada geçen konu demişler ve hatırlamışlardır. 18.yy’da yazılan eser Roma’da 1816 yılında, ülkemizde ise 1949 yılında ilk kez gösterime girmiştir. Ülkemizde değişik zamanlarda Devlet Opera ve Balesi tarafından sergilenmiştir. (Afişler operabale.gov.tr)

Sevilla’dan ayrılıyoruz ve Limit Zero için Guadina’ya gidiyoruz. Her şehirde gördüğümüz animatörler ve şehri turlamak için en iyi ulaşım aracı faytonlar.