Bugün Havana’da ikinci günümüz. Gezeceğimiz yerler çok fazla. Capitol binasından, Devrim Müzesine, Grandma Memorial’e, Morro Kalesi’nden Che Guevera’nın evine, İsa heykeline kadar oldukça zaman alacak programımız var. Küba’ya gelinir de eski Amerikan arabaları ile şöyle bir tur atmadan olmaz değil mi. Günün sonunda ise Ata’mızı ziyaret edeceğiz.

Che Guevara’nın Evi Havana’nın Casa Blanca bölgesinde. Malecon sahilinden karşıda gördüğümüz evi görmeye gideceğiz.

Casa Blanca ya da kısaca Kazablanka’ya gelmek için farklı alternatifler bulunmakta. Avenida Carlos Manuel Cespedes, Eski Havana’dan kalkan Kazablanka feribotuna binmek. Karşıda iskelede inerek İsa heykeline kadar yolu takip etmek. Casablanca’ya feribot yolculuğu 10 CUC. Feribotla Havana Körfezi’ni geçtikten sonra müzeye yokuş yukarı birkaç yüz metre kısa bir yürüyüşle ulaşabilirsiniz. Eğer bisiklet ile gezmeyi seviyorsanız, bisiklet kiralayıp ek ücret karşılığında feribota getirebilirsiniz. İkinci yol toplu taşıma ile gelmek. P8, P11 veya P15 otobüslerine binip tünelden sonraki ilk durakta inebilirsiniz. Üçüncü yol ise taksi ile tünelden geçerek doğrudan hiç yürümeden gelmek. Bizim çok vaktimiz olmadığı için taksi ile gelmeyi tercih ettik. Burada Che’nin evini, hemen yakındaki Büyük İsa Heykelini görüp Morro Kalesini gezerek tekrar Havana’ya döneceğiz. Taksici ile pazarlığımızı yaptıktan sonra yola çıktık. Yaklaşık 15 dakika sonra Morro-Cabana Tarihi Askeri Parkı‘ndan geçiyoruz.

Kısaca Che’nin evi diye bahsettiğimiz La Casa del Che günümüzde müze olarak ziyaretçilere açık. Müzeye giriş ücreti 200 Küba Pesosu olup her gün sabah 10’dan akşam 7’ye kadar ziyaret edilebilir.

Burada önemli bir nokta var: Casa del Che’yi, San Carlos de la Cabana kalesinin içindeki Comandancia del Che Müzesi ile karıştırmamaktır; her ikisi de Morro-Cabana Tarihi Askeri Parkı’nın bir parçasıdır.

Che Guevera’nın evi ya da günümüzde müze olarak kullanılan bina Che’nin Devrim’den sonra ofis ve ev olarak kullandığı yer. Casa del Che, başlangıçta Fortaleza San Carlos de la Cabana kalesinin baş askeri görevlisinin resmi ofisi ve ikametgahı olarak inşa edildi.

Sonra La Cabana’daki Askeri Departman Komutanı olarak Ernesto Guevara tarafından değiştirildi. Ölümünden sonra ev Arjantinli özgürlük savaşçısı için fahri müze ilan edilerek Parque Historico Morro Cabana’ya dahil edildi ve Ekim 2007’de konut, Centro Cultural Casa del Che olarak açıldı.

Ernesto Guevara de la Serna, daha çok “El Che” olarak bilinir, Küba Devrimi sırasında ve sonrasında ki en önemli sembollerden birisidir.

El Che Guevara her ne kadar Küba devrimi ile özdeşleşmiş bir kahraman olsa da aslında Küba’lı değildi.

Müzede dolaşırken Che’nin zamanının kronolojik bir düzeni, çerçevelenmiş resimleri ve efsane adamın tarihi olayları anlatılıyor.

Che’nin yatak odasının küçük ve sadeliği dikkat çekici.

Che’nin satranç tutkusu özellikle vurgulanmış.

Che Guevera’nın nerede olursa olsun okuma tutkusundan hiç vazgeçmemiş. Savaş alanında dahi yanında hep kitap olurmuş.

Bu binayı öncelikle gezmek isteyişimizin ve bizler için daha ilginç ve önemli kılan bir başka özellik ise, müzenin duvarında, Nazım Hikmet’in Piraye için yazdığı “Karıma Mektup” şiirinden bir alıntının yer alması… Che’nin bir mektubundan alınarak müzenin duvarına İngilizce olarak şu satırlar yazılmış: “From now on it would not consider my death a frustration, hardly as Hikmet: I will only take to the tomb the regret of an unconsumed song.” Metnin Türkçe çevirisi ise şöyle: “Bundan böyle tıpkı Hikmet’in yaptığı gibi, ölümümü rahatsız edici bir olgudan daha fazlası olarak değil, yarım kalmış bir şarkının acısı olarak göreceğim.” Duygulanmamak mümkün değil.

Devrimci komutanın devasa ama gerçekçi bir büstü bizleri uğurluyor.

Kalenin ismi en uzun şekilde Castillo de los Tres Reyes del Morro yani Morro’nun Üç Kralının Kalesi olarak söylenir. Kısaca Castillo del Morro yani Morro Kalesi olarak bilinir.

Eski Havana’nın karşı tarafındaki burunda konumlanan ve bölgedeki en eski kale olan El Morro, 1589 yılında İtalyan bir mimar tarafından, Havana Körfezinin giriş kısmını korumak amacıyla inşa edilmiş. 1762 senesinde İngiliz tarafından kale limanın girişine hakim olduğu için her yerden rahatlıkla görülmekte.

Karşıdan Malecon sahilinden gördüğümüz kale Havana limanının girişini koruyan bir kaledir. Che’nin evine gittikten sonra Havana’dan bindiğimiz taksi ile yolumuza devam ederek kaleye geldik.

Tasarımı İtalyan mühendis Batista Antonelli’ye ait olan kale başlangıçta İspanya’nın kontrolünde iken 1762’de İngilizler tarafından ele geçirilmiş ve bir yıl sonra Paris Antlaşması  uyarınca İspanya’ya iade edilmiş.

Kale kapısından geçtiğimizde kaleye girmek için öncelikle küçük pencereli uzun bir tünelden geçiyoruz.

Kale kapısından avluya giriyoruz.

Morro kalesinde gördüğümüz deniz feneri daha sonra 1845’te eklenmiş ve 100. yıldönümünde ilk kez elektrik enerjisiyle çalıştırılmaya başlanmış.

Morro Kalesi’nde eski bir gelenek halen devam ettiriliyor. Kalede her gece saat 21.00’de bir top atışı yapılır; “El Cañonazo de las 9”, şehir kapılarının kapandığını haber veren sömürge dönemlerinden kalma bir gelenektir. Tabi ki biz bu seremoniyi vaktimiz olmadığı için izleyemedik.

Morro Kalesinden Havana’nın eşsiz manzarasını izlemek çok keyifli.

Castillo del Morro’nun giriş ücreti 200 Küba pesosu (yaklaşık 8-9 ABD doları). Kale her gün 07.00-22.00 arası ziyaretçilere açıktır. El Morro’ya ulaşmak için alternatifleriniz Che’nin evine yazısında açıkladığımız gibidir.

Morro Kalesinde değişik sergiler ve hediyelikler alabileceğiniz yerler mevcut.

Morro Kalesi’ne birçok kültürel etkinlikte yer verilmiştir. Amerikalı ressam John Singleton Copley 1778 tarihinde yaptığı Watson ve Köpekbalığı adlı tablosunda Morro ve Havana’daki Üç Morro Kralının Şatosunu dahil etmiştir. James Macquade’in Montauk’un Bermuda, Batı Hint Adaları’na Yolculuğu kitabının 433. Sayfasında Morro Kalesi’ne yer verilmiştir.

The Ghost Breakers (1940) filminde Bob Hope ve Paulette Goddard’ın gemiyle limana girdiği sahnenin arka planında Morro Kalesi yer alır. Errol Flynn’in oynadığı The Big Boodle (1957) filminin bazı sahneleri Küba’daki Morro Kalesi’nde çekildi. Kübalı yazar Jose Antonio Echeverria (1815-1885) tek romanı Antonelli’yi (1839) La Cartera Cubana dergisinde üç bölüm halinde yayınladı. Morro Kalesi, kitabın trajik finali de dahil olmak üzere birçok olayının geçtiği yerdir. 

Havana’nın İsa’sı heykeli körfeze bakan bir tepenin üzerinde İsa’yı temsil eden büyük bir heykeldir.  Kübalı heykeltıraş Jilma Madera’nın eseridir ve sanatçı bu eser için 1953’te komisyonu kazanmıştır.

Heykelin deniz seviyesinden 51 m yükseklikte yer alması şehrin birçok noktasından görülmesini sağlıyor.  Che’nin evine çok yakındır.

Heykel, 3 m’lik tabanı dahil olmak üzere yaklaşık 20 m yüksekliğinde ve yaklaşık 320 ton ağırlığındadır. Heykel, Papa Pius XIItarafından şahsen kutsandıktan sonra İtalya’dan getirilen 67 beyaz Carrara mermer bloğundan yapılmıştır.

Havana’ya yine tünelden geçerek dönüyoruz ve Devrim Müzesine gidiyoruz.

Küba gezimizde görmeyi en çok istediğimiz yerlerden birisiydi Devrim Müzesi. Küba Devrim Müzesi (Museum of the Revolution) Küba’nın Unesco tarafından korunan Havana Vieja (Eski  Havana)’da yer alır.

Maalesef müze geçici olarak kapalı olduğu için hemen yanında yer alan Granma Memorial’i gezdik.

Granma Memorial’de göreceğimiz daha doğrusu camla kaplı bir alanın içinde bulunan ve ancak camın arkasından bakabildiğimiz Granma yatı çok ilgi çekici. Yat camla kaplı bir alanda ve 7 gün 24 saat güvenlik altında. İngilizcede “Granma”, büyükanne için kullanılan sevgi dolu bir terimdir; yatın, önceki sahibinin büyükannesinin adını taşıdığı söylenmektedir.

Granma yatının önemi nedir? Granma Fulgencio Batista hükümetini devirmek amacıyla Aralık 1956’da Küba Devrimi’nin savaşçıları Fidel Castro, kardeşi Raul Castro, Camilo Cienfuegos ve Ernesto ‘Che’ Guevara gibi önemli şahsiyetlerinde aralarında olduğu 82 devrimciyi Meksika’dan Küba’ya taşımak için kullanılan yat. Meksika’nın Tuxpan, Veracruz limanından 25 Kasım 1956 günü çıkılan ve çok zorlu geçen yolculukta devrimciler 2 Aralık 1956 tarihinde Eski Oriente Eyaleti’ne ayak bastılar ve Küba tarihinde bir dönüm noktası oluşturdular. Yatın anısına buraya Granma Eyaleti adı verilmiştir.

Brooklyn’de hafif zırhlı hedef tatbikat botu olarak inşa edilen Granma yatının uzunluğu 19,2 m, genişliği ise 4,76 m. Granma, 1976’dan beri Devrim Müzesi’nin yanında bulunan Granma Anıtı’ndaki cam bir koruma alanında muhafaza ediliyor ve sergileniyor.

Granma yata duyulan saygı aynı zamanda özgürlük ve değişim için riskli bir yolculuğa çıkanların cesaretini ve kararlılığını da onurlandırıyor. Granma’yı bu şekilde korumak ziyaretçilerin ve gelecek nesillerin bu olayın tarihi önemini düşünmesini sağlamakta. İçeriyi görebilme ve düzgün bir fotoğraf çekebilmek için çabalarken görevlilerin gereksiz uyarıları ile rahatsız edici. Camın arkasından iyi bir fotoğraf şansı yakalayamadık.

Granma Memorial’de sergilenenler çoğunlukla 1950’lerden kalma araçlar, uçaklar, roketler,  1957 saldırısı sırasında kaçış aracı olarak kullanılan eski bir posta minibüsü ve devrimle ilgili diğer araçlar.

Fidel tarafından yakılan ateşin hala yanıyor olması çok etkileyici. Sönmeyen özgürlük ateşini de yakından görebilirsiniz.

Granma Memorial’e giriş 200 peso. Sırt çantalarına izin verilmiyor ve bilet gişesinin yanında bırakıyorsunuz.

Capitolio Nacional de La Habana yani La Habana’nın Ulusal Başkenti olarak bilinen ve El Capitolio / Kongre Binası olarak anılan bir kamu binasıdır. Havana’nın en iddialı ve görkemli binasıdır.

“El Capitolio” 207 m uzunluğunda, 91 m genişliğindedir. Tasarımı sıklıkla Amerika’da ki Kongre Binası ile karşılaştırılsa da bir kopyası değildir.

Ulusal Meclis, Capellanía beyaz kireç taşı ve granitten yapılmıştır. Taştan yapılmış 62 m’lik zarif kubbesi, şehrin ufuk çizgisinde duran 16. yy’da Giambologna tarafından yapılmış heykelin bronz bir kopyasıyla taçlandırılmıştır. Üst katta, zeminin tam ortasından yukarıda, 25 kiloluk bir elmas vardır. Giriş, 55 basamaklı granit merdivenin üzerinde 6 büyük Dor sütunu tarafından korunmaktadır.

Merdivenlerin her iki tarafında, İtalyan Angelo Zanelli’nin 6,5 m yüksekliğinde, biri erkeksi biri kadınsı olmak üzere iki muhteşem bronz heykel bulunmaktadır. Solda Work (El Trabajo), sağda The Tutelary Virtue (La Virtud Tutelar) yer alır.

Sadece dışarıdan görebildiğimiz binanın içini görmek için belirli saatlerde turlar düzenleniyor. Cumartesi saat 16.00’da kapanıyor. Pazar ve Pazartesi günleri kapalı. Yaklaşık 1 saat süren tur; tarih, mimari, siyasi sistemlerin gelişimini ve iç mekan anlatımlarını sunar. İngilizce olan tur 20 dolar. Ödeme kart ya da dolar ile yapılır.

Turu tamamladığınızda biletinizi, Capitolio caddesinin karşısındaki ofiste, Libreria tabelasıyla işaretletmeyi unutmayın. Günlerden Pazar olduğu için göremediğimiz ve bir daha Küba’ya geldiğimizde içini gezebilme dileğiyle eski Amerikan arabaları ile tur atmaya gidiyoruz.

“Küba’ya gelip de klasik araba turu yapmazsanız geziniz eksik kalır” derler ya gerçekten doğru bir söz. Havana’da her yerde gördüğümüz 1950’lerin Amerikan arabaları ile şehir turu farklı bir heyecan.

Küba’da yaşları 70 ile 100 arasında değişen bu antika arabalar genellikle 4 kişilik. Grubumuz dörderli gruplar halinde istediği renk arabalara dağıldı ve Havana’nın sokaklarını turlamaya başladık.

Turumuzu atarken sizlerle bu arabaların tarihinden bahsedelim.

Fidel Castro liderliğinde 1959 yılında gerçekleşen Küba Devrimi sonrasında ABD Küba’ya ambargo uygulamaya başladı. Bu ambargo ile yeni araç ithalatı engellenmiş ve mevcut araç stokunu da sınırlamıştır. Bu nedenle, Küba halkı mevcut Amerikan arabalarını uzun yıllar boyunca kullanmaya devam etmek zorunda kalmıştır.

Küba’da “maquinas” olarak adlandırılan bu antika arabalar ile isterseniz Havana’dan diğer şehirlere de biraz pahalı olur ama gidebilirsiniz. Biz 1 saatlik şehir turumuza kişi başı 15 dolar ödedik. Çok keyifli geçen turumuzda kendimizi sanki bir film karesi içinde gibi hissettik. Bu arabalar ile zaman sanki donmuş ve bizler 50 yıl gerideymişiz gibi geçmişin derinliklerine ve eski seyrettiğimiz film karelerini izliyor gibiyiz.

Malecon ya da resmi olarak Avenida de Maceo kıyı boyunca uzanan 8 km’lik geniş gezinti yolu. Yani buraya bildiğimiz kordon boyu desek çok doğru olur. Havana denildiğinde ilk akla gelen ünlü yerlerdendir. Tabi bu kadar ünlü olduğu göz önüne alındığında kalabalık olmasını bekledik ancak çok az ziyaretçi gördüğümüzde biraz şaşırdık. 

Sahil boyunca yürürken birçok sanatsal eserler karşımıza çıkıyor.

Malecon’da yürürken karşıda Morro Kalesi bütün görkemi ile bize eşlik ediyor. 

Malecon şehrin kalbi ve ruhu olarak düşünülür. Denizin hemen yanında geniş bir gezinti yeridir ve Kübalıların toplanmayı sevdikleri bir yerdir.

Malecon’da yürüyüş yaparak bir zamanlar Hilton Havana olan günümüzde Havana Libre Oteli ile Hotel Nacional’e ulaşabiliriz. Havana Libre Otelinde konakladık ve özelliklerini Havana’da gezilecek Yerler-1 yazımızda açıkladık. Burada sizlere Hotel Nacional’eden bahsedelim.

Havana’da Vedado semtinin merkezinde, 30’ların etkileyici mimarisi ve Malecon meydanının manzarasıyla konumlanan Hotel Nacional de Cuba Küba’nın sembolü kabul edilir.

Ulusal Anıt ilan edilmiş ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından verilen Ulusal düzeyde Dünya Belleği statüsüne layık görülmüştür.

Hotel Nacional de Cuba, 92 yıllık tarihinde Küba’nın en önemli olaylara tanıklık etmiş, 1930’larda Gary Cooper, Johnny Weissmuller, Buster Keaton, Erroll Flynn, 1940’larda Fred Astaire, Rita Hayworth, Winston Churchilli Maria Felix, Jorge Negrete, 1950’lerde Marlon Brando, Frank Sinatra, Ava Gardner, Nat King Cole, Walt Disney, 1960’larda Yuri Gagarin, Gabriel García Marquez, Fidel Castro ve Ernesto “Che” Guevara gibi ünlü isimleri ağırlamıştır.

Otelin satış mağazasından arkadaşlarımız güzellik kremleri alırken, otelin bahçesinde dinlenmek ve kahve içerken tavus kuşlarını seyretmek zevkliydi.

Tüm bu özelliklerinin yanında bizim Malecon’a gelmemizin özel bir sebebi var. Havana’da ki Atatürk Büstü Cespedes parkının Malecon tarafında bulunur.

Büstün kaidesinde ki pirinç plakada Ata’mızın ünlü sözü “Yurtta sulh, cihanda sulh” yazılıdır. Bronz büst, Türk heykeltıraş Metin Yurdanur’un eseridir ve 2008 yılında açılmıştır.

Atatürk’ün Küba siyasetindeki özel yeri, Küba’nın lider kadrosunun Türkiye’nin liderine olan hayranlığına dayanır. Büyük Türk şairi Nazım Hikmet, 1961 yılında Dünya Barış Konseyi dönem başkanı olarak Havana’da Barış Ödülü’nü vermek üzere Fidel Castro ile bir araya geldiğinde, Castro’ya Türk Kurtuluş Savaşı’nı ve lideri Atatürk’ü anlatmıştır. Bunun üzerine Fidel Castro, Havana’daki Türk Büyükelçiliği’nden Atatürk’ün Nutuk adlı kitabının bir kopyasını istemiştir. Fidel Castro kitabı okumayı tamamladığında Atatürk’e olan saygısı, büyük bir sempati ve hayranlığa dönüşmüştür. Küba lideri Fidel Castro, Atatürk için, “Atatürk bir yıldızdı, kaydı ve tesadüfen ülkenize düştü. Bu yüzden çok şanslısınız. Yıllarca onu örnek almaya çalıştım maalesef çeyreği kadar olamadım. Meğerse ne zor şeymiş Atatürk olabilmek. Sakın unutmayın, o ölümünden sonra bile ülkesini yönetebilen tek liderdir. Sizin (Türkler) başka bir lider aramanıza gerek yok”. Ülkemizden bu kadar uzak bir yerde Ata’mızı görmek, yanında olmak bize anlatılmaz güzel duygular yaşatıyor. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyoruz ve onu çok özlüyoruz.

Havana’dan ayrılıyor ve Pınar del Rio/Vinales turumuz için yola çıkıyoruz. Vinales’te görüşmek üzere.